“Kıyamet” ismiyle anlatılan olay ise, çoklukla bilincin “ölümü” tatması sırasında yaşanılan olayları çeşitli benzetmelerle fark ettirmeye çalışan bir anlatımdır. Yakın olan azap, ölümdür. Çünkü ölümle, telâfisi mümkün olmayan bir yaşam sonrası başlamaktadır. Mutlak mânâdaki kıyameti 1400 küsur yıldır beklemektedir insanlar; çoklukla, bahsedilen kıyametin ve bu süreçte yaşanacakların kendi kıyamet aşamaları, süreci olduğunu fark etmeksizin! Her insanın Mehdi’sinin, Deccal’inin, İsa’sının olduğu gerçekliği, bu isimlerle tanımlanan özelliklere, her insanın yaşamı boyunca muhatap olduğu göz ardı edilerek; “Kıyamet” yalnızca Dünya’nın ya da Güneş Sistemi’nin olayı olarak üç beş insan anlayışı yılda olacak bir olgu olarak kabullenilmektedir. Evrensel boyuttaki yüz milyonlarca milyarlarca yıllık yaşam süreçlerini algılayamayan beşerin, yetiştiği gelişmemiş şartların verileri doğrultusunda her şeyi kendine göre olan zaman birimiyle değerlendirmesi ve dahi bugünden yarına her şeyi sihirbaz değneğiyle oluşturan tanrı anlayışı; maalesef Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan “kıyamet” olayını da hakkıyla kavramaya engel olmaktadır.
Cennet ve cehennem konusuna gelince... Kur’ân-ı Kerîm çok net olarak, “meselül cennetilletiy - CENNETİN TEMSİL (misal-benzetme) yollu anlatımı (52.Tûr: 20; 47.Muhammed: 15)” vurgulamasıyla, cennet konusunda anlatılanların tamamıyla benzetme, sembol yollu anlatımlar olduğuna işaret etmektedir. İşaret edilen, “Şuurlu bilinçlerin”, kendilerine bahşedilen Kudret ve diğer bazı Esmâ özellikleri doğrultusunda dilediklerini yaşayacakları, biyolojik beden kısıtlamalarından uzak şartları anlamak ve anlatmak gerçekten imkânsız bir olaydır. Bu yüzden de, “Allâh buyurur ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir aklın kavramadığı şeyler hazırladım!” (Buharî, Müslim ve Tırmızî) uyarısı yapılmıştır.
Cehennem ise gerçekten dehşet verici bir yaşam ortamıdır, o boyutun bedeni itibarıyla; bizim müşahedemize göre de, Güneş içinde devam edecek. Bunun ayrıntılarını “İnsan ve Sırları” isimli kitapta yazdık, 1985 yılında. Öte yandan bilince dönük yanı ile cehennem ise -ki Kur’ân esas olarak bunun üstünde durmakta- çok daha korkunç bir azaptan söz etmektedir. O da şudur: İnsan, varlığına bahşedilmiş “Esmâ” mânâ ve özelliklerini dünya yaşamında keşfedip açığa çıkarma özelliğini elde edemediği için; dışsallıkla uğraşıp içselliğindekileri bilemediği için; ölümle birlikte bu şansı ebeden yitirmiş olduğunu görerek sonsuz bir pişmanlığa düşecektir. İşte bu en büyük cehennemî yanışı meydana getirecektir! Dünyanın cehennemî yaşantısı ise, bilincin kendini bedensellikle kayıtlaması ve bedensel bağlarla kendini başkalarına bağlaması, şartlanmaları ve değer yargıları sonucu oluşmaktadır.
Esasen yazılacak, dikkat çekilecek daha çok şey var ama, sanırım daha fazla uzatmamam lazım! Eğer Rabb-ül âlemîn dilerse, size de ilham kapısını açar; böylece, tüm içeriğiyle sizi size anlatan canlı “konuşan Kur’ân-ı Kerîm”i “OKU”maya başlarsınız.
Ama gene de, en azından bu bilgiler ışığında, “ALLÂH İLMİNDEN YANSIMALARLA KUR’ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ” çalışmamızı yeniden “OKUrsanız”; umarım bugüne kadar okuduklarınızdan çok farklı biçimde onu içinizde, kendinizde hissedecek, canlı olduğunu, içinizden size konuştuğunu fark edeceksiniz.
Bu anlayışın ne kadar doğru, derseniz... Bekleyelim görelim... Ölüm çok yakın! Hakikate eren isem Rabbimin lütfu ile şükründen âcizim. Eğer bu çalışmam isâbetli ise; bu anlayışta olmayanlar ne eder; bilemem! İşte anlayabildiğim Kur’ân-ı Kerîm, işte siz... Gerisi tümüyle size kalmış! Artık Kur’ân-ı Kerîm ile başbaşasınız!
Rabbimin müşahede ettirdiği hakikatlerin isâbeti yanı sıra beşeriyetimin karıştığı noktalarda oluşmuş yanlışlarımdan dolayı, hiçbir çıkar beklemeksizin paylaştığım bu çalışmam için, bağışlanma niyaz ederim. Başarı Allâh’tan, kusurlarım yanlışlarım ise bilincimin yetersizliğindendir. Estağfirullâh ve Etubu ileyh.
AHMED HULÛSİ
21 Ocak 2009
North Carolina, USA