…Ve Hareket
Artık akşam olmuş, Güneş çekilip gitmiş, ortalık kararmıştı... Sokaklarda kimsecikler kalmamıştı...
Rasûlü Ekrem:
− Haydi, yâ Eba Bekr!.. buyurdu.
Oturdukları yerden kalktılar...
Hz. Sıddîk dağarcığı eline aldı ve beraberce arka odaya geçtiler.
Bu oda çöle bakmaktaydı...
Önce Rasûlü Ekrem, arkasından da Hz. Sıddîk yavaşça pencereden dışarı atladılar. İstikamet, Sevr dağındaki Athal isimli ufak mağaracık...
Birkaç günlük olan Ay, az evvel batmış, önlerini aydınlatma vazifesi sadece yıldızlara kalmıştı... Fakat onlar da pek tesirli olamıyorlar ki...
İki dost, ancak birbirlerini seçebiliyorlar karanlıkta... Sessiz fakat süratli adımlarla yürümekteler Sevr dağına doğru...
Bir müddet böylece yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler...
Aşağı yukarı bir saat olmuştu yola çıkalı...
Demek takriben bir saatlik yolları daha var...
Hz. Sıddîk, şöyle bir arkasına baktı:
− Yâ Rasûlullâh, Mekkeliler hiç tahmin etmezler, bizim şimdi Medine’nin aksi istikamette olduğumuzu... Mutlaka, onlar bizi Medine menzili olan kuzeydeki yolda ararlar şimdi...
Yol bir türlü bitmek bilmiyor...
İkinci bir saat de dolmak üzere artık... Ama onlar da Sevr dağının eteklerine ulaştılar ve yavaş yavaş tırmanmaya başladılar...
Bu tip ufak mağaralara “gar” diyorlar... Hele ağzı öyle de dar ki...
Önce Hz. Sıddîk, sonra da Rasûlü Ekrem güçlükle girdiler içeri... Yarın günlerden Cuma olacaktı...
Bütün geceyi Rasûlü Ekrem’in evi etrafında nöbet beklemekle geçirip, O’nun dışarı çıkacağı an’ı bekleyen müşrikler, O’nu öldürmek için gittikçe sabırsızlanıyorlardı...
Nihayet gün doğduktan sonra Rasûlü Ekrem’in kapısı açılmış ve hepsinde heyecan son raddesine yükselmişti... Fakat dışarı çıkanın, Rasûlü Ekrem yerine amcası oğlu Âli olduğunu görünce, dehşetten dona kaldılar...
Zira içeri girdiğini gözleri ile gördükleri hâlde, ve bütün gece evin dört bir etrafında nöbet bekledikleri hâlde, Rasûlü Ekrem ortadan kaybolmuştu.
Bütün putperestler deli gibi etrafı aramaya başladılar...
Bir zaman sonra, Hz. Bilal’in eski efendisi Ümeyye’nin başkanlığı altında, bir grup teşkil eden üç dört Kureyşli ile onların kılavuzu, çöle açılan iki kişinin ayak izlerini buldular ve Sevr dağına gitmekte olan bu izleri takiben yola koyuldular...
Şüphesiz ki, Cenâb-ı Allâh, kendi yolunda yürüyen, kendi rızası için çalışan kullarının yardımcısıdır...
İşte bunun ispatlarından birisi daha...
Takipçilerin Mekke’den ayrıldıkları anda, büyük bir mucize baş göstermeye başladı...