ER RAÛF... Çok şefkatli, acıyan; kendisine yönelenleri, onlara zarar verip sıkıntıya sokacak davranışlardan koruyan, uzaklaştıran.
EL MÂLİK’ÜL MÜLK... Mülkünde dilediğini tedbir edip, hiçbir birime hesap verme kavramı olmadan dilediğini uygulayan.
“De ki: ‘Mülkün Mâlik’i olan Allâh’ım... Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziyz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Kesinlikle Sen her şeye Kaadir’sin.’” (3.Âl-u İmran: 26)
ZÜL’CELÂLİ VEL’İKRÂM... Celal’iyle açığa çıkardığına “yok”tan var olmuşluğunu kavratarak “yokluğunu” yaşatıp; İkram’ıyla, Esmâ kuvvelerinin kendisinde açığa çıkışını seyrettirerek Bekâ’yı yaşatır.
EL MUKSIT... Ulûhiyeti gereği olarak, her yaratılmışa yaratılış amacına göre hak ettiğini vermek suretiyle adaletini uygular.
EL CÂMİ’... Tüm varlığı “çok boyutlu tek kare resim” olarak ilminde topluca seyreden. Yaratılmışları, yaratılış amaç ve işlevleri doğrultusunda toplayan!
EL ĞANİYY... Esmâ’sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; “Ekberiyeti” dolayısıyla! Esmâ’sıyla sayısız sınırsız zengin olan!
EL MUĞNİY... Dilediğini, başkalarından mustağnî kılan, zenginliği yaşatan, kendi zenginliğiyle zengin eden. “Fakr”ın sonucu olan Bekâ’nın güzelliklerini hibe eden... “Seni hiçbir şeyin yok iken (fakr - “yok”lukta) bulup da zenginliğe (“gına”ya -Bekâ’ya) kavuşturmadık mı (El Ğaniyy kulu yapmadık mı, Âlemlerden Ğaniyy olanın kulluğunu yaşatmadık mı)?” (93.Duha: 8)... “Muhakkak ki ‘HÛ’dur ganî eden de fakir kılan da.” (53.Necm: 48)
EL MÂNİ’... Hak etmeyene, hak etmediğine erişmesine engel yaratan!
ED DÂRR... Birimlerin sıkılıp bunalarak kendine dönmesi için çeşitli azap veren hâlleri (hastalık, çile, belâ) yaşatan!
EN NÂFİ’... Hayra erişmeye vesile olacak yararlı düşünce ve fiilleri hatıra getirip gereğini uygulatan.
EN NÛR... Her şeyin hakikati olan İlim! Her şeyin aslı Nûr’dur, demek; her şey ilimden ibarettir İlmullâh’ta demektir. Hayat, ilimle vardır. İlim sahipleri Hayy’dır; diridir! İlmi olmayan ise, yaşayan ölüdür.
EL HÂDİY... Hakikate erdiren... Hakikatin gereğini yaşatan! Hakk’ı dillendirten! Hakikate yönlendiren!
EL BEDİY’... Eşi benzeri olmayan güzellikte olup, güzellikleri yaratan! Türleri ve varlıkları herhangi bir örneğe dayanmayan şekilde kendilerine özgü özelliklerle yaratan.
EL BAKIY... Zaman kavramsız, yalnızca var olan.
EL VÂRİS... Sahibi olduklarını geride bırakarak dönüşenlerin, arkada bıraktıklarının sahibi olarak çeşitli isimlerle açığa çıkan! Bir tükenişin ardından yeni bir yapıyla devam eden.
ER REŞİYD... Rüşde erdiren! Birimin hakikatini fark etmesinin sonucu olarak olgunlaşmasını yaratan ve yaşatan!
ES SABÛR... “Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı; (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor... Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler” (16.Nahl: 61) Her yaratılmış olanın amacına uygun işlevini yapmasını bekleyip, o işlevini tamamladıktan sonra sonuçlarını yaşatan. Zâlimin zulmüne müsaade etmesi, yani Sabûr özelliğini açığa çıkarması, hem zâlim hem mazlum yönünden yaşanacak işlevin tam hakkıyla yaşanması ve daha sonra da sonuçlarının oluşması içindir. Belânın büyüğünün açığa çıkması, zulmün büyüğünün oluşmasını gerektirir!