Artık, fiiller üzerinde durmaz; o fiilleri meydana getiren mânâların müşahedesine geçer. Yani, o ismin neticesinde, mesela “Rahmân, Rahıym tecelli etti ve merhametle böyle yaptı” der.

Mutmainne’de; “Merhamet etti, şu parayı verdi!” der. Fiili konuşur.

Radiye’de; rahmeti, merhameti müşahede eder. Oradan özellikleri meydana getiren isimleri, mânâları seyretmeye başlar.

Burada, Tecelli-i Esmâ vardır... Burada isimlerin zuhuru seyredilir ve onlara dayalı olarak fiillerin varlığından söz edilir...

Yani, birinde bir fiil var, o fiil bu isimler bileşiminin doğal sonucu olarak, zaten çıkacaktır ortaya, başka çaresi yok!.. İşte bu fiilin ortaya çıkışı, bir isimler bileşiminin otomatik olarak oluşturduğu bir görüntüdür. Bu anlayışa gelince kişi, isimlerin ağırlığını seyretmeye başladı. İşte bu isimleri ağırlıkla seyretmesi ile “Radiye” oluştu ve Tecelli-i Esmâ’ya geçti.

“Tevhidler, yani “Tevhid-i Efâl”, “Tehvid-i Esmâ”, “Tevhid-i Sıfat” ve “Tevhid-i Zât” hep urûc yollu, kişinin kesretten vahdete doğru seyrinde yaşanılan idraklardır...

“Tecelliler, yani “Tecelli-i Esmâ, “Tecelli-i Sıfat” ve “Tecelli-i Zât” ise nüzûl yollu, teklikten çokluğa doğru olan bakış açısının yaşanılmasıdır.

Levvâme, başlı başına bir grup, Mülhime başlı başına bir grup, Mutmainne ise, Radiye’yi de içine alan bir gruptur...

Seyri sülûkta yani tasavvuf çalışmalarının bir yoldan yapılması hâlinde kişi şu yedi mertebeyi aşar:

1. Ruhu cüzîsinin ne olduğunu bilir.

2. Aklı ve muhakemesini fark edip, düşünerek harekete başlar.

3. Aklının Akl-ı Küll olduğunu fark edip; ruhunun Ruh-u Â’zâm'la kaîm olduğunu; nefsinin Nefs-i Küll’den geldiğini hisseder.

4. Hepsinin Zât’ta fâni olduğunu müşahede eder ve neticesini yaşar. (Cem makâmıdır.)

5. “İbn-ül Vakt” olduğunun bilincindedir. (Vahdet-i Vücud - Ene’l Hak hâlidir.) (Fenâfillâh)

6. “Ebû’l Vakt” diye işaret edilen kemâlât ile yaşar. (Vahdet-i Şuhud) (BakâBillâh) (Fark bölümüdür.)

7. “Fakr” = Mahvı Küll = Hiçlik (Vâhidiyet mertebesidir.)

 

124 bin evliyanın çok büyük bir kısmı şeriat evliyasıdır... Geriye kalan tasavvuf yollu kemâle ulaşmış evliyanın büyük çoğunluğu da Mutmainne düzeyindedir.

Bunun diyelim dört bini de Radiye’dir.

Mardiye’ye geçmek, evliyaullâh içinde yüz binde bir kişiye nasip olan bir hâldir... Ancak ve ancak Mardiye’de tam olarak şirki hafî kalkar...

Nefs bilinç olarak, “Mardiye” düzeyine geldiği zaman, Vâhidiyet mertebesinde kendini bulur. Vâhidiyet mertebesinde kendini tanıyan Nefs, ilâhî vasıflarla kendini tanır.

“Hayy”dır, “Aliym”dir, “Müriyd”dir, “Kaadir”dir, “Semi”dir, “Basıyr”dir, “Mütekellim”dir.

Bütün bu vasıfların oluşturduğu sonuç, “Mükevvin” oluşudur! Yani “Tekvin” sıfatı! Bunun tafsilâtına girmiyorum, ehli bilir; ehli olmayanın da bu mertebeyi anlaması mümkün değildir... Çünkü orada, Nefs-i Küll olduğunu anlar, idrak eder ve tahakkuk eder!

Yani, Mülhimede bilinç Nefs-i Küll olduğunu anlar, fark eder... Ancak bu kemâlin tahakkuku Mardiye nefs bilincindedir.

31 / 52

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!