Mekke ve Taif’in Fethi
Kureyşlilerin, yapılmış bulunan antlaşma hükümlerine uymamaları ve antlaşmayı bozmaları müslümanların Mekke’yi fethetmesine yol açtı!..
Rasûlü Ekrem, yanında Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Hayber fatihi Hz. Âli ve Hz. Ömer de olmak üzere on bin kişilik bir ordu ile Mekke üzerine yürümeye başladı...
Ne var ki Mekkeli Kureyş halkı, Hz. Muhammed ve yanındakilere karşı çıkacak gücü kendilerinde bulamamışlardı...
En şiddetli bir savaşta dahi gazi ya da şehîd olmayı kafalarına koymuş olan müslümanlar, müşriklerin bu korkaklıkları karşısında hayret etmişlerdi…
Ancak tam Mekke’ye girilirken çevredeki tepelerin arkasından çıkan birkaç bedevi müşriğin attıkları oklar iki müslümanı şehâdet mertebesine ulaştırmıştı...
Böylelikle Mekke, iki şehîd haricinde kansız olarak ele geçirilmişti...
Mekke, müslümanların eline geçip şehirde emniyet sağlandıktan sonra Hz. Ebu Bekir doğruca babasının yanına gitmişti…
Babası Ebu Kuhafe henüz müslüman olmamıştı!..
Ebu Bekir babasının ihtiyar hâline aldırış etmeden onu evinden aldı, doğruca Kâbe civarındaki Rasûlü Ekrem’in yanına getirdi…
Onları görünce Rasûlü Ekrem, Hz. Sıddîk’a olan sevgisi dolayısıyla tarizde bulundu...
− Şu ihtiyar babanı ziyarete gidene kadar bekleseydin ya!.. Buraya kadar niye yordun onu bu yaşlı hâliyle?..
Hz. Sıddîk davranışının yerindeliğini ifade etti:
− Yüksek huzuruna gelmek onun boynuna borçtur yâ RasûlAllâh!..
Rasûlü Ekrem bu hassasiyetinin Hz. Sıddîk’a olan sevgisinden ileri geldiğini vurguladı:
− Oğlunun bizim üzerimizdeki iyilikleri, yardımları dolayısıyla elbet biz de onun hukukuna riayet ederiz...
Mekke’nin fethi nasip olunca artık sıra Taif’e gelmişti...
On bini, yanında gelenler ve iki bini de Mekke’den katılanlar olmak üzere toplam on iki bin kişilik bir kuvvet ile, yirmi bin kişilik Taifli müşriklerin ordusu üzerine yürüdü.
Tarih, Hicretin sekizinci yılı Şevval ayı...
Taif’te ve civar kabilelerde bulunan bütün müşrikler bir araya toplanmışlar, müslümanlara son ve kati bir darbe vurmak istiyorlardı.
Zira onlar da biliyorlardı ki, bu ellerine geçen son fırsattı!..
Eğer bu defa da müslümanlar yenilip dağıtılamazsa, bundan böyle önüne geçilemez bir hâl alacaklar; ve bir çığ gibi büyümekte devam edeceklerdi.
Müslüman ordusunda ise bir rehavet göze çarpmaktaydı. Ordularının kuvvetinden çok emin bulunuyor ve nasıl olsa düşmanı yeneriz diye düşünüyorlardı.
Cenâb-ı Allâh, kuvvetlerine güvenen müslümanların bu hâllerinden dolayı, onlara bir ders verdi...
Mekke’nin fethinden on altı gün sonra, Şevval ayının altıncı günü hareket edildi.
Müşrikler iki yandan saldırmaktaydı!
Müslüman kuvvetlerin öncüleri, daha müşriklerle ilk çatışma anında bozularak geri kaçmaya başladı.
Kaçış öylesine büyüyüp orduya sirayet etti ki, Rasûlü Ekrem’in yanında, sebat edip de düşmanla çarpışan Hz.Ebu Bekir es Sıddîk, Hz. Ömer, Hz. Âli, Hz. Abbas ve daha yüz kadar sahabesi ancak kaldı.
O zaman Rasûlü Ekrem, şöyle bağırılmasını emretti:
− Ey, Huneyn’de geri dönmemek üzere söz veren ashab!
Bu çağırı üzerine, kaçmakta olanlardan bir kısmı şu nidalarla geri dönmeye başladılar:
− Lebbeyk!.. Lebbeyk!.. Lebbeyk!..
Bunun üzerine Rasûlü Ekrem, Cenâb-ı Allâh’tan kendilerine zafer ihsan etmesi için duada bulundu.
Sonra da, yerden bir avuç toprak alarak müşriklerin üzerine savurdu...
Öylesine bir savuruştu ki bu, müşriklerin içinde tek bir fert kalmadı, onun ağzına, burnuna, gözüne, onu savaştan engelleyecek bir şekilde toprak kaçmamış olsun!..
Bir mucizeydi bu!..
Bundan sonra müşriklerin üzerine son kati hücum yapıldı...
Bu hücum sırasında, Cenâb-ı Allâh gene meleklerle takviye buyurmuştu İslâm ordusunu...
Bu kati saldırı karşısında dayanamayan müşrikler, selâmeti kaçmakta buldular.
Zaten oldukça da önemli kayıplar vermişlerdi. Hemen, çok sağlam olan Taif kalesine sığındılar...
Rasûlü Ekrem, üstlerine fazla düşmedi; ve bunun neticesi kısa bir zaman sonra görüldü.
Taif halkı kendi isteğiyle müslüman olmuştu!..
Böylece savaş, Cenâb-ı Allâh’ın yardımı ile kazanılmış, müslümanlara da bir ders olmuştu...