Câsiye Sûresi: 1-37

AÇIKLAMA:

 

Câsiye Sûresi, kaynak tertiplerde “Havâmiym (Hâ-Miym’ler)”in altıncı sûresi olarak, Duhân Sûresi’nden sonraya yerleştirilmiştir!..

CÂSİYE (diz üstü çöken)” İSMİ’ni, 28.âyetinde geçen aynı kelimeden alır!.. Aynı şekilde 18.âyetinde geçmesi dolayısıyla “Şeriat”, 24.ayetinde geçmesi dolayısıyla da “Dehr” diye isimlenmiştir, bu sûre...

Kurân’da “din” kelimesi pek çok geçer, fakat “Şeriat” kelimesi (tanımıbir defa ve bu sûrede geçer... İlginçtir ki insanların şeriat hükümleri dedikleri dinî hükümlerin –beş vakit salât hariç- hemen hemen hepsi Medine döneminde gelmiştir (o halde Kurân’a göre şeriat ne?)!.. “Şeriat” anlamına gelen ikinci bir kelime “şir’at” kelimesi olup, Medine döneminde Mâide: 48’de gelmiştir!..

Esbâb-ı Nüzûl olarak Câsiye Sûresi’nin bazı âyatleri ile ilgili rivayetler vardır!.. 

Şeriat” ve “Dehr” (18. ve 24.) âyetleri ile ilgili rivayetler:

Sonra biz seni, emr’den bir şeriat üzere kıldık (hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik)! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma!” (Câsiye: 18) âyetininKureyş'in ileri gelenlerinin Hz. Rasûlullâh(s.a.v.)'e:

Atalarının dinine dön! Elbette onlar senden daha faziletli ve senden daha yaşlı (görmüş geçirmiş) idiler!” demeleri üzerine nâzil olduğu rivayet ediliyor!..

Dediler ki: ‘Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi sadece dehr (zaman) yok eder!’ Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar sadece zan içindeler!” (Câsiye: 24) âyetininKureyş müşrikleri/ehli cahiliyenin: “Bizi ancak dehr helak edip yok eder!” deyip “dehr”e de sövmeleri üzerine nâzil olduğu rivayet ediliyor!..

Nitekim kudsî bir hadîs’te “Dehr’e sövmeyin; Benim Dehr!” uyarısı var!..

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Haa, Miiiym;

Ha, Miiim.

2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil ‘Aziyzil Hakiym;

Bilginin tenzîli (tafsile indirme), Aziyz, Hakiym Allâh’tandır!

3-) İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil mu’miniyn;

Semâlarda ve arzda, iman edenler için işaretler vardır.

4-) Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin ayatün li kavmin yukınun;

Sizin (insanlar - bilinçler) yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette işaretler vardır.

5-) Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelAllâhu mines Semai min rizkın feahyâ Bihil Arda ba’de mevtiha ve tasriyfirriyahi ayatün likavmin ya’kılun;

Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allâh’ın semâdan yaşam gıdası (bilgi) inzâl edip de onunla ölümü (şuursuz - kendini yalnızca beden sanan yaşamı) sonrasında arzı (şuurlu yaşamla bedeni) diriltmesinde, rüzgârları (sürekli esen fikirleri) yönlendirmesinde; aklını kullanabilen bir topluluk için işaretler vardır.

6-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* fe Bi eyyi hadiysin ba’dAllâhi ve âyâtiHİ yu’minun;

İşte bunlar Allâh’ın işaretleridir... Onları sana Hak olarak bildiriyoruz... Allâh’tan ve O’nun işaretlerinden sonra hangi söze iman ederler?

7-) Veylün likülli effakin esiym;

Her kendini aldatan esîme (hakikatini inkâr ederek, oluşmuş benliğin içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşayana) yazıklar olsun!

8-) Yesme’u âyâtillâhi tütla aleyhi sümme yusırru müstekbiren keen lem yesma’ha*febeşşirhu Bi azâbin eliym;

Kendisine bildirilirken, Allâh işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder... Onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele!

9-) Ve izâ alime min âyâtiNA şey’enittehazeha hüzüva* ülaike lehüm azâbün mühiyn;

İşaretlerimizden bir şey ulaştığında, onları alaya alır! İşte onlar içindir aşağılayıcı azap!

10-) Min veraihim cehennem* ve lâ yuğniy ‘anhüm ma kesebu şey’en ve lâ mettehazû min dûnillâhi evliyâ’* ve lehüm azâbün ‘azıym;

Peşlerinde de cehennem! Kazandıkları (servet ve makâm türü) şeyler de, Allâh dûnunda edindikleri velîler de kendilerinden hiçbir azabı savamaz! Onlar için azîm bir azap vardır.

11-) Hazâ hüda* velleziyne keferu Bi âyâti Rabbihim lehüm azâbün min riczin eliym;

İşte hakikat rehberi! Rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır.

12-) Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;

Allâh ki, O’nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullâh’ı gereği) gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi!

13-) Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı cemiy’an minh* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;

Semâlarda (beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel yaşamda) ne varsa, O’ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle işlevlendirmiştir! Gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette (önemli) işaretler vardır.

14-) Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ yercune eyyamAllâhi liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun;

İman edenlere söyle, “Allâh Günleri”ni (bildirilenlerin yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar; tâ ki (Allâh) onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın!

15-) Men amile salihan felinefsih* ve men esae fealeyha* sümme ila Rabbiküm turce’un;

Kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz!

16-) Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete ve razaknâhüm minet tayyibati ve faddalnâhüm ‘alel ‘alemiyn;

Andolsun ki İsrailoğullarına Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere (insanlara) üstün tuttuk.

17-) Ve ateynahüm beyyinatin minel emr* femahtelefu illâ min ba’di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm* inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;

Onlara hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullâh bilgileri) de verdik... (Onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir.

18-) Sümme ce’alnake alâ şeriy’atin minel emri fettebı’ha ve lâ tettebı’ ehvaelleziyne lâ ya’lemun;

Sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma!

19-) İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey’a* ve innez zâlimiyne ba’duhüm evliyau ba’d* vAllâhu Veliyyül müttekıyn;

Muhakkak ki onlar (hakikat dışı düşünceler) Allâh’tan (hakikatin olan Esmâ’sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak bir şey oluşturmaz! Zâlimler (nefslerine zulmedenler), birbirlerinin velileridir! Korunanların Veliyy’i ise Allâh’tır!

20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun;

Bu (Kur’ân), insanlar için kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve rahmettir.

21-) Em hasibelleziynecterehus seyyiati en nec’alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm* sâe ma yahkümun;

Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

22-) Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

Allâh, semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) Hak olarak (Esmâ’sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye; onlara haksızlık edilmez!

23-) Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ıhi ve kalbihi ve ce’ale alâ basarihi ğışaveten, femen yehdiyhi min ba’dillâh* efela tezekkerun;

Hevâsını tanrı edinen(bu yüzden) Allâh’ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh’ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz?

24-) Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr* ve ma lehüm Bi zâlike min ‘ılm* in hüm illâ yezunnun;

Dediler ki: “Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi sadece zaman yok eder!” Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar sadece zan içindeler!

25-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne huccetehüm illâ en kalu’tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;

Karşılarında işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: “Eğer sözünüzde sadıksanız hadi getirin atalarımızı” demekten başka söyleyecek sözleri yoktur.

26-) Kulillâhu yuhyiyküm sümme yümiytüküm sümme yecma’uküm ila yevmil kıyameti lâ raybe fiyhi ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya’lemun;

De ki: “Allâh sizi canlandırıyor! Sonra size ölümü yaşatacak! Sonra kendisinde kuşku olmayan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirecek! Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) anlayamıyor!”

27-) Ve Lillâhi Mülküs Semavati vel Ard* ve yevme tekumüs saatü yevmeizin yahserul mubtılun;

Semâların ve arzın mülkü (Esmâ ile işaret edilen özellikleri açığa çıkarmak için, onları belli bir işlevle yoktan vareden) Allâh içindir! O Saatin geldiği süreçte, (işte) o zaman hakikati geçersiz kılmaya uğraşanlar hüsrandadırlar!

28-) Ve tera külle ümmetin casiyeten, küllü ümmetin tüd’a ila kitabiha* elyevme tüczevne ma küntüm ta’melun;

Her inanç toplumunu diz üstü çökmüş görürsün! Her inanç toplumu, kendi bilgisine göre çağrılır. “Bu süreç, yaptıklarınızın karşılığını yaşama sürecidir!” (denilir).

29-) Hazâ KitabuNA yentıku aleyküm Bil Hakk* inna künna nestensihu ma küntüm ta’melun;

İşte bilgimiz! Size Hak olarak dilleniyor... Biz yaptıklarınızı kaydediyorduk! (Hafızalıyorduk - varlıktaki evrensel hafıza - memory.)

30-) Feemmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüdhılühüm Rabbühüm fiy rahmetiHİ, zâlike hüvel fevzül mubiyn;

İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, Rableri onları Rahmetine dâhil eder! İşte bu apaçık başarıdır!

31-) Ve emmelleziyne keferu* efelem tekün âyâtiy tütla aleyküm festekbertüm ve küntüm kavmen mücrimiyn;

Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, “İşaretlerim size bildirilmedi mi? (Ama siz) benliklerinizi yücelttiniz ve suçlular (şirk koşanlar) toplumu oldunuz!” (denilir).

32-) Ve izâ kıyle inne va’dAllâhi Hakkun ves saatü lâ raybe fiyha kultüm ma nedriy mes saatü in nezunnü illâ zannen ve ma nahnu Bi müsteykıniyn;

“Allâh vaadi haktır ve O Saat (hakikatin ortaya çıkacağı süreç) ki, onda şüphe yoktur” denildiğinde: “O Saat nedir, bilmiyoruz... Sadece bir zan olduğunu düşünüyoruz ve buna yakînimiz yok!” demiştiniz.

33-) Ve beda lehüm seyyiatü ma amilu ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;

Yaptıkları şeylerin kötülükleri onlarda açığa çıktı ve alay ettikleri şey kendilerini kapsadı!

34-) Ve kıylel yevme nensaküm kema nesiytüm Lıkae yevmiküm hazâ ve me’vakümün naru ve ma leküm min nasıriyn;

Denilmiştir onlara: “Bu sürece kavuşmayı unuttuğunuz gibi; biz de bu süreçte sizi unuturuz! Barınağınız ateştir ve size yardım edecek de yoktur!”

35-) Zâliküm Bi ennekümüttehaztüm âyâtillâhi hüzüven ve ğarretkümül hayatüd dünya* felyevme lâ yuhrecune minha ve lâ hüm yüsta’tebun;

“Bunun böyle oluşunun sebebi şudur: Allâh işaretlerini ciddiye almadınız ve dünya zevkleri sizi aldattı!”... Bugün ondan (ateşten)çıkarılmazlar ve onlardan özür de kabul edilmez!

36-) FeLillâhil Hamdu Rabbis Semavati ve Rabbil Ardı Rabbil ‘alemiyn;

Hamd; semâların Rabbi, arzın Rabbi, Rabb-ül âlemîn olan Allâh’a aittir (Hamd eden O’dur)!

37-) Ve lehül Kibriyau fiys Semavati vel Ard* ve HUvel ‘Aziyzül Hakiym;

Kibriyâ (benlik); semâlarda ve arzda O’na aittir! O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

87 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!