Nahl Sûresi: 1- 128

AÇIKLAMA:

 

Nahl Sûresi, kaynak tertiplerde Kehf Sûresi’nden sonraya yerleştirilmiştir!..

NAHL (bal arısı)” ismi’ni, 68.âyetinde geçen “Nahl”dan alır... Nahl SûresiAllâh nimetlerinden çok bahsetmesi dolayısıyla Sûret’ünNi’am (nimetler sûresi) diye de isimlenir!.. 

Esbâb-ı Nüzûl olarak Nahl Sûresi’nin bazı âyetleri ile ilgili rivayetler vardır!.. Ancak rivayet edilen hâdiseler ile, ilgili olduğu söylenen âyetlerin çoğu arasında sebeb-i nüzûl olacak bir bağlantımetin ve siyer olarak mümkün görünmemektedir!..

Kurân’ın/bu sûre’nin nâzil olduğu o ortam ve süreç hakkında bilgi olsun diye, esbâb-ı nüzûl rivayetlerinden iki örnek:

Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimizde, ‘Sen yalnızca bir iftiracısın (uyduruyorsun)!’ dediler. Allâh neyi inzâl ettiğini daha iyi bilir! Bilakis, onların çoğunluğu bilmezler. De ki: ‘O’nu, Ruh-ül Kuds (Cibrîl ismi verilmiş kuvve; El Esmâ’dan ilim kuvvesi), senin Rabbinden (hakikatini oluşturan Esmâ bileşiminden) Hak olarak indirmiştir!.. İman edenlere direnç vermek ve müslimler için de kılavuz ve müjde olarak!’” (Nahl: 101-102) âyetleri, “Muhammed, ashabıyla eğleniyor; bugün onlara birşey emrediyor, yarın ise onu onlardan yasaklıyor; yahut onlara, kendilerine daha kolay olacak şeyi getiriyor! O, Kurân'ı kendi tarafından uyduran bir iftiracıdan başka birşey değil!” diyen nübüvvet vahyi’nin hikmetini bilmeyen müşrikler hakkında inzâl olmuş (bu gün hâlâ?)!..

Andolsun ki: ‘Onu ancak bir beşer öğretiyor’ demelerini biliyoruz... Hak’tan saparak kendisine nispet ettikleri kimsenin dili, Arapçayı iyi konuşamayan bir dildir... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır.” (Nahl: 103) âyeti, müşriklerin “Muhammed’e bu söylediklerini (rûmca konuşan hristiyan bir köle) bir beşer tâlim ediyor” vb demeleri üzerine nâzil olmuş!..

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Eta emrullahi fela testa’ciluh* subhaneHU ve teâla amma yüşrikûn;

Allâh hükmü gelmiştir; (görmeniz için) aceleye gerek yok! O, onların şirk koştuklarından Subhan’dır, Âli’dir.

2-) Yünezzilül Melaikete Bir Ruhı min emriHi alâ men yeşau min ıbadiHi en enziru ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekun;

O, şe’ninden olan hakikat ilmini, kuvveleriyle kullarından dilediğine inzâl ederek (buyurur ki): “Şu gerçekle uyarın: Tanrı yok; sadece Ben! O hâlde benden çekinin!”

3-) Halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* te’âla amma yüşrikûn;

Semâları ve arzı Hak olarak (El Esmâ ül Hüsnâ’sıyla) yarattı... Onların ortak koştuklarından Âli’dir!

4-) Halekal İnsane min nutfetin feizâ huve hasıymun mubiyn;

İnsanı bir spermden yarattı... Bir de bakarsın ki o apaçık bir kafa tutan olmuş!

5-) Vel en’ame halekaha* leküm fiyha dif’ün ve menafiu ve minha te’külun;

Evcil hayvanları da O yarattı... Onlarda sizin için dif (enerji ve giysi) ve başka faydalar vardır... Onlardan yersiniz de.

6-) Ve leküm fiyha cemalün hıyne turiyhune ve hıyne tesrahun;

Akşamları (otlağından) getirdiğinizde ve sabahları (o otlağa) saldığınızda onlarda sizin için bir güzellik vardır.

7-) Ve tahmilü eskaleküm ila beledin lem tekûnu baliğıyhi illâ Bi şıkkıl enfüs* inne Rabbeküm le Raûfun Rahıym;

Yüklerinizi taşırlar; (onlarsız) meşakkatsiz ulaşamayacağınız pek çok yere ulaştırırlar! Muhakkak ki Rabbiniz, Raûf’tur, Rahıym’dir.

8-) Vel hayle vel biğale vel hamiyra li terkebuha ve ziyneten, ve yahluku ma lâ ta’lemun;

Onlara binmeniz ve bir zevk almanız için atları, katırları ve eşekleri de (yarattı)... Daha bilmediğiniz neler yaratır.

9-) Ve alAllâhi kasdus sebiyli ve minha cair* ve lev şâe lehedaküm ecme’ıyn;

Hedefe giden yol Allâh’adır! Ondan sapan da vardır... Eğer dileseydi elbette sizi toptan hakikate erdirirdi!

10-) HUvelleziy enzele mines Semai maen leküm minhu şerabun ve minhu şecerun fiyhi tüsiymun;

“HÛ”; ki sizin için semâdan bir su indirdi... İçilen de ondandır, (hayvanları) otlatmakta olduğunuz bitkiler de ondandır.

11-) Yünbitü leküm Bihizzer’a vezzeytune vennahıyle vel a’nabe ve min küllis semarat* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun;

Onunla (o su ile) sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her türlüsünden bitirir. Muhakkak ki bunlarda düşünen toplum için bir işaret vardır!

12-) Ve sahhare lekümülleyle vennehare veşŞemse vel Kamer* venNücumu müsahharatün Bi emriHİ, inne fiy zâlike leâyâtin likavmin ya’kılun;

Geceyi, gündüzü, Güneş’i (enerji kaynağı olması) ve Ay’ı (çekim gücüyle hormonları harekete geçirip tüm duyularınızı etkilemesi ile)size hizmet veren kıldı... Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O’nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen topluluk için bir işaret vardır!

13-) Ve ma zerae leküm fiyl Ardı muhtelifen elvanüh* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yezzekkerun;

Gene sizin için arzda, muhtelif renklerde yarattığı şeyleri de (size hizmet veren kılmıştır)... Muhakkak ki bu işaret üzerinde düşünecekler için ne dersler var!

14-) Ve HUvelleziy sahharal bahre lite’külu minhu lahmen tariyyen ve testahricu minhu hılyeten telbesuneha* ve teralfülke mevahıre fiyhi ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;

“HÛ”; ki denizi, ondan taze et yiyesiniz ve takacağınız süsü çıkarasınız diye hizmetinize verdi... Gemileri, onda yara yara gidenler görürsün... O’nun fazlından isteyesiniz ve değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye.

15-) Ve elka fiyl Ardı revasiye en temiyde Biküm ve enharen ve sübülen lealleküm tehtedun;

Sizi sarsmaması için arzda sâbit dağlar (sâbit işlevli organlar); yolunuzu bulup hakikate eresiniz diye nehirler (ilim akıtan zevât) ve (meşrebinize uygun) yollar (anlayışlar) oluşturdu.

16-) Ve ‘alamat* ve BinNecmi hüm yehtedun;

Daha nice alâmetler! Necm (yıldız [hakikat ehli], ‘Ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir...’ hadisi) olarak hakikate erdirir!

17-) Efemen yahluku kemen lâ yahluk* efela tezekkerun;

Yaratan, yaratmayan gibi midir? Düşünüp değerlendiremiyor musunuz?

18-) Ve in te’uddu nı’metAllâhi lâ tuhsuha* innAllâhe le Ğafûrun Rahıym;

Eğer Allâh nimetlerini saymaya kalksanız, onların ne olduğunu bilerek saymayı başaramazsınız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

19-) VAllâhu ya’lemu ma tüsirrune ve ma tu’linun;

Allâh gizlediklerinizi de, açığa çıkardıklarınızı da bilir.

20-) Velleziyne yed’une min dûnillâhi lâ yahlukune şey’en ve hüm yuhlekun;

Allâh dûnunda yöneldikleri, kendileri yaratılmış oldukları için bir şey yaratamazlar.

21-) Emvatün ğayru ahya’* ve ma yeş’urune eyyane yüb’asûn;

Hayy (hakikat ilmi) olmayan (yaşayan) ölülerdir... Ne zaman bâ’s olunacaklarının da (yeni bir yapıyla yaratılacaklarının) şuurunda değildirler.

22-) İlahüküm ilâhun vahıd * felleziyne lâ yu’minune Bil ahireti kulubuhüm münkiretün ve hüm müstekbirun;

İlâh olarak düşündüğünüz, Ulûhiyet sahibi BİR’dir! Sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince, onların şuurlarını inkâr kaplamıştır ve güçlü bir benlikle yaşamaktadırlar (benliklerini şirk koşanlar)!

23-) Lâ cerame ennAllâhe ya’lemu ma yüsirrune ve ma yu’linun* inneHU lâ yuhıbbul müstekbiriyn;

Elbette ki Allâh gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir... Muhakkak ki O, benlikleriyle yaşayanları sevmez.

24-) Ve izâ kıyle lehüm mazâ enzele Rabbuküm kalu esatıyrul evveliyn;

Onlara: “Rabbiniz ne inzâl etti?” denildiğinde, “Öncekilerin efsanelerini” dediler.

25-) Li yahmilu evzarehüm kamileten yevmel kıyameti, ve min evzarilleziyne yudıllunehum Bi ğayri ılm* ela sae ma yezirun;

Kıyamet günü hem kendi veballerini bütünüyle yüklenip taşımaları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin veballerinden de (bir kısmını) yüklenmeleri için (böyle söylerler)... Kesinlikle bilin ki, yüklendikleri ne kötüdür!

26-) Kad mekeralleziyne min kablihim feetAllâhu bünyanehüm minel kavaıdi feharra aleyhimüs sakfü min fevkıhim ve etahümül azâbü min haysü lâ yeş’urun;

Onlardan öncekiler mekr yaptı... Allâh, onların binalarına temellerinden geldi! Tavan, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkında olmadıkları taraftan geldi (umulmadık noktadan girip, umulmadık yerden yıktı)!

27-) Sümme yevmel kıyameti yuhziyhim ve yekulu eyne şürekâiyelleziyne küntüm tüşakkune fiyhim* kalelleziyne utül ılme innel hızyel yevme vessue alelkafiriyn;

Sonra kıyamet sürecinde onları rezil - rüsva eder ve der ki: “Nerede onlar yüzünden bana karşı çıkıp düşman kesildiğiniz ortaklarım?”... Kendilerine ilim verilenler: “Bugün rezil - rüsvalık ve kötülük, hakikat bilgisini inkâr edenleredir” dediler.

28-) Elleziyne teteveffahümül Melaiketü zâlimiy enfüsihim* feelkavüs seleme ma künna na’melü min sû’* belâ innAllâhe Aliymun Bima küntüm ta’melun;

Nefslerine zulmedici olarak (şirk ile) yaşarken meleklerin vefat ettirdiği kimseler: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” diyerek teslim olurlar... “Hayır! Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı Aliym’dir.”

29-) Fedhulu ebvabe cehenneme halidiyne fiyha* felebi’se mesvel mütekebbiriyn;

“O hâlde, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere cehennemin kapılarına girin! Mütekebbirun’un (benlikli - kibirlilerin) yeri ne kötüdür!”

30-) Ve kıyle lilleziynettekav ma zâ enzele Rabbüküm* kalu hayra* lilleziyne ahsenu fiy hazihid dünya hasenetün, ve le darul ahireti hayr* ve le nı’me darul müttekıyn;

Allâh’tan korunanlara: “Rabbiniz ne inzâl etti?” denildi... “Hayır” dediler... Şu dünyada güzel davrananlara güzellikler vardır... Gelecekteki vatan ise elbette daha hayırlıdır... Muttakilerin vatanı ne güzeldir!

31-) Cennatu Adnin yedhuluneha tecriy min tahtihel enharu lehüm fiyha ma yeşaun* kezâlike yeczillâhul müttekıyn;

(Muttakilerin vatanı) Adn cennetleri... Altlarından nehirler akan o cennetlere dâhil olurlar... Orada her diledikleri kendilerinindir... Allâh, takva ehlini işte böyle cezalandırır!

32-) Elleziyne teteveffahümül Melaiketü tayyibiyne yekulune Selâmün aleykümüdhulul cennete Bima küntüm ta’melun;

Melekler, temiz inançlı oldukları hâlde vefat ettirdiği (bedenden ayırdığı) o kimselere: “Selâmun aleyküm! Yaptıklarınızın getirisi olarak, girin cennete!” derler.

33-) Hel yenzurune illâ en te’tiyehümül Melaiketü ev ye’tiye emru Rabbik* kezâlike fealelleziyne min kablihim* ve ma zalemehümullâhu ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;

(Onlar iman etmek için) ille meleklerin gelmesini (fiziki ölüm) yahut Rabbinin hükmünün (bir azabın) gelmesini mi bekliyorlar?.. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı! Allâh onlara zulmetmedi; onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

34-) Feesabehüm seyyiatü ma amilu ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;

Bu yüzden yaptıklarının getirisi olan kötülükler kendilerine isâbet etti ve kendisiyle alay edip durdukları şey kendilerini çepeçevre kuşattı.

35-) Ve kalelleziyne eşrekü lev şaAllâhu ma abedna min dûniHİ min şey’in nahnu ve lâ abauna ve lâ harremna min dûniHİ min şey’* kezâlike fealelleziyne min kablihim* fe hel alerRusuli illel belağul mubiyn;

Şirk koşanlar dediler ki: “Eğer Allâh dileseydi biz de atalarımız da O’ndan başka bir şeye tapınmaz ve O’nun dediğinden başka bir şeyi haram etmezdik”... Kendilerinden öncekiler de işte böyle yapmıştı... Rasûllerin görevi, apaçık tebliğden başka ne olabilir?

36-) Ve lekad beasna fiy külli ümmetin Rasûlen enı’budullahe vectenibüt tağut* feminhüm men hedAllâhu ve minhüm men hakkat aleyhid dalaletü, fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;

Andolsun ki, her ümmet içinde: “Allâh’a kulluk edin ve taguttan kaçının!” diye bir Rasûl bâ’s ettik... Onlardan kimine Allâh hidâyet etti... Onlardan kiminin de üzerine dalâlet hak oldu... (Hadi) arzda seyredin (gezinin) de yalanlayanların sonu nasıl oldu bakın?

37-) İn tahrıs alâ hüdahüm feinnAllâhe lâ yehdiy men yudıllu ve ma lehüm min nasıriyn;

Onların hakikate ermeleri için hırs yapsan da; Allâh, saptırdığı kimseyi hakikate erdirmez! Onların hiçbir yardımcıları yoktur.

38-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lâ yeb’asüllahu men yemut* belâ va’den aleyhi hakkan ve lakinne ekserenNasi lâ ya’lemun;

(Onlar) en ağır yeminleri ile: “Allâh, ölen kimseyi bâ’s etmez” diye Allâh adına yemin ettiler... Hayır, O’nun üzerine hak bir vaattir (ki ölen, vefatın hemen sonraki anında bâ’s olacaktır ölümü tatmış olarak)! Fakat insanların çoğunluğu bilmezler.

39-) Li yübeyyine lehümülleziy yahtelifune fiyhi ve li ya’lemelleziyne keferu ennehüm kânu kazibiyn;

Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklasın ve hakikat bilgisini inkâr edenler kendilerinin yalancılar olduklarını bilsin diye (her ölümü tadanı bâ’s edecektir).

40-) İnnema kavlüna lişey’in izâ eradnahu en nekule lehu kün feyekûn;

Bir şeyi (olmasını) irade ettiğimizde kavlimiz ona yalnızca: “Ol” dememizdir... (Artık) o olur!

41-) Velleziyne haceru fillâhi min ba’di ma zulimu le nübevviennehüm fiyd dünya haseneten, ve leecrul ahireti ekber* lev kânu ya’lemun;

Zulmedildikten sonra Allâh’ta muhacir olanlara gelince; elbette onları dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz... Gelecekteki mükâfatı ise elbette çok büyüktür. Eğer bilselerdi!

42-) Elleziyne saberu ve alâ Rabbihim yetevekkelun;

Onlar ki, sabrettiler ve Rablerine tevekkül ederler.

43-) Ve ma erselna min kablike illâ ricalen nuhıy ileyhim fes’elu ehlez Zikri in küntüm lâ ta’lemun;

Senden önce, kendilerine erkeklerden başkasını, vahiy ile irsâl etmedik... Eğer bilmiyorsanız, geçmiş hakkında bilgi sahibi kişilere sorun.

44-) Bil beyyinati vez zübür* ve enzelna ileykezZikra litübeyyine linNasi ma nüzzile ileyhim ve leallehüm yetefekkerun;

Apaçık deliller, mucizeler ve Zeburlar (hikmet bilgileri) ile (irsâl ettik)... Sana da Zikri (hatırlatıcıyı) inzâl ettik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın ve onlar da tefekkür etsinler.

45-) Efe eminelleziyne mekerus seyyiati en yahsifAllâhu Bihimül Arda ev ye’tiyehümül azâbü min haysü lâ yeş’urun;

Kötülükleri yapmak için planlayıp tuzak kuranlar, Allâh’ın kendilerini arza batırmayacağından yahut fark edemedikleri bir taraftan kendilerine azap gelmeyeceğinden emin mi oldular?

46-) Ev ye’huzehüm fiy tekallübihim fema hüm Bi mu’ciziyn;

Yahut onları dönüp dolaşırlarken aniden yakalamayacağından (emin mi oldular)? Onlar (Allâh’ı) âciz bırakamazlar!

47-) Ev ye’huzehüm alâ tehavvüf* feinne Rabbeküm le Raûfun Rahıym;

Yahut yavaş yavaş tüketerek yakalamayacağından (yana emin mi oldular)? Muhakkak ki Rabbiniz, Raûf’tur, Rahıym’dir.

48-) Evelem yerav ila ma halekAllâhu min şey’in yetefeyyeü zılaluhu anil yemiyni veş şemaili sücceden Lillâhi ve hüm dahırun;

Allâh’ın yarattığı şeyleri görmediler mi ki, gölgeleri (varlıkları) boyun bükerek, Allâh’a (hakikatleri olan Esmâ’ya) secde eder hâlde, sağdan (hidâyet) ve sollardan (dalâlet) döner durur.

49-) Ve Lillâhi yescüdü ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı min Dabbetin vel Melaiketü ve hüm lâ yestekbirun;

Semâlar ve arzda bulunan (tüm) canlılar ve melâike (ruhanî ve cismanî âlemlere ait varlıklar ve kuvveler), hiç kibirlenmeksizin (benliğe kapılmaksızın) Allâh’a secde ederler (Allâh’a mutlak teslimiyet hâlindedirler)(49. âyet secde âyetidir.)

50-) Yehafune Rabbehüm min fevkıhim ve yef’alune ma yü’merun;

Derûnlarından hükmeden Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar.

51-) Ve kalellahu lâ tettehızu ilâheynisneyn* innema HUve ilâhun vahıd * feiyyaYE ferhebun;

Allâh buyurdu ki: “İki ilâh edinmeyin! ‘HÛ’, sadece Ulûhiyet sahibi BİR’dir (cüzlere ayrılmayı ya da cüzlerin bütünü olmayı kabul etmeyen “TEK”illiktir)... O hâlde yalnız Ben’den korkun.”

52-) Ve leHU ma fiys Semavati vel Ardı ve lehüd diynü vasıba* efeğayrAllâhi tettekun;

Semâlar ve arzda ne varsa O’nun içindir! Din de daimî - ebedî - yalnız O’nundur! Allâh’ın gayrından mı sakınıyorsunuz?

53-) Ve ma Biküm min nı’metin feminAllâhi sümme izâ messekümüddurru feileyHİ tec’erun;

Nimetten neyiniz varsa Allâh’tandır! Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman O’na yakarırsınız.

54-) Sümme izâ keşefeddurre anküm izâ feriykun minküm Bi Rabbihim yüşrikûn;

Sonra (Allâh) sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman, bir de bakarsın ki sizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar (o sıkıntının kalkışını Rablerine değil, başka bir tesire bağlarlar).

55-) Li yekfüru Bima ateynahum* fetemette’u* fesevfe ta’lemun;

Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için (böyle yaparlar)... O hâlde zevklenin... Yakında bileceksiniz.

56-) Ve yec’alune lima lâ yalemune nasıyben mimma razaknahum* tAllâhi letüs’elünne amma küntüm tefterun;

Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden hayalî tanrılarına bir pay ayırırlar... TAllâhi, yaptığınız uydurmalardan elbette sorgulanacaksınız!

57-) Ve yec’alune Lillâhil benati subhaneHU ve lehüm ma yeştehun;

Kız çocuklarını da Allâh’a nispet ederler... Subhan’dır “HÛ”! (“HÛ”, münezzehtir bu yakıştırmadan)! Hoşlarına gideni de (erkek çocukları) kendilerine...

58-) Ve izâ büşşira ehadühüm Bil ünsâ zalle vechuhu müsvedden ve huve kezıym;

Onlardan biri dişi ile müjdelendiğinde, öfkeli bir hâlde, yüzü simsiyah kesilir!

59-) Yetevara minel kavmi min sûi ma büşşira Bih* eyümsikühu alâ hunin em yedüssühu fiyttürab* ela sae ma yahkümun;

Kendisi ile müjdelendiği şeyin (ona göre) kötülüğünden (dolayı), halkından gizlenir... (Kız çocuğu oldu diye) horlanmayı göze alıp onu tutacak mı; yoksa onu toprağın içinde gizleyip saklayacak mı (diri diri toprağa mı gömecek)? Kesinlikle biline ki, hükmettikleri şey çok kötüdür!

60-) Lilleziyne lâ yu’minune Bil ahıreti meselüssev’* ve Lillâhil meselül a’lâ* ve HUvel Aziyzül Hakiym;

Kötü sıfatlar, sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenler içindir... En mükemmel sıfatlar da Allâh içindir! O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

61-) Ve lev yuahızullahun Nase Bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ cae ecelühüm lâ yeste’hırune saaten ve lâ yestakdimun;

Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı, (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor... Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.

62-) Ve yec’alune Lillâhi ma yekrehune ve tasıfu elsinetühümül kezibe enne lehümül hüsna* lâ cerame enne lehümünnare ve ennehüm müfretun;

(Müşrikler) hoşlanmadıkları şeyleri Allâh’a yakıştırırlar (melekler kızlarıdır diyerek)... Üstelik de yalan söyleyip, en güzel geleceğin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Şüphesiz onlara ateş vardır ve onlar en önde götürüleceklerdir.

63-) TAllâhi lekad erselna ila ümemin min kablike fezeyyene lehümüşşeytanu a’malehüm fehuve veliyyühümül yevme ve lehüm azâbün eliym;

TAllâhi... Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsâl ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasûllerin bildirdiklerini inkâr ettiler)! O (şeytan - vehim) bugün (de) onların velîsidir... Onlar için acı bir azap vardır.

64-) Ve ma enzelna aleykel Kitabe illâ litübeyyine lehümüllezihtelefu fiyhi ve hüden ve rahmeten li kavmin yu’minun;

Biz sana bu BİLGİyi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (hakikati) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden bir topluma da hidâyet (hakikat bilgisi) ve rahmet olarak inzâl ettik.

65-) VAllâhu enzele mines Semai maen feahya Bihil’Arda ba’de mevtiha* inne fiy zâlike leayeten likavmin yesme’un;

Allâh, semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla arzı (bedeni), ölümünden (şuursuz - kendini sadece beden sanarak yaşama hâlinden) sonra diriltti (Allâh Esmâ’sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)... Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir!

66-) Ve inne leküm fiyl en’ami le ıbraten, nüskıyküm mimma fiy butunihi min beyni fersin ve demin lebenen halisan saiğan lişşaribiyn;

En’amda (kurban olabilecek hayvanlarda) da sizin için bir ibret vardır... Size onun (en’amın - hayvanın) karınlarındaki pislik ve kan arasından, lezzetle boğazdan geçen, hâlis bir süt içiririz.

67-) Ve min semeratin nehıyli vel a’nabi tettehızune minhu sekeren ve rizkan hasena* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin ya’kılun;

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır.

68-) Ve evha Rabbüke ilenNahli enittehıziy minel cibali buyuten ve mineşşeceri ve mimma ya’rişun;

Rabbin bal arısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!” (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.)

69-) Sümme küliy min küllis semarati feslükiy sübüle Rabbiki zülüla* yahrucü min butuniha şerabun muhtelifün elvanuhu fiyhi şifaun linNas* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun;

“Sonra, her çiçekten ye de programının gereği, varoluşunu meydana getiren Esmâ’nın gereği şekilde onu değerlendir”... Onun karnından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onun içinde insanlar için şifa vardır... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır!

70-) VAllâhu halekaküm sümme yeteveffaküm ve minküm men yureddü ila erzelil umuri likey lâ ya’leme ba’de ılmin şey’a* innAllâhe Aliymun Kadiyr;

Allâh sizi yarattı... Sonra sizi vefat ettirir (öldürür değil vefat ettirir)! Kiminiz de erzel-i ömür’e (ömrün düşkünlük çağına) bırakılır; bildiklerini artık düşünemeyecek devreye... Muhakkak ki Allâh Aliym’dir, Kaadir’dir.

71-) VAllâhu faddale ba’daküm alâ ba’din fiyrrızk* femelleziyne fuddılu Bi raddiy rızkıhim alâ ma meleket eymanühüm fehüm fiyhi seva’* efe Bi nı’metillâhi yechadun;

Allâh, yaşam gıdanız konusunda kiminizi kiminizden üstün tuttu... Üstün tutulan kimseler yaşam gıdalarını, sorumlu olduklarıyla hakkıyla paylaşmıyor... (Oysa) onlar onda eşittirler... Allâh nimetini (yaşam gıdalarını, ben kazandım, benim; diyerek, hatta benliklerini de böylece Allâh’a eş koşarak) bilerek inkâr mı ediyorlar?

72-) VAllâhu ce’ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve ce’ale leküm min ezvaciküm beniyne ve hafedeten ve razekaküm minettayyibat* efe Bil bâtıli yu’minune ve Bi nı’metillâhi hüm yekfurun;

Allâh sizin için kendi nefslerinizden eşler oluşturdu... Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar meydana getirdi... Sizi temiz gıdalarla besledi... (Durum bu iken kalkıp) aslı olmayana mı iman ediyorlar? Onlar Allâh nimetine küfür mü ediyorlar?

73-) Ve ya’budune min dûnillâhi ma lâ yemlikü lehüm rizkan mines Semavati vel Ardı şey’en ve lâ yestetıy’un;

Semâlardan ve arzdan Allâh dûnundaki, kendileri için bir şeye mâlik olmayan ve kudreti olmayan şeylere tapınıyorlar!

74-) Fela tadribu Lillâhil emsâl* innAllâhe ya’lemu ve entüm lâ ta’lemun;

Allâh için emsal düşünmeyin! (Allâh, “HÛ”dur!)... Allâh bilir ve siz bilmezsiniz.

75-) DarebAllâhu meselen abden memluken lâ yakdiru alâ şey’in ve men razaknahu minna rizkan hasenen fehuve yünfiku minhu sirran ve cehra* hel yestevun* elHamdu Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya’lemun;

Allâh (şöyle) bir misal veriyor: Bir şeye gücü yetmeyen köle ile kendisini bizden güzel bir yaşam gıdası ile beslediğimiz ve ondan gizli ve açık başkalarına bağışta bulunan kişi... Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd, Allâh’a aittir! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler.

76-) Ve darebAllâhu meselen racüleyni ehadühüma ebkemü lâ yakdiru alâ şey’in ve huve kellün alâ mevlahu, eynema yüveccihhu lâ ye’ti Bi hayr* hel yesteviy huve ve men ye’muru Bil adli, ve huve alâ sıratın müstekıym;

Allâh şu iki kişiyi de misal verdi: Bunlardan biri konuşmasını bilmez, bir şeye kudreti yoktur; efendisi yanında yüktür... Onu hangi işe yönlendirse bir hayırla gelmez... Hiç bu, elindekinin hakkını veren ve kendisi doğru yolda yürüyen kişi ile eşit olur mu?

77-) Ve Lillâhi ğaybüs Semavati vel Ard* ve ma emrussaati illâ kelemhıl basari ev huve akreb* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;

Semâların ve arzın algılanamayanları Allâh içindir... O Saat’in (kıyametin) oluşması hükmü (Allâh’a göre) bir göz kırpması gibi yahut daha da yakındır! Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir’dir.

78-) VAllâhu ahreceküm min butuni ümmehatiküm lâ ta’lemune şey’en ve ce’ale lekümüs sem’a vel’ ebsara vel’ ef’idete lealleküm teşkürun;

Allâh sizi analarınızın karınlarından bir şey bilmez bir hâlde çıkardı... Değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye, size sem’ (algılama), basarlar (görüp değerlendirme) ve fuadlar (Esmâ mânâ özelliklerinin beyne yansıtıcıları - kalp nöronları) verdi.

79-) Elem yerav ilettayri musahharatin fiy cevvisSema’* ma yümsikühünne illAllâh* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu’minun;

Havada Allâh hükmüne uymakta olan kuşları görmüyorlar mı? Onları Allâh’tan (Esmâ’sının kuvvelerinden) başkası tutmuyor... Bu işaretlerde de aklını kullananlar için bir ibret vardır!

80-) VAllâhu ce’ale leküm min buyutiküm sekenen ve ce’ale leküm min culudil en’ami buyuten testehıffuneha yevme za’niküm ve yevme ikametiküm, ve min asvafiha ve evbariha ve eş’ariha esâsen ve meta’an ila hıyn;

Allâh evlerinizi sizin için huzur ve güvenle yaşam ortamı kıldı... Sizin için hayvanların derilerinden, yolculukta veya oturmak için kolayca taşıyıp kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından ev-giyim eşyası ve muayyen bir süreye kadar faydalanma nasip etti.

81-) VAllâhu ce’ale leküm mimma haleka zılalen ve ce’ale leküm minelcibali eknanen ve ce’ale leküm serabiyle tekıykümül harre ve serabiyle tekıyküm be’seküm* kezâlike yütimmu nı’metehu aleyküm lealleküm tüslimun;

Allâh, yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan sığınıp barınılacak yerler oluşturdu; sizin için, sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta koruyan zırhlar yarattı... İşte böylece üzerinize nimetini tamamlıyor ki müslimler olasınız!

82-) Fein tevellev feinnema aleykel belağul mubiyn;

(Rasûlüm) eğer yüz çevirirlerse senden, sana düşen sadece apaçık tebliğdir!

83-) Ya’rifune nı’metAllâhi sümme yünkiruneha ve ekseruhümül kafirun;

(Onlar) Allâh nimetini (Hz. Rasûlullâh’ı) tanırlar, sonra da O’nu inkâr ederler... Onların ekseriyeti hakikat bilgisini inkâr edenlerdir.

84-) Ve yevme neb’asü min külli ümmetin şehiyden sümme lâ yü’zenü lilleziyne keferu ve lâ hüm yüsta’tebun;

O süreçte, her ümmetten bir şahit çıkartırız... Hakikat bilgisini inkâr edenlere izin de verilmez ve onlardan mazeret de istenilmez.

85-) Ve izâ raelleziyne zalemül azâbe fela yuhaffefü anhüm ve lâ hüm yünzarun;

Zulmedenler azapla karşılaştıklarında, kendilerine hafifletilmez ve onlara bakılmaz.

86-) Ve izâ raelleziyne eşrekû şürekâehüm kalu Rabbena haülai şürekâünelleziyne künna ned’u min dunike, feelkav ileyhimül kavle inneküm le kâzibun;

Şirk koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri vakit: “Rabbimiz! İşte bunlar Sana denk olmayan, isimlendirip tanrılık atfettiğimiz ortaklarımız” dediler... (Ortakları da) onlara sataşır: “Muhakkak ki siz yalancılarsınız.”

87-) Ve elkav ilAllâhi yevmeizinisseleme ve dalle anhüm ma kânu yefterun;

O gün, uydurdukları (kurguladıkları, hayal ürünü) şeyler kendilerinden kaybolup gitmiş; Allâh’a (sistemin - Sünnetullâh’ın gerçeklerine) teslim olmuşlardır!

88-) Elleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi zidnahüm azâben fevkal azâbi Bima kânu yüfsidun;

Hakikat bilgisini inkâr edenleri ve (insanları) Allâh yolundan alıkoyanları; bozgunculukları dolayısıyla, azabın ötesinde bir azap ile kat kat cezalandıracağız.

89-) Ve yevme neb’asü fiy külli ümmetin şehiyden aleyhim min enfüsihim ve ci’na Bike şehiyden alâ haüla’* ve nezzelna aleykel Kitabe tibyanen likülli şey’in ve hüden ve rahmeten ve büşra lil müslimiyn;

O süreçte, her ümmet içinde, kendi nefslerinden aleyhlerine bir şahit bâ’s ederiz... Seni de bunların üzerine bir şahit getirdik! Sana bu Bilgiyi (Kitabı); her şeyi açıklayan, bir (yaşam) kılavuzu, bir rahmet ve teslimiyetlerinin farkındalığına ermişler için bir müjde olmak üzere, kısım kısım indirdik.

90-) İnnAllâhe ye’muru Bil adli vel’ihsani ve iytai zilkurba ve yenha anil fahşai velmünkeri velbağy* ye’ızuküm lealleküm tezekkerun;

Muhakkak ki Allâh, hakkını vermeyi, ihsanı (iyilik yapmayı) ve yakınlara cömert olmayı hükmeder... Fahşadan (nefsanî davranışlardan), münkerden (imanın gereklerine ters düşen fiillerden) ve bagiyden (zulüm ve hakka tecavüz) nehyeder... Düşünüp değerlendirmeniz için öğüt veriyor.

91-) Ve evfu Bi ahdillâhi izâ ahedtüm ve lâ tenkudul eymane ba’de tevkiydiha ve kad cealtümullahe aleyküm kefiyla* innAllâhe ya’lemu ma tef’alun;

Sözleştiğiniz zaman, Allâh adına olan ahdinizi hakkıyla yerine getirin... Yeminleri, kesinleştirdikten sonra bozmayın... (Zira yeminlerinizle) Allâh’ı kefil kıldınız! Muhakkak ki Allâh işlediklerinizi bilir.

92-) Ve lâ tekûnu kelletiy nekadat ğazleha min ba’di kuvvetin enkâsâ* tettehızune eymaneküm dehalen beyneküm en tekûne ümmetün hiye erba min ümmetin, innema yeblukümullâhu Bih* ve leyübeyyinenne leküm yevmel kıyameti ma küntüm fiyhi tahtelifun;

İpliğini kuvvetle büktükten sonra söküp çözen (kadın) gibi olmayın... Bir toplum diğerinden daha kalabalık diye, yeminlerinizi aldatma vasıtası ediniyorsunuz... Allâh o yeminlerinizle sizi yalnızca imtihan eder (ki ne olduğunuz ortaya çıksın da, yarın itiraz edemeyesiniz)... Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyi kıyamet sürecinde size açıklayacaktır.

93-) Ve lev şaAllâhu lece’aleküm ümmeten vahıdeten ve lâkin yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa’* ve letüs’elünne amma küntüm ta’melun;

Eğer Allâh dileseydi, elbette sizi tek bir inanca sahip toplum kılardı... Fakat (Allâh), dilediğini saptırır ve dilediğini de hakikate erdirir... Yaptıklarınızın sonuçlarını yaşayacaksınız!

94-) Ve lâ tettehızu eymaneküm dehalen beyneküm fetezille kademün ba’de sübutiha ve tezûkussue Bima sadedtüm an sebiylillâh* ve leküm azâbün azıym;

Yeminlerinizi aranızda aldatma aracı olarak kullanmayın! (Aksi takdirde, İslâm’da) sağlamca yer almışken ayağınız kayar ve Allâh yolundan saptığınız için kötülüğü tadarsınız... Sizin için çok büyük azap oluşur.

95-) Ve lâ teşteru Biahdillâhi semenen kaliyla* innema indAllâhi huve hayrun leküm in küntüm ta’lemun;

Az bir pahaya Allâh ahdini satmayın... Eğer bilirseniz, Allâh indîndeki sizin için daha hayırlıdır.

96-) Ma ‘ındeküm yenfedü ve ma ‘indAllâhi bâkın, ve lenecziyennelleziyne saberu ecrehüm Biahseni ma kânu ya’melun;

Sizin indînizdeki tükenir... Allâh indîndeki ise bâkîdir... Sabredenlere gelince, elbette onların yaptıklarının sonucunu, yapmakta olduklarından daha güzeli ile karşılarız.

97-) Men amile salihan min zekerin ev ünsâ ve huve mu’minun fele nuhyiyennehu hayaten tayyibeten, ve lenecziyennehüm ecrehüm Biahseni ma kânu ya’melun;

İster erkek ister kadın olsun, kim iman ederek imanın gereği fiiller ortaya koyarsa elbette biz ona temiz-pak bir hayat yaşatırız... Onlara elbette yaptıklarının daha güzeliyle karşılıklarını veririz.

98-) Feizâ kara’tel Kur’âne feste’ız Billâhi mineş şeytânir raciym;

Kur’ân okuyacağın zaman, (vehimle seni yanlış değerlendirmelere sokması muhtemel) şeytan-ı racîm’den (kendini beden kabullenmenin getirisi fikirlerden), Allâh’a sığın.

99-) İnnehu leyse lehu sultanun alelleziyne amenû ve alâ Rabbihim yetevekkelun;

Gerçektir ki, onun (İblis ve neslinin) iman eden ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde bir sultası (gücü) yoktur!

100-) İnnema sultanuhu alelleziyne yetevellevnehu velleziyne hüm Bihi müşrikûn;

Onun sultası, sadece, kendisini velî edinenler (ilham ettiği fikirlere uyanlar) ve Rablerine ortak koşanlaradır!

101-) Ve izâ beddelna ayeten mekâne ayetin vAllâhu a’lemu Bima yünezzilu kalu innema ente müfter* bel ekseruhüm lâ ya’lemun;

Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimizde, “Sen yalnızca bir iftiracısın!” dediler. Allâh neyi inzâl ettiğini daha iyi bilir! Bilakis, onların çoğunluğu bilmezler.

102-) Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike Bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenû ve hüden ve büşra lilmüslimiyn;

De ki: “O’nu, Ruh-ül Kuds (Cibrîl ismi verilmiş kuvve; El Esmâ’dan ilim kuvvesi), senin Rabbinden (hakikatini oluşturan Esmâ bileşiminden) Hak olarak indirmiştir... İman edenlere direnç vermek ve müslimler için de kılavuz ve müjde olarak.”

103-) Ve lekad na’lemü ennehüm yekulune innema yuallimuhu beşer* lisanülleziy yulhıdune ileyhi a’cemiyyün ve hazâ lisanun ‘arabiyyun mubiyn;

Andolsun ki: “Onu ancak bir beşer öğretiyor” demelerini biliyoruz... Hak’tan saparak kendisine nispet ettikleri kimsenin dili, Arapçayı iyi konuşamayan bir dildir... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır.

104-) İnnelleziyne lâ yu’minune Bi âyâtillâhi lâ yehdiyhümullâhu ve lehüm azâbün eliym;

Muhakkak ki Allâh, kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenleri, hakikate erdirmez... Onlara acı bir azap vardır.

105-) İnnema yefteril kezibelleziyne lâ yu’minune Bi âyâtillâh* ve ülaike hümül kâzibun;

Yalanı uyduranlar, yalnızca, Allâh’ın kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenlerdir... Yalancıların ta kendileri işte bunlardır!

106-) Men kefera Billâhi min ba’di imanihi illâ men ükrihe ve kalbuhu mutmeinnun Bil iymani ve lâkin men şereha Bil küfri sadren fealeyhim ğadabün minAllâh* ve lehüm azâbün azıym;

Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde, (küfre) zorlanan hariç, kim imanından sonra Allâh’a küfrederse ve küfre sînesini açar ise, işte Allâh gazabı onun üzerinedir! Kendilerine çok büyük azap vardır.

107-) Zâlike Bi ennehümüstehabbul hayated dünya alel ahıreti, ve ennAllâhe lâ yehdil kavmel kafiriyn;

Bunun sebebi, onların (sınırlı - sefil) dünya hayatını sonsuz geleceğe tercih etmeleri; Allâh’ın hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğunu hakikate erdirmemesidir.

108-) Ülaikelleziyne tabe’Allâhu alâ kulubihim ve sem’ıhim ve ebsarihim* ve ülaike hümül ğafilun;

İşte bunlar, Allâh’ın, kalplerini, işitme (algılama) kuvvelerini, basîretlerini (değerlendirme kuvvelerini) kilitlediği kimselerdir! Onlar kozalarında yaşayanların ta kendileridir!

109-) Lâ cerame ennehüm fiyl’ahireti hümül hasirun;

Gerçek şu ki, onlar gelecek yaşam boyutunda hüsrana uğrayanların ta kendileridir!

110-) Sümme inne Rabbeke lilleziyne haceru min ba’di ma futinu sümme cahedu ve saberu, inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym;

Sonra, muhakkak ki Rabbin, belâya maruz bırakıldıktan sonra hicret edenlerin; sonra mücahede edenlerin ve sabredenlerin (yanındadır)... Daha sonra (da) Rabbin muhakkak ki Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

111-) Yevme te’ti küllü nefsin tücadilu an nefsiha ve tüveffa küllü nefsin ma amilet ve hüm lâ yuzlemun;

O süreç ki, her nefs kendini kurtarmak için mücadele eder... Her nefse yaptığı şeylerin karşılığı tam verilir... Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

112-) Ve darebAllâhu meselen karyeten kânet amineten mutmeinneten ye’tiyha rizkuha rağaden min külli mekânin fekeferat Bi en’umillâhi feezâkahAllâhu libaselcû’ı vel havfi Bima kânu yasne’un;

Allâh bir şehri misal verdi: Güvenli ve mutlu idi... Onun yaşam gıdası her taraftan bol bol geliyordu... Fakat o (halk) Allâh nimetlerine nankörlük etti (Sünnetullâh gereği perdelilik oluşturan, fiiller yaptı)... Allâh da kendilerine yapıp-ürettikleri dolayısıyla açlık ve korku libasını tattırdı.

113-) Ve lekad caehüm Rasûlün minhüm fekezzebuhu feehazehümül azâbü ve hüm zâlimun;

Andolsun ki onlara kendilerinden bir Rasûl geldi de Onu yalanladılar! Zâlimler oldukları hâlde, azap kendilerini yakaladı.

114-) Fekülu mimma razekakümullâhu halâlen tayyiba* veşküru nı’metAllâhi in küntüm iyyahu ta’budun;

Allâh’ın size yaşam gıdası olarak verdiklerinden helal ve temiz şeyleri yeyin ve Allâh nimetine şükredin; eğer O’na kulluk ettiğinizin farkındaysanız!

115-) İnnema harrama aleykümül meytete veddeme ve lahmel hınziyri ve ma ühille li ğayrillâhi Bih* fe menidturre ğayre bağın ve lâ adin feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;

(Allâh) size yalnızca ölmüş hayvan etini (leşi), kanı, domuz etini ve Allâh’tan gayrı adına boğazlananı haram etmiştir... Ama kim zorda kalırsa helal saymayarak ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın (bunlardan yiyebilir)... Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

116-) Ve lâ tekulu lima tasıfu elsinetükümül kezibe hazâ halâlün ve hazâ harâmün litefteru alAllâhil kezib* innelleziyne yefterune alAllâhil kezibe lâ yüflihun;

Aklınıza esen yalanı uydurup, “Şu helaldir ve şu haramdır” demeyin... Çünkü Allâh’a iftira atmış olursunuz! Muhakkak ki, Allâh üzerine yalan uyduranlar kurtulmazlar!

117-) Metaun kaliyl* ve lehüm azâbün eliym;

Az bir faydalanma (yüzünden)!.. Onlara (gelecekte) acı bir azap vardır.

118-) Ve alelleziyne hadu harremna ma kasasna aleyke min kabl* ve ma zalemnahüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;

Biz daha önce sana hikâye edip anlattığımız şeyleri, Yahudi olanlar üzerine de haram etmiştik... Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

119-) Sümme inne Rabbeke lilleziyne amilüssue Bi cehaletin sümme tabu min ba’di zâlike ve aslehu, inne Rabbeke min ba’diha leĞafûrun Rahıym;

Sonra, muhakkak ki Rabbin, bilgisizlikten ötürü kötülük yapıp, bunun arkasından tövbe ederek düzelenlerin tövbelerini gerçekleştirir... Rabbin, bunun sonrasında Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

120-) İnne İbrahiyme kâne ümmeten kaniten Lillâhi haniyfa* ve lem yekü minel müşrikiyn;

Muhakkak ki İbrahim bir ümmet idi... Allâh’a itaatkârdı... Hanîf’ti (Allâh yanı sıra tanrı kabul etmeyen)... (O), müşriklerden (Allâh’a ortak koşanlardan) olmadı.

121-) Şakiran li en’umiHİ, ictebahu ve hedahu ila sıratın müstekıym;

O’nun nimetlerine şükredendi... (O), Onu seçmiş ve Onu sırat-ı müstakime yönlendirmişti.

122-) Ve ateynahu fiyd dünya haseneten, ve innehu fiyl ahireti lemines salihıyn;

Biz Ona dünyada güzellikler verdik... O, sonsuz gelecek yaşamda da sâlihlerdendir.

123-) Sümme evhayna ileyke enittebı’ millete İbrahiyme haniyfa** ve ma kâne minel müşrikiyn;

Sonra, biz sana: “Hanîf olarak İbrahim’in milletine (Din anlayışına) tâbi ol... O, müşriklerden olmadı” diye vahyettik.

124-) İnnema cu’ıles Sebtü alelleziynahtelefu fiyh* ve inne Rabbeke leyahkümü beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;

Es Sebt (Cumartesi Günü kutsallığı), sadece onda ayrılığa düşmüş kimseler (İsrailoğulları) üzerine (farz) kılındı... Muhakkak ki Rabbin, kıyamet günü, ihtilaf ettikleri şey hakkında onlar arasında elbette hüküm verecektir.

125-) Ud’u ila sebiyli Rabbike Bil hikmeti velmev’ızatil haseneti ve cadilhüm Billetiy hiye ahsen* inne Rabbeke HUve a’lemu Bimen dalle an sebiyliHİ ve HUve a’lemu Bil mühtediyn;

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğüt ile davet et... Onlarla en güzel şekilde mücadele et... Muhakkak ki Rabbin, “HÛ”; yolundan sapanı daha iyi bilir (O)... Daha iyi bilir “HÛ”, doğru yola erenleri!

126-) Ve in akabtüm feakıbu Bi misli ma ukıbtüm Bih* ve lein sabertüm le huve hayrun lissabiriyn;

Şayet kötülüğün sonucunu yaşatacaksanız, size yapılan azabın benzeri ile sonucunu yaşatın... Eğer sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.

127-) Vasbir ve ma sabruke illâ Billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ tekü fiy daykın mimma yemkürun;

Güven ve dayan! Senin sabrın, yalnızca Allâh’ladır! Onlar üzerine mahzun olma! Kurmakta oldukları tuzaklarından sıkıntı duyma!

128-) İnnAllâhe mealleziynet tekav velleziyne hüm muhsinun;

Kesinlikle Allâh korunanlar ve muhsinlerle (Allâh için yaşamakta olduğunun farkındalığında olanlarla) beraberdir.

90 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!