Hûd Sûresi: 1-123

AÇIKLAMA:

 

Hûd Sûresi, kaynak tertiplerde Yûnus-Yûsuf Sûreleri arasına yerleştirilmiştir!.. Biz de buna uyduk!..

Yâ RasûlAllâh, seni, saçı ağarmış görüyoruz?” diyenlere: “Hûd Sûresi/ Hûd ve kardeşleri (Vâkı’a, Murselât, Nebe’, Tekviyr) beni ağarttı (kocalttı)!” buyurur; kavimlerine irsâl olan Nebilerin haberleri kıssa edilen (120.âyet?) bu sûre için, Hz. Rasûlullâh a.s!..

Esbâb-ı Nüzûl olarak Hûd Sûresi’nin sadece birkaç âyeti hakkında rivayet olsa da bunlardan iki âyet (5 ve 114) ile ilgili olan rivayetler meşhûrdur!..

Metin (yazılı vahiy/Kitâb/Kur’ân) ve siyer (Nebi tarihi) olarak ya bu sebeb-i nüzûl rivayetlerini dikkate almayacağız veya sûre’nin sebeb-i nüzûl ve tertibi ile (zira sûre’nin kaynaklardaki yeri de bir rivayettir) sûre’deki âyetlerin sebeb-i nüzûl rivayetlerini ayrı düşüneceğiz veya sebeb-i nüzûl esaslı bu rivayetleri değerlendirirsek Hûd Sûresi’ni, bizim tertibimizdeki İsra’ Sûresi’nden bile sonralara yerleştirmek mümkün olacak!.. 

Zira 5.âyetteki “minHU= O’ndan”daki “HÛ= O” zamirinin, “Allâh”a veya “Rasûlullâh”a raci’ olmasına göre bu âyetin mümin, kâfir veya münafıkların hâlini tarif etmesi; 114.âyet ise hem rivayet şeklinin ve vakaanın Medine dönemine uygun düşmesi ve hem de beş vakit salâtı (namaz vakitlerini) tarif etmesi dolayısıyla İsrâ’dan sonra olmasının hikmet gereğidir...!

Hûd: 17 “Rabbinden bir açık kanıt üzere yaşayan kimse... (ardınca da) O’ndan (Rabbinden) bir şâhit (Kur’ân) onu takip eder...” âyeti için Hz. Alî kv. (KerremAllâhu Vechehu)’ya atfedilen “Bu âyet, (Kureyş’ten) benim hakkımda nâzil oldu” rivayeti vardır!..

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Elif Lâââm Ra* Kitabun uhkimet âyâtuhu sümme fussılet min ledün Hakiymin Habiyr;

Eliif, Lââm, Ra... BİLGİnin (Kitabın) işaretleri kesin oluşmuş; sonra Hakiym ve Habiyr’in ledünnünden (birimin Esmâ zâtından)detaylandırılarak açığa çıkarılmıştır!

2-) Ella ta’budu illAllâh* inneniy leküm minhu neziyrun ve beşiyr;

Yalnızca Allâh’a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin, diye (bu BİLGİ inzâl olundu). “Muhakkak ki ben, size ‘HÛ’dan bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim.”

3-) Ve enistağfiru Rabbeküm sümme tubu ileyHİ yümettı’küm metaan hasenen ila ecelin müsemmen ve yü’ti külle ziy fadlin fadlehu, ve in tevellev fe inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin kebiyr;

(Yanlış ve kusurlarınız için) bağışlanma isteyin Rabbinizden! Sonra O’na tövbe edin ki, ömrünüz tamamlanana kadar sizi güzel bir şekilde yaşatıp, her erdemli kişiye lütfunu (ilim ve irfanlarının hak ettiğini) versin... Eğer yüz çevirirseniz, sizin için o büyük sürecin azabından korkarım.”

4-) İlAllâhi merciuküm* ve HUve alâ külli şey’in Kadiyr;

“Allâh’a rücu edeceksiniz; ‘HÛ’; her şeye Kaadir’dir.”

5-) Ela innehüm yesnune sudurehüm liyestahfu minHU, ela hıyne yestağşune siyabehüm ya’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun* inneHU Aliymun BiZatis sudur;

Kesinlikle bilin ki! O’ndan gizlemek için, içlerindekini dürüp bükerler (gerçek düşüncelerini başka fikirlerle örtüp gizlerler)! Kesinlikle bilin ki! Onlar elbiselerine büründüklerinde (iç dünyalarındakini örttüklerinde), onların sırlarındakini ve açığa vurduklarını da bilir! Çünkü O, sadırların (beyinlerindeki dünyalarının) zâtı olarak Aliym’dir.

6-) Ve ma min dabbetin fiyl Ardı illâ alAllâhi rizkuha ve ya’lemu müstekarreha ve müstevdeaha* küllün fiy Kitabin mubiyn;

Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun yaşam gıdası (rızkı) Allâh’a ait olmasın! Bilir onun karar kılacağı hâli de (sonunu) ve geçici olarak yaşamakta olduğunu da... Hepsi apaçık bir BİLGİdir!

7-) Ve HUvelleziy halekasSemavati vel Arda fiy sitteti eyyamin ve kâne ArşuHU alelMâi li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela* ve lein kulte inneküm meb’usûne min ba’dil mevti le yekulennelleziyne keferu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;

“HÛ” ki semâlar ve arzı altı aşama sürecinde yaratmıştır (enfüsî mânâda altı bilinç kademesindeki şuuru {semâ} ve bedeni {arzı}); O’nun Arşı (hükümranlığının açığa çıktığı Esmâ mertebesi) Su (evrenin hakikati olan dalga {wave} okyanusundaki İLİM - DATA olarak)(insan için değerlendirirsek: Esmâ’nın işaret ettiği özellikler kişinin şuuru ve bedeni {yüzde 80 SU yapısı - sudaki hafızanın çeşitli dalgalarla programlanması sonucu} üzerinde hükümrandır, anlamı düşünülebilir. A.H.) fevkindedir! Sizin hanginizin davranış olarak daha güzel şeyler açığa çıkaracağınızı belirlemek için... Andolsun ki: “Kesinlikle siz ölümden sonra bâ’s olunacaksınız” desen; hakikat bilgisini inkâr edenler kesinlikle: “Bu apaçık bir sihirdir (olmayanı var göstermek)” derler.

8-) Ve lein ahharna anhümül azâbe ila ümmetin ma’dudetin le yekulünne ma yahbisüh* ela yevme ye’tiyhim leyse masrufen anhüm ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;

Andolsun ki, eğer azabı onlardan belirli bir süre ertelesek; kesinlikle: “Onu tutan nedir?” derler... Kesin olarak bilin ki! Onlara geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir! Alay etmekte oldukları şey her yönden onları kuşatmıştır.

9-) Ve lein ezâknel İnsane minna rahmeten sümme neza’naha minh* innehu leyeusün kefur;

Andolsun ki, eğer insana bizden bir rahmet tattırsak da sonra onu ondan çekip alsak, muhakkak ki o çok umutsuzluğa düşer ve çok nankör olur.

10-) Ve lein ezâknahu na’mae ba’de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü anniy* innehu leferihun fehur;

Şayet yaşadığı bir sıkıntıdan sonra ona nimet tattırsak, elbette: “(Kendi aklımla) kötülüklerden kurtuldum” der... Muhakkak ki o, sevinçli ve kendiyle övünendir!

11-) İllelleziyne saberu ve amilus salihat* ülaike lehüm mağfiretün ve ecrun kebiyr;

Sabreden ve yararlı çalışmalar yapanlar bunun dışındadır. İşte onlara bağışlanma ve büyük mükâfat vardır.

12-) Felealleke tarikün ba’da ma yuha ileyke ve daikun Bihi sadruke en yekulu levla ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek* innema ente neziyr* vAllâhu alâ külli şey’in Vekiyl;

(Rasûlüm!) Belki de sen, “O’na bir hazine inzâl edilseydi yahut beraberinde bir melek gelseydi ya” demelerinden (akılla değerlendirilen yerine gözle değerlendirilen mucize istemelerinden ötürü), için daralıp, sana vahyolunanın bazısını bildirmeyi terk edecek misin? Sen ancak bir uyarıcısın! Allâh her şeye Vekiyl’dir.

13-) Em yekulunefterah* kul fe’tu Bi aşri süverin mislihi müftereyatin ved’u menisteta’tüm min dunillâhi in küntüm sadikıyn;

Yoksa “Onu (Muhammed a.s.) uydurdu” mu diyorlar... De ki: “(Eğer beşer uydurması diyorsanız) hadi siz de onun benzeri on sûre getirin... Allâh isminin işaret ettiği anlamla hiç ilgisi olmayan (tanrılarınızdan) elinizin erdiği kim varsa, (onu da yardıma) çağırın... Eğer sözünüzde sadıklar iseniz (yapın bunu).”

14-) Fe illem yesteciybu leküm fa’lemu ennema ünzile Bi ılmillâhi ve en lâ ilâhe illâ HU* fehel entüm müslimun;

Eğer size cevap vermediler ise, (şunu) iyi bilin: O yalnızca Allâh ilmi olarak inzâl olunmuştur! Tanrı yoktur; sadece “HÛ”! Artık teslim olacak mısınız?

15-) Men kâne yüriydül hayated dünya ve ziyneteha nüveffi ileyhim a’malehüm fiyha ve hüm fiyha lâ yübhasun;

Kim dünya hayatını ve onun süslü değerlerini irade ederse, yaptıklarının karşılığını tümüyle orada veririz... Onların dünyadaki karşılığı hiç eksiltilmez (dünya için yaşayan karşılığını dünyada alır ve biter).

16-) Ülaikelleziyne leyse lehüm fiyl ahireti illen nar* ve habita ma saneu fiyha ve bâtılun ma kânu ya’melun;

İşte onlar öyle kimselerdir ki sonsuz gelecekte kendileri için ateşten başka bir şey yoktur... Yapıp ürettikleri şeyler orada getiri sağlamaz. Yapmakta oldukları şey boştur.

17-) Efemen kâne alâ beyyinetin min Rabbihi ve yetluhu şahidün minhu ve min kablihi Kitabu Musa imamen ve rahmeh* ülaike yu’minune Bihi* ve men yekfür Bihi minel ahzabi fennaru mev’ıduh* fela tekü fiy miryetin minhu innehül Hakku min Rabbike ve lâkinne ekseren Nasi lâ yu’minun;

Böyleleri, Rabbinden bir açık kanıt üzere yaşayan kimse gibi midir? O’ndan bir şahit (Kur’ân) onu takip eder; (üstelik) Ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa’nın Kitabı da (ondakileri tasdikler)... İşte onlar O’na hak olarak iman ederler... Sakın şunlardan olma: Kim O’nu inkâr ederse, onun vadedilmiş yeri Nâr’dır... Ondan bir kuşku içinde olma... Muhakkak ki Rabbinden Hakk’tır O! Fakat insanların çoğunluğu iman etmezler.

18-) Ve men azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba* ülaike yu’radune alâ Rabbihim ve yekulül eşhadü haülailleziyne kezebu alâ Rabbihim* ela lâ’netullahi alez zâlimiyn;

Allâh hakkında yalan konuşarak iftira atandan daha zâlim kimdir? Onlar Rablerine arzolunurlar! Şahitler de: “İşte bunlar Rableri üzerine yalan söyleyenlerdir” der... Dikkat edin, Allâh lâneti zâlimler üzerinedir (nefsine zulmederek hakikatindeki kuvvelerden uzak düşmüşlük).

19-) Elleziyne yesuddune an sebiylillâhi ve yebğuneha ‘ıveca* ve hüm Bil ahireti hüm kâfirun;

Onlar ki, Allâh yolundan alıkoyarlar ve onu (doğru yolu) eğriltmek isterler... Onlar, (işte) onlar geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerini de inkâr edenlerdir!

20-) Ülaike lem yekûnu mu’ciziyne fiyl Ardı ve ma kâne lehüm min dûnillâhi min evliyâ’* yudaafü lehümül azâb* ma kânu yestetıy’unes sem’a ve ma kânu yubsırun;

Onlar arzda âciz bırakıcılar olmadılar (Sünnetulah’ı geçersiz kılamazlar; herkes yaptığının sonucunu kesinlikle yaşayacaktır)... Onların Allâh dûnunda velîleri de yoktur... Onlara azap kat kat olur... (Zira onlar) algılayamadılar ve basîretleriyle değerlendiremediler.

21-) Ülaikelleziyne hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kânu yefterun;

İşte bunlar nefslerini hüsrana uğratanlardır! Uydurmakta oldukları şeyler de (varsandıkları tanrılar) onlardan kaybolup gitti.

22-) Lâ cerame ennehüm fiyl ahireti hümül ahserun;

Gerçek şu ki onlar sonsuz gelecek sürecinde en fazla hüsrana uğrayanlar olacaklardır.

23-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati ve ahbetu ila Rabbihim, ülaike ashabül cenneti, hüm fiyha halidun;

Muhakkak ki iman edip imanın gereği fiilleri ortaya koyanlar ve Rablerine huşû ve itaat hâlinde olanlar var ya, işte onlar cennet ehlidir! Onlar orada ebedî kalıcılardır.

24-) Meselül feriykayni kel a’ma vel esammi vel basıyri ves semiy’i, hel yesteviyani mesela* efela tezekkerun;

Bu iki grubun misali, kör ve sağır ile gören ve algılayan farkına benzer! Misaldeki bu ikisi eşit olur mu? Hâlâ tezekkür etmiyor musunuz?

25-) Ve lekad erselna Nuhan ila kavmih* inniy leküm neziyrun mubiyn;

Andolsun biz, Nuh’u kavmine irsâl ettik... (O da): “Muhakkak ki ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”

26-) En lâ ta’budu illAllâh* inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin eliym;

“Allâh’tan başkasına tapınmayın... Gerçekten ben ulaşacağınız acı bir günün azabından korkarım” (dedi).

27-) Fekalel meleülleziyne keferu min kavmihi ma nerake illâ beşeren mislena ve ma neraket tebeake illelleziyne hüm erazilüna badiyerre’y* ve ma nera leküm aleyna min fadlin bel nezunnüküm kazibiyn;

Onun halkından hakikat bilgisini inkâr edenlerin ileri gelenleri: “Seni yalnızca bizim benzerimiz bir beşer olarak görüyoruz... Basit görüşle hareket eden (düşüncesiz) ayak takımlarımızdan (mal ve mevkileri olmayan) başkasının, sana tâbi olduğunu da görmüyoruz... Sizin bizim üzerimize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz... Aksine, yalan söylemekte olduğunuz kanaatindeyiz” dediler.

28-) Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve ataniy rahmeten min ındiHİ fe’ummiyet aleyküm* enülzimükümuha ve entüm leha karihun;

(Nuh) dedi ki: “Ey halkım... Gördünüz mü? Ya Rabbimden bir açık kanıtım varsa ve O indînden bir rahmet (nübüvvet) vermiş de siz bunu değerlendiremiyorsanız? Siz ondan hoşlanmadığınız hâlde, biz size onu zorla mı kabul ettireceğiz?”

29-) Ve ya kavmi lâ es’elüküm aleyhi malen, in ecriye illâ alAllâhi ve ma ene Bi taridilleziyne amenû* innehüm mülaku Rabbihim ve lakinniy eraküm kavmen techelun;

“Ey halkım... Bunun için sizden bir karşılık istemiyorum... Benim yaptığımın karşılığı ancak Allâh’a aittir... Ben, (siz onları aşağı görseniz de) iman edenleri yanımdan uzaklaştıramam! Muhakkak ki onlar Rablerine kavuşacaklardır... Fakat ben sizi cahillik eden bir halk olarak görüyorum.”

30-) Ve ya kavmi men yensuruniy minAllâhi in taredtühüm* efela tezekkerun;

“Ey halkım... Eğer onları uzaklaştırırsam Allâh’a karşı bana kim yardım eder? Düşünemiyor musunuz?”

31-) Ve lâ ekulü leküm ındiy hazainullahi ve lâ a’lemül ğaybe ve lâ ekulü inniy melekün ve lâ ekulü lilleziyne tezderiy a’yunüküm len yü’tiyehümullâhu hayra* Allâhu a’lemü Bima fiy enfüsihim* inniy izen leminez zâlimiyn;

“Size, Allâh’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum... Gaybı da bilmem... Ben bir meleğim de demiyorum... Hor-hakir gördüğünüz kimseler için, Allâh asla onlara bir hayır vermez de demiyorum... Onların içlerinde ne olduğunu Allâh daha iyi bilir... (Bunların aksini söylersem) ben kesinlikle zâlimlerden olurum.”

32-) Kalu ya Nuhu kad cadeltena feekserte cidalena fe’tina Bima te’ıdüna in künte minas sadikıyn;

Dediler ki: “Ey Nuh... Bizimle gerçekten mücadele ettin... Bunda çok ileri gittin! Eğer doğrucuysan, bizi tehdit ettiğin şeyi, bize getir.”

33-) Kale innema ye’tiyküm Bihillâhu inşâe ve ma entüm Bi mu’ciziyn;

(Nuh) dedi ki: “Eğer dilerse onu size ancak Allâh getirir! Siz, Allâh’ı dilediğini yapmakta âciz bırakamazsınız.”

34-) Ve lâ yenfeuküm nushıy in eredtü en ensaha leküm in kânAllâhu yüriydü en yuğviyeküm* HUve Rabbuküm ve ileyHİ turce’un;

“Eğer Allâh sizi saptırmayı irade ederse; ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm yarar sağlamaz. O, Rabbinizdir ve O’na rücu ettiriliyorsunuz.”

35-) Em yekulunefterah* kul iniftereytühu fe’aleyye icramiy ve ene beriy’ün mimma tücrimun;

Yoksa: “Onu uydurdu” mu diyorlar... De ki: “Eğer onu uydurdum ise, suçumun karşılığı banadır... Ben sizin suçunuzdan berîyim.”

36-) Ve uhıye ila Nuhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad amene fela tebteis Bima kânu yef’alun;

Nuh’a vahyolundu ki: “Halkından, iman etmiş olanlar dışında kimse iman etmeyecek... (Artık) onların yapmakta olduklarından dolayı üzgün olma!”

37-) Vasnaılfülke Bi a’yunina ve vahyina ve lâ tuhatıbniy fiylleziyne zalemu* innehüm muğrekun;

Gözlerimiz olarak (mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap... Zâlimler hakkında (şefaat için) bana yönelme... Kesinlikle onlar boğulacaklardır!

38-) Ve yasnaul fülke ve küllema merra aleyhi meleün min kavmihi sehıru minh* kale in tesharu minna feinna nesharu minküm kema tesharun;

Gemiyi yapıyor(du)... Halkının ileri gelenleri Ona her uğradıklarında, alay ediyorlardı... (Nuh) dedi ki: “Eğer bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi (gün gelir) biz de sizinle alay ederiz.”

39-) Fesevfe ta’lemune men ye’tiyhi azâbün yuhziyhi ve yehıllu aleyhi azâbün mukıym;

“Bugünkü alçaltıcı azabın kime geleceğini; (gelecekteki) kalıcı azabın da kime ineceğini yakında bileceksiniz.”

40-) Hatta izâ cae emruna ve farettennuru, kul nahmil fiyha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlü ve men amen* ve ma amene meahu illâ kaliyl;

Nihayet hükmümüz geldiğinde ve sular kaynaklardan fışkırıp taştığında dedik ki: “Ona, her cinsten bir çift ile daha önce aleyhlerine hüküm verilmiş olanlar dışında, aileni ve tüm iman etmiş olanları yükle”... Zaten Onunla beraber iman eden çok azdı.

41-) Ve kalerkebu fiyha Bismillahi mecraha ve mursaha* inne Rabbiy leĞafûrun Rahıym;

Dedi ki: “Binin onun içine! Onun akıp gitmesi de durması da ismi Allâh olan olaraktır! Muhakkak ki benim Rabbim, elbette Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”

42-) Ve hiye tecriy Bihim fiy mevcin kel cibali ve nada Nuhun ibnehu(Nuhu nibnehu) ve kâne fiy ma’zilin ya büneyyerkeb meana ve lâ tekün meal kafiriyn;

(Gemi) onlarla birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyor(du)... Nuh, bir kıyıda olan oğluna: “Oğlum! Bizimle beraber bin (Din anlayışıma katıl)... Hakikat bilgisini inkâr edenlerle beraber olma!” diye nida etti.

43-) Kale seaviy ila cebelin ya’sımuniy minel ma’* kale lâ asımel yevme min emrillâhi illâ men rahîm* ve hale beynehümel mevcü fe kâne minel muğrakıyn;

(Oğlu) dedi ki: “Beni sudan koruyan bir dağa sığınacağım”... (Nuh) dedi ki: “Bugün, rahmet ettiği kimse müstesna, Allâh hükmünden koruyucu yoktur”... İkisi arasına giren dalga ile o da boğulanlardan oldu.

44-) Ve kıyle ya Arduble’ıy maeki ve ya Semau akliıy ve ğıydalmau ve kudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve kıyle bu’den lil kavmiz zâlimiyn;

“Ey yeryüzü, suyunu yut! Ey semâ, (yağmurunu) kes” denildi... Su çekildi... Hüküm yerine geldi... (Gemi) Cudi’de (yüksek bir dağda)yerini aldı... “Zâlimler kavmine uzaklık olsun” denildi.

45-) Ve nada Nuhun Rabbehu fekale Rabbi innebniy min ehliy ve inne ve’adekel Hakku ve ente ahkemül hakimiyn;

Nuh Rabbine nida etti de dedi ki: “Rabbim, muhakkak ki oğlum ailemdendir... Senin bildirimin ise Hak’tır ve sen hakîmlerin en hakîmisin.”

46-) Kale ya Nuhu innehu leyse min ehlik* innehu amelün ğayru salih* fela tes’elni ma leyse leke Bihi ‘ılm* inniy eızuke en tekûne minel cahiliyn;

Buyurdu ki: “Ey Nuh! Muhakkak ki o senin ailenden değildir! Muhakkak ki o (hükmüme karşı oğlun konusunda ısrarlı olman) imanın gereği olmayan bir fiildir! Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme! Muhakkak ki Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim.”

47-) Kale Rabbi inniy euzü BiKE en es’eleKE ma leyse liy Bihi ‘ılm* ve illâ tağfirliy ve terhamniy ekün minelhasiriyn;

(Nuh) dedi ki: “Rabbim! Bilgisine sahip olmadığım (içyüzünü bilmediğim) şeyi senden istemekten sana sığınırım! Beni bağışlamaz ve bana rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.”

48-) Kıyle ya Nuhuhbıt BiSelâmin minna ve berakatin aleyke ve alâ ümemin mimmen meak* ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azâbün eliym;

“Ey Nuh... Sen ve seninle beraber olanlardan oluşacak halklara bizden Selâm ve bereketlerle in... Biz onları yararlandıracağız, sonra da onlara bizden (hakikatindeki Esmâ mânâsı sonucu olarak, derûnundan gelen bir yolla) acı azap yaşatılır” denildi.

49-) Tilke min enbail ğaybi Nuhıyha ileyk* ma künte ta’lemüha ente ve lâ kavmüke min kabli hazâ* fasbir, innel akıbete lil müttekıyn;

İşte bunlar Gayb haberlerindendir! Bunları sana vahyediyoruz... Bundan önce ne sen bunları biliyordun ne de halkın... O hâlde sabret... Muhakkak ki gelecek korunanlarındır.

50-) Ve ila Adin ehahüm Huda* kale ya kavmı’budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, in entüm illâ müfterun;

Ad’a (halkına) da kardeşleri Hud’u... Demişti ki: “Ey halkım! Allâh’a kulluk edin... O’nun gayrı bir ilâhınız olamaz! (Şirk fikriniz dolayısıyla) siz ancak iftira ediyorsunuz.”

51-) Ya kavmi lâ es’elüküm aleyhi ecra* in ecriye illâ alelleziy fetareniy* efela ta’kılun;

“Ey halkım! Bunun için sizden bir ücret istemiyorum... Benim yaptığımın karşılığı ancak beni bu işleve özel yaratana (Fâtır) aittir... Hâlâ aklınızı değerlendirmeyecek misiniz?”

52-) Ve ya kavmistağfiru Rabbeküm sümme tubu ileyHİ yursilisSemae aleyküm midraren ve yezidküm kuvveten ila kuvvetiküm ve lâ tetevellev mücrimiyn;

“Ey halkım Rabbinizden bağışlanma niyaz edin... Sonra O’na tövbe edin ki, semânın feyzini size yoğun olarak irsâl etsin ve kuvvetinize kuvvet katsın... Suçlular olarak yüz çevirmeyin.”

53-) Kalu ya Hudu ma ci’tena Bi beyyinetin ve ma nahnu Bi tarikiy alihetina an kavlike ve ma nahnu leke Bi mu’miniyn;

Dediler ki: “Ey Hud! Bize mucize olarak gelmedin! Biz (sırf) senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz... Sana iman da etmeyiz!”

54-) İn nekulü illâ’terake ba’du alilhetina Bi sû’* kale inniy üşhidullahe veşhedu enniy beriy’ün mimma tüşrikûn;

“Ancak şunu diyebiliriz: Tanrılarımızdan biri seni kötü çarpmış!”... (Hud) dedi ki: “Ben kesinlikle Allâh’ı şahit tutuyorum! Siz de şahit olun ki ben kesinlikle sizin ortak koştuklarınızdan berîyim.”

55-) Min duniHİ, fekiyduniy cemiy’an sümme lâ tunzırun;

“O’na denk kabul ederek (ortak saydıklarınızla)... Hadi hepiniz bana tuzak kurun, sonra hiç mühlet vermeyin.”

56-) İnniy tevekkeltü alAllâhi Rabbiy ve Rabbiküm* ma min dabbetin illâ HUve ahızün Binasıyetiha* inne Rabbiy alâ sıratın müstekıym;

“Kesinkes ben, Rabbim ve Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim... Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın (Fâtır’ın beyni programlaması) (lafında kalanlara göre: Hükmüne boyun eğdirmek)... Muhakkak ki benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.”

57-) Fein tevellev fekad eblağtüküm ma ursiltu Bihi ileyküm* ve yestahlifü Rabbiy kavmen ğayreküm* ve lâ tedurrunehu şey’a* inne Rabbiy alâ külli şey’in Hafiyz;

“Eğer yüz çevirirseniz, ben gerçekten kendisiyle irsâl olunduğum şeyi (Hakikat bilgisini) size tebliğ ettim... Sizden başka bir halkı yerinize getirir Rabbim; siz O’na bir zarar veremezsiniz... Muhakkak ki benim Rabbim her şey üzerinde Hafiyz’dir.”

58-) Ve lemma cae emruna necceyna Huden velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna* ve necceynahüm min azâbin ğaliyz;

Hükmümüz oluştuğunda Hud’u ve onunla beraber iman etmişleri rahmetimizle kurtardık... Onları ağır bir azaptan kurtardık.

59-) Ve tilke Adün cehadu Bi âyâti Rabbihim ve asav RusuleHU vettebeu emre külli cebbarin aniyd;

İşte Ad (kavmi olayı buydu)... Rablerinin (nefslerindeki) işaretlerini bile bile inkâr ettiler... O’nun Rasûllerine isyan ettiler... Her inatçı zorbanın emrine tâbi oldular.

60-) Ve ütbiu fiy hazihiddünya lâ’neten ve yevmel kıyameti, ela inne Aden keferu Rabbehüm* ela bu’den li Adin kavmi Hud;

Hem şu dünyada hem de kıyamet sürecinde lânete uğradılar (hakikatlerindekini yaşamaktan uzak düştüler)! Kesinlikle bilin ki; Ad, Rablerini inkâr edenlerden oldu! Kesinlikle bilin ki; uzaklık Hud’un halkı olan Ad içindir.

61-) Ve ila Semude ehahüm Saliha* kale ya kavmi’budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, HUve enşeeküm minel Ardı vesta’mereküm fiyha festağfiruHU sümme tubu ileyHİ, inne Rabbiy Kariybun Muciyb;

Semud’a kardeşleri Sâlih’i (irsâl ettik)... Dedi ki: “Ey halkım... Allâh’a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “HÛ”! Sizi arzdan meydana getirdi “HÛ”; ve sizinle mamûr etti orayı... O hâlde O’ndan mağfiret dileyin ve O’na tövbe edin... Muhakkak ki benim Rabbim, Kariyb’dir (yakın), Muciyb’dir (icabet eden).”

62-) Kalu ya Salihu kad künte fiyna mercüvven kable hazâ etenhana enna’büde ma ya’budu abaüna ve innena lefiy şekkin mimma ted’una ileyhi muriyb;

Dediler ki: “Ey Sâlih! Bundan önce içimizde gerçekten ümit beslenen biri idin! Atalarımızın tapındıklarına tapınmaktan mı bizi yasaklıyorsun? Doğrusu biz, bizi davet ettiğin konuda endişeli bir şüphe içindeyiz.”

63-) Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve ataniy minHU rahmeten femen yansuruniy minAllâhi in asaytühu fema teziyduneniy ğayre tahsiyr;

Dedi ki: “Ey halkım, bir bakın... Ya Rabbimden apaçık bir delilim varsa ve O kendinden bana bir rahmet vermiş ise? (Bu durumda)eğer O’na isyan edersem Allâh’a (karşı) kim yardım eder? Sizin de bana hasar vermekten başka katkınız olmaz.”

64-) Ve ya kavmi hazihi nakatullahi leküm ayeten fezeruha te’kül fiy Ardıllahi ve lâ temessuha Bi suin feye’huzeküm azâbün kariyb;

“Ey kavmim! İşte size bir işaret, Allâh’ın (kendi hâlinde) dişi devesi... Onu bırakın Allâh arzında yesin... Ona kötü amaçla dokunmayın... Yoksa yakın bir azap sizi yakalar.”

65-) Fe ‘akaruha fekale temetteu fiy dariküm selasete eyyam* zâlike va’dün ğayru mekzûb;

Onu, ayaklarını keserek öldürdüler! Dedi ki: “Üç günlük ömrünüz kaldı evlerinizde! İşte bu yalanlanmayacak bir bildirimdir.”

66-) Felemma cae emruna necceyna Salihan velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna ve min hızyi yevmeiz* inne Rabbeke HUvel Kaviyyul Aziyz;

Hükmümüz açığa çıktığında Sâlih’i ve beraberindeki iman etmişleri, rahmetimizle kurtardık... O sürecin aşağılamasından da (kurtardık)... Muhakkak ki senin Rabbin Kaviyy’dir, Aziyz’dir.

67-) Ve ehazelleziyne zalemus sayhatü feasbehu fiy diyarihim casimiyn;

O zulmedenleri, (dördüncü gün) o malûm sayha (şiddetli, titreşimli korkunç ses) yakaladı da evlerinde göçüp kaldılar!

68-) Keen lem yağnev fiyha* ela inne Semude keferu Rabbehüm* ela bu’den li Semud;

Sanki orada hiç yaşamamışlardı! Kesinkes bilin ki, şüphesiz Semud (halkı) Rablerini inkâr etmişlerdi... (Yine) kesinlikle bilin ki, uzaklık (hakikatlerinden ayrı düşmüş hâlde yaşam) Semud içindir.

69-) Ve lekad caet Rusülüna İbrahiyme Bil büşra kalu selâma* kale selâmun fema lebise en cae Bi ıclin haniyz;

Andolsun ki, (meleklerden) Rasûllerimiz, İbrahim’e müjde olarak gelip, “Selâm” dediler... (O da): “Selâm” dedi ve sonrasında da kızartılmış bir buzağı getirdi.

70-) Felemma rea eydiyehüm lâ tesılu ileyhi nekirehüm ve evcese minhüm hıyfeten, kalu lâ tehaf inna ursilna ila kavmi Lut;

Ancak (Rasûllerin) ellerini sürmediklerini görünce onları yadırgadı ve onlardan (acaba düşman mı) korkusunu hissetti... “Korkma! Biz gerçekten Lût halkı için irsâl olunduk” dediler.

71-) Vemraetühu kaimetün fedahıket febeşşernaha Bi İshaka ve min verai İshaka Ya’kub;

(İbrahim’in) karısı da ayakta idi... Güldü... Ona (İbrahim’in karısına) İshak’ı müjdeledik ve İshak’ın ardından da Yakup’u...

72-) Kalet ya veyleta eelidü ve ene acuzün ve hazâ ba’liy şeyha* inne hazâ leşey’ün aciyb;

(İbrahim’in karısı) dedi ki: “Vay bana! Ben bir yaşlı (âdetten kesilmiş) kadın ve şu kocam da ihtiyar iken doğuracak mıyım? Muhakkak ki bu şaşılacak bir şeydir!”

73-) Kalu eta’cebiyne min emrillâhi rahmetullahi ve berakâtühu aleykum ehlel beyt* inneHU Hamiydun Meciyd;

Dediler ki: “Allâh’ın hükmüne mi şaşıyorsun? Allâh’ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey hane halkı! Muhakkak ki O, Hamiyd’dir, Meciyd’dir.”

74-) Felemma zehebe an İbrahiymerrav’u ve caethül büşra yücadilüna fiy kavmi Lut;

İbrahim’in endişesi geçip, müjdeyi de alınca kendine geldi, Lût kavmi hakkında bizimle tartışmaya başladı.

75-) İnne İbrahiyme leHaliymun Evvahun Muniyb;

Muhakkak ki İbrahim, yumuşak ve hassas kalpli, Rabbine dönük olan biriydi.

76-) Ya İbrahiymu a’rıd an hazâ* innehu kad cae emru Rabbik* ve innehüm atiyhim azâbun ğayru merdud;

(Melekler): “Yâ İbrahim! Tartışmaktan vazgeç! Rabbinin hükmü kesin gelmiştir! Muhakkak ki onlara reddolunmayacak bir azap ulaşacaktır!”

77-) Ve lemma caet rusulüna Lutan siy’e Bihim ve daka Bihim zer’an ve kale hazâ yevmün asıyb;

Rasûllerimiz Lût’a geldikleri vakit, (onlar yüzünden) kendini kötü hissetti; (onları koruyamayacağı endişesiyle) içi daraldı ve: “Bu zor bir gündür” dedi.

78-) Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kânu ya’melunes seyyiat* kale ya kavmi haülai benatiy hünne atheru leküm fettekullâhe ve lâ tuhzuni fiy dayfiy* eleyse minküm racülün raşiyd;

(Lût’un) halkı, arzulu bir şekilde koşarak Ona geldiler... Ki daha önce de o kötülükleri yapıyorlardı... (Lût) dedi ki: “Ey halkım... İşte şunlar kızlarımdır... Onlar sizin için daha temizdir... Allâh’tan çekinin ve misafirim arasında beni rezil etmeyin... Sizden aklı başında biri yok mu?”

79-) Kalu lekad alimte ma lena fiy benatike min hakk* ve inneke le ta’lemü ma nuriyd;

Dediler ki: “Andolsun ki kızlarında bir hakkımız olmadığını bilirsin! Bizim (aslında) neyin peşinde olduğumuzu da elbette bilirsin.”

80-) Kale lev enne liy Biküm kuvveten ev aviy ila rüknin şediyd;

(Lût) dedi ki: “Ah size yetecek gücüm olsaydı, ya da kudretli dayanağım olsaydı.”

81-) Kalu ya Lutu inna Rusulü Rabbike len yesılu ileyke feesri Bi ehlike Bi kıt’ın minel leyli ve lâ yeltefit minküm ehadün illemraetek* innehu musıybuha ma esabehüm* inne mev’ıdehümussubh* eleysassubhu Bi kariyb;

(Melekler) dediler ki: “Ey Lût! Doğrusu biz senin Rabbinin Rasûlleriyiz... Sana asla ulaşamazlar! Ailenle gecenin ilerleyen saatinde yola çık... Karın hariç sizden hiçbiri geri kalmasın! Çünkü onlara isâbet eden, ona da isâbet edecek... Onlara tanınan süre sabaha kadardır. Sabah yakın değil mi?”

82-) Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hıcareten min sicciylin mendud;

Emrimiz geldiği vakit oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine mendud (istiflenmiş) siccilden (pişirilmiş, taşlaşmış çamur) taşlar (muhtemelen volkanik patlama sonucu oluşan lavlar) yağdırdık.

83-) Müsevvemeten ‘ınde Rabbik* ve ma hiye minez zâlimiyne Bi beıyd;

Rabbinin indînde işaretlenmiş (taşlar)... Bunlar zâlimlerden uzak değildir.

84-) Ve ila Medyene ehahüm Şu’ayba* kale ya kavmı’budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, ve lâ tenkusul mikyale vel miyzane inniy eraküm Bi hayrin ve inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin muhıyt;

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (irsâl ettik)... Dedi ki: “Ey halkım... Allâh’a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “HÛ”! Ölçmeyi ve tartmayı noksan yapmayın... Sizin için hayrın nerede olduğunu görüyorum... Sizi kaplayacak bir azap sürecinden korkuyorum.”

85-) Ve ya kavmi evfül mikyale vel miyzane Bil kıstı ve lâ tebhasün nase eşyaehüm ve lâ ta’sev fiyl Ardı müfsidiyn;

“Ey halkım... Ölçmeyi ve tartmayı adaletli olarak tastamam yapın, insanların hakkını vermemezlik etmeyin ve bozguncular olarak arzda taşkınlık yapmayın.”

86-) Bekıyyetullâhi hayrun leküm in küntüm mu’miniyn* ve ma ene aleyküm Bi Hafiyz;

“Eğer iman edenlerseniz, Allâh helali sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin bekçiniz değilim.”

87-) Kalu ya Şu’aybü e Salâtüke te’müruke en netruke ma ya’budu abaüna ev en nef’ale fiy emvalina ma neşa’* inneke leentelHaliymürReşiyd;

Dediler ki: “Yâ Şuayb... Yöneldiğin mi sana emrediyor, atalarımızın tapındıklarına tapınmamamızı ya da mallarımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmememizi! Muhakkak ki sen Haliym’sin, Reşiyd’sin.”

88-) Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve razekaniy minhu rizkan hasena* ve ma üriydü en ühalifeküm ila ma enhaküm anh* in üriydü illel ıslaha mesteta’tü, ve ma tevfiykıy illâ Billâhi, aleyhi tevekkeltü ve ileyhi üniyb;

(Şuayb) dedi ki: “Ey halkım... Görmüyor musunuz? Ya Rabbimden kesin bir delil üstündeysem ve O bana kendinden güzel bir rızık verdiyse? Sizden yapmamanızı istediğim şeyde size ters düşmek istemiyorum... Gücüm yettiğince sizi düzeltmek istiyorum... Başarım ancak Allâh’ladır... O’na tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim ve O’na yöneliyorum.”

89-) Ve ya kavmi lâ yecrimenneküm şikakıy en yusıybeküm mislü ma esabe kavme Nuhın ev kavme Hudin ev kavme Salih* ve ma kavmü Lutin minküm Bi beıyd;

“Ey kavmim... Bana karşı olmanız sakın sizi suça sürüklemesin; (böylece) Nuh halkına veya Hud halkına yahut Sâlih halkına isâbet edenin benzerinin size isâbet etmesi ile sizi cezalandırmasın... Lût halkı da sizden uzak değildir.”

90-) Vestağfiru Rabbeküm sümme tubu ileyHİ, inne Rabbiy Rahıymun Vedûd;

“Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O’na tövbe (rücu) edin... Muhakkak ki Rabbim Rahıym’dir, Vedud’dur.”

91-) Kalu ya Şu’aybü ma nefkahu kesiyren mimma tekulü ve inna lenerake fiyna daıyfa* ve levla rahtuke le racemnake, ve ma ente aleyna Bi aziyz;

Dediler ki: “Yâ Şuayb... Biz senin dediklerinden birçoğunu anlamıyoruz! İşin doğrusu seni içimizde zayıf konumda görüyoruz... Eğer arkanda saydığımız aşiretin olmasaydı, kesinlikle seni taşlayarak öldürürdük! Sen bize galebe çalacak durumda değilsin.”

92-) Kale ya kavmi erahtıy e’azzu aleyküm minAllâh* vettehaztümuhu veraeküm zıhriyya* inne Rabbiy Bi ma ta’melune Muhıyt;

(Şuayb) dedi ki: “Ey halkım... Aşiretim size Allâh’tan daha mı güçlü ve karşı konulmaz? Ki O’nu arkanıza atıp unutulan edindiniz... Muhakkak ki Rabbim yapmakta olduklarınızı Muhiyt’tir (ihâta etmektedir).”

93-) Ve ya kavmı’melu alâ mekanetiküm inniy amil* sevfe ta’lemune men ye’tiyhi azâbün yuhziyhi ve men huve kâzib* vertekıbu inniy meaküm Rakıyb;

“Ey halkım... Makâmınız üzere işinize devam edin. Muhakkak ki ben de işimi yapıyorum. Aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında göreceksiniz... Gözetleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber Rakıyb’ım.”

94-) Ve lemma cae emruna necceyna Şu’ayben velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna ve ehazetilleziyne zalemus sayhatü feasbehu fiy diyarihim casimiyn;

Hükmümüz açığa çıktığında, Şuayb’ı ve beraberindeki iman etmişleri rahmetimizle kurtardık... Zulmedenleri ise şiddetli titreşimli, korkunç ses yakaladı da evlerinde göçüp gittiler.

95-) Keen lem yağnev fiyha* ela bu’den liMedyene kema beıdet Semud;

Sanki hiç yaşamamışlardı orada... Kesinkes bilin ki, hakikatlerinden uzak düşmüş bir yaşam Medyen (halkı) içindir, Semud (halkının) uzak oldukları gibi.

96-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtina ve sultanin mubiyn;

Andolsun ki biz, Musa’yı işaretlerimiz olarak ve apaçık delille irsâl ettik...

97-) İla fir’avne ve meleihi fettebeu emre fir’avn* ve ma emru fir’avne Bi reşiyd;

Firavun ve ileri gelen adamlarına... Onlar Firavun’un emrine tâbi oldular... (Oysa) Firavun’un emri olgunluğu yansıtmıyordu.

98-) Yakdümü kavmehu yevmel kıyameti fe evradehümün nar* ve bi’sel virdül mevrud;

(Firavun) kıyamet sürecinde halkının önüne geçip önderlik eder... (İşte) onları ateşe ulaştırır! O varılan yer ne kötü bir yerdir.

99-) Ve utbiu fiy hazihi lâ’neten ve yevmel kıyameti, bi’ser rifdül merfud;

Hem burada (dünyada) hem de kıyamet sürecinde lânete tâbi olundular! O hisselerine düşen ne kötü bir paydır!

100-) Zâlike min enbail kura nekussuhu aleyke minha kaimün ve hasıyd;

İşte bunlar o bölgelerin haberlerindendir! Sana hikâye ediyoruz... Onlardan bir kısmı ayakta ve (bir kısmı da) biçilmiş ekin gibi olmuştur.

101-) Ve ma zalemnahüm ve lâkin zalemu enfüsehüm fema ağnet anhüm alihetühümül letiy yed’une min dûnillâhi min şey’in lemma cae emru Rabbik* ve ma zaduhüm ğayre tetbiyb;

Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler! Rabbinin hükmü açığa çıktığında, Allâh dûnunda tapındıkları tanrılar kendilerine hiçbir fayda sağlamadı! (Tanrı anlayışları) onların helâk olmasından başka bir sonuç doğurmadı.

102-) Ve kezâlike ahzü Rabbike izâ ehazel kura ve hiye zâlimetün, inne ahzehu eliymün şediyd;

Rabbinin, zâlimlerin olduğu şehirleri yakalaması işte böyledir! Muhakkak ki O’nun yakalaması çok acı verici ve şiddetlidir!

103-) İnne fiy zâlike le ayeten limen hafe azâbel ahireti, zâlike yevmün mecmu’un lehunNasu ve zâlike yevmün meşhud;

Muhakkak ki bunda, gelecekteki yaşam azabından korkan için elbette bir işaret vardır... İşte bu, tüm insanların bir arada olduğu bir süreçtir! İşte bu, kendisinde hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir süreçtir!

104-) Ve ma nüehhıruhu illâ liecelin ma’dud;

Biz onu ancak süresi belirlenmiş bir ömür dolayısıyla geciktiriyoruz.

105-) Yevme ye’ti lâ tekellemü nefsün illâ BiizniHİ, feminhüm şakıyyün ve sa’ıyd;

O süreç başladığında, O’nun elvermesi dışında, hiçbir nefs konuşamaz! Onlardan kimi şakî (imanı olmayan, sonsuza dek cehennemlik) kimi de saîddir (imanı olan, sonsuza dek cennetlik).

106-) Feemmelleziyne şeku fefiynnari lehüm fiyha zefiyrun ve şehiyk;

Şakî olanlar, Nâr’dadırlar (ışınsal ateş)... Onlar orada (azaptan) hırlayarak ve inleyerek soluk alırlar!

107-) Halidiyne fiyha ma dametis Semavatü vel Ardu illâ ma şâe Rabbük* inne Rabbeke fa’alün lima yüriyd;

Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalırlar; Rabbinin dilemesi müstesna... Muhakkak ki Rabbin (hakikatin olan Allâh Esmâ’sının bileşimi) irade ettiğini fiile dönüştürür!

108-) Ve emmelleziyne suıdu fe fiyl cenneti halidiyne fiyha ma dametis Semavatü vel Ardu illâ ma şâe Rabbük* ‘ataen ğayre meczûz;

Saîd olanlar ise, Cennet’tedirler... Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalıcılardır; Rabbinin dilemesi müstesna... Akışı kesilmeyen bağışla yaşarlar.

109-) Fela tekü fiy miryetin mimma ya’budu haüla’* ma ya’budune illâ kema ya’budu abauhüm min kabl* ve inna lemüveffuhüm nasıybehüm ğayre menkus;

Şunların tapınmalarına bakıp şüpheye düşme! Daha önce atalarının tapındıkları gibi tapınıyorlar sadece (Allâh’a ibadet ettiklerini sanma)! Doğrusu biz onlara hak ettiklerini noksansız, tamı tamına vereceğiz.

110-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe fahtülife fiyh* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm* ve innehüm le fiy şekkin minhu muriyb;

Andolsun ki Musa’ya Hakikat BİLGİsi verdik de onda ayrılığa düştüler! Eğer Rabbinden (hükmedilmiş) geçmiş bir söz olmasaydı, mutlaka aralarında iş bitirilirdi... Muhakkak ki onlar Ondan (vehimleri yüzünden) kuşku içindeler.

111-) Ve inne küllen lemma leyüveffiyennehüm Rabbüke a’malehüm* inneHU Bima ya’melune Habiyr;

Muhakkak ki Rabbin her birinin yaptıklarının karşılığını kendilerine tam verir... Çünkü O, yapmakta olduklarını (onların Esmâ’sıyla hakikati ve meydana getiricisi olarak) Habiyr’dir.

112-) Festekım kema ümirte ve men tabe meake ve lâ tatğav* inneHU Bi ma ta’melune Basıyr;

O hâlde sen hükmolunduğunca hakikati yaşa (istikamet sahibi olmak, hidâyetin açığa çıkması sonucu olarak hakikatin yaşanması, demektir. A.H.)! Seninle beraber, tövbe edenler de (hakikati yaşayamamalarına neden olan şeylere tövbe edenler)... Sakın taşkınlık yapmayın! Çünkü O, yapmakta olduklarınızı (B sırrınca) Basıyr’dir.

113-) Ve lâ terkenu ilelleziyne zalemu fetemessekümünnaru ve ma leküm min dûnillâhi min evliyâe sümme lâ tunsarun;

(Nefsine) zulmedenlere meyletmeyin(o takdirde) size Nâr dokunur... Sizin için Allâh dûnunda velî söz konusu olmaz! (Şayet edinirseniz) sonra yardım da görmezsiniz!

114-) Ve ekımıs Salâte tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zâkiriyn;

Gündüzün iki tarafında ve geceden zülfelerde (gündüze yakın saatlerinde) salâtı ikame et... Muhakkak ki hasenat (Hakikatini yaşamak - kişiden açığa çıkan güzel yaşantı) seyyiatı (hakikati örtme ve nefsaniyetten kaynaklanan suçların getirisini) giderir... Bu, idrak sahiplerine bir öğüttür.

115-) Vasbir feinnAllâhe lâ yudıy’u ecrel muhsiniyn;

Sabret... Muhakkak ki Allâh ihsan sahiplerinin mükâfatını zayi etmez.

116-) Felevla kâne minel kuruni min kabliküm ulû bakıyyetin yenhevne anil fesadi fiyl Ardı illâ kaliylen mimmen enceyna minhüm* vettebealleziyne zalemu ma ütrifu fiyhi ve kânu mücrimiyn;

Sizden önceki kuşaklardan geri kalanlar, arzda bozgunculuktan vazgeçirmeliydi onları değil mi? Onlardan kurtarmış olduklarımızdan az bir kısmı hariç (bunu yapan olmadı)... Zâlim olanlar ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler... Suçlu oldular!

117-) Ve ma kâne Rabbüke li yühlikel kura Bi zulmin ve ehlüha muslihun;

Senin Rabbin, sâlih (dürüst) insanların yaşadıkları bölgeleri, haksız olarak helâk edecek değildir!

118-) Velev şâe Rabbüke lecealenNase ümmeten vahıdeten ve lâ yezalune muhtelifiyn;

Eğer Rabbin dileseydi, elbette (tüm) insanları ümmet-i vâhide (tek bir inanca sahip toplum) yapardı! Oysa karşıt görüşe dayalı inançlar sürüp gidecektir.

119-) İlla men rahıme Rabbük* ve lizâlike halekahüm* ve temmet kelimetü Rabbike leemleenne cehenneme minel Cinneti venNasi ecme’ıyn;

Sadece Rabbinin rahmet ettiği kimse hariç (o Rasûlün getirdiklerine muhalefet etmez); işte bunun için onları halketti! Rabbinin: “Andolsun ki cehennemi tamamen cin ve nas’tan dolduracağım” kelimesi tamamlanmıştır.

120-) Ve küllen nekussu aleyke min enbair Rusuli ma nüsebbitü Bihi fuadek* ve caeke fiy hazihil hakku ve mev’ızatün ve zikra lil mu’miniyn;

Rasûllerin haberlerinden her birini sana anlatmamızın sebebi anlayışını oturtmak içindir... Bu sûreyle de sana hak bildirilmiş, iman edenlere hatırlatma ve öğüt (ders) verilmiştir.

121-) Ve kul lilleziyne lâ yu’minuna’melu alâ mekânetiküm* inna ‘amilun;

İman etmeyenlere de ki: “Elinizden ne geliyorsa yapın; biz de yapacağız.”

122-) Ventazıru* inna müntezırun;

(Sonucunu görmek için) bekleyin bakalım! Biz de bekliyoruz!”

123-) Ve Lillâhi ğaybüs Semavati vel Ardı ve ileyHİ yurce’ul emru küllühu fa’budHU ve tevekkel aleyHİ, ve ma Rabbüke Bi ğafilin amma ta’melun;

Semâlar ve arzın algılanamayanları, Allâh içindir... Hüküm tümüyle O’ndan çıkar! O hâlde O’na kulluğunun farkındalığına er; O’nun El Vekiyl isminin mânâsının hakikatindeki varlığını hisset! Rabbin, sizden açığa çıkanlardan perdeli değildir!

72 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!