Bedir Kuyusu Başında
Efendimiz AleyhisSelâm başkanlığındaki müslüman ordusu Cuma gecesi yatsı vakti girdiğinde Bedir kuyusu yakınlarına gelmişti... İslâm ordusu, doğruca kuyu başına girmek yerine evvela bir miktar uzakta durmayı tercih etmişti... Böylelikle durum çok daha iyi ve etraflı bir şekilde tespit edilebilecekti!..
Efendimiz AleyhisSelâm, Hazreti Âli Kerremallâhu veche, Hazreti Zübeyr, Hazreti Sa’d bin Ebi Vakkas, Besbes (r.a.) gibi en güçlülerinden birkaçına buyurdu:
− Şu küçük tepenin yanındaki kuyunun civarında bir araştırma yapın bakalım... Orada bazı bilgiler elde edeceğinizi zannederim...
O esnada Kureyş ordusunun beraberinde Mekke’den getirdiği sucular da kuyudan su çekmekte idiler... Hazreti Âli Kerremallâhu veche ile birlikte giden ashab onları görünce bütün hızlarıyla üstlerine hücum ettiler ve büyük bir kısmını geçirdiler... Suculardan Ucery adındaki birisi ise o hengame sırasında bir fırsatın bulup kaçtı...
Uceyr az bir zaman sonra bir miktar mesafe ötedeki Kureyş karargâhına varmıştı... Heyecan içinde bağıra bağıra aralarına girdi:
− Ey Mekkeli savaşçılar... Ebu Kebşe’nin oğlu ve ashabı bizi kuyudan su çekerken yakaladılar. Hep birden buraya geldiler herhâlde!..
Bu kopan vaveylâ bütün kampa kısa zaman içinde yayılmıştı... Hazırlanan yemeye oturan azgın müşriklerden Hakim bin Hizam, daha lokmasını ağzına atmadan yerinden fırladı ve sefere katılan diğer müşrik ileri gelenleri ile temaslara başladı... Acaba ne şekilde bir hareket tarzı tatbik edilmeliydi...
Hazreti Âli ve yanındakiler ise yakaladıklarıyla birlikte İslâm kampına dönmüştü...
Yakalananlar arasında Haccac oğullarının kölesi Eslem, As bin Said oğullarının kölesi Ariz Ebu Yesar da bulunuyordu... Bir kenara çekilerek, mensup oldukları yere dair sorgularına başlanıldı...
Yakalananlar kendilerine sorulan suallere cevap veriyorlardı:
− Biz Kureyş’in sucularıyız...
− Bizi kendilerine su taşımamız için yanlarında getirdiler!..
− Onlara su götürmek üzere Bedir kuyusu başına gelmiştik!..
− Nasıl hareket etmeyi düşündüklerini bilmiyoruz!..
Ashab onların doğruyu söylediklerinden şüphelenmişti. Bunlar pekâlâ Ebu Süfyan’ın kervanının sucuları da olabilirdi... Öyle ise bunu itiraf ettirip, buna dair de bilgi almalıydılar... Bu düşünceyle ısrarla üzerlerine eğilip, adamları zorlamaya ve dövmeye başladılar... Yakalananlar zoru görünce konuştular:
− Biz Ebu Süfyan’ın kervanındanız. Kervandakiler susuz kalınca; develerle, onlara su götürmek üzere buraya gelmiştik...
− Kervan işte şu tepenin ardındadır!..
Ashab bu sözler üzerine onlara nöbetçi dikerek kendi hâllerinde bıraktılar. Efendimiz AleyhisSelâm ise o sırada yatsı namazını kılmaktaydı, sorgunun yapıldığı yere çok yakın bulunan bir mahalde. Namazını bitirip selâm verdikten sonra, yakalananları sorguya çekenleri yanına çağırıp onlara şöyle buyurdu:
− Esir ettikleriniz size doğruyu söyledi; siz de onları dövmeye başladınız... Sonra onlar yedikleri dayaktan dolayı yalan söyleyince de, onları serbest bıraktınız!.. Bunlar evvela doğruyu konuştular... Bunlar Mekke’den gelen müşriklerin sucularıdır...
− Mekke’den gelen cemaat ne kadardır?.. Esirler cevap verdi:
− Çok fazla!.. Efendimiz AleyhisSelâm bu defa dolaylı olarak sordu:
− Günde kaç deve kesiyorlar yemek için?..
Adamlar hemen cevapladılar bu suali, bunun nereye varacağını düşünmeden:
− Bir gün dokuz deve, bir gün on deve kesiyorlar!..
Bu cevap Efendimiz AleyhisSelâm’ın Kureyş camiasının sayısını bulmasına rahatlıkla yetmişti; açıkladı:
− Kureyş cemaatının sayıları 950 ile 1000 kişi arasındadır!..
Bundan sonra Efendimiz AleyhisSelâm esirlere tekrar sordu:
− Gelen Kureyş cemaatı arasında Mekke’nin eşrafından kimler var?..
Esirler, gelen Mekkeliler arasındaki eşraftan bir kısmını saydılar:
− Ebu Cehil bin Hişam, Utbe bin Rebia, Şeybe bin Rebia, Umeyye bin Halef, Münebbih bin Haccac, Hâkim bin Hizam, Süheyl bin Amr, Ebul Bahteri bin Hişam, Nevfel bin Huveylid, Haris bin Huveylid, Haris bin Amr, Nübeyh bin Haccac, Nadr bin Haris, Zem’a bin Esved...
Efendimiz AleyhisSelâm bu sayılan isimleri duyunca ashaba dönerek konuştu:
− Ey ashabım, işte Mekke bütün ciğerparelerini feda etmiştir!. Sonra tekrar esirlere dönüp sordu:
− Buraya gelirken, yolda geri dönenler oldu mu hiç?..
Esirler geri dönenleri söylediler:
− Beni Zühre’den Ahnes bin Ebi Şerik ve ashabı geri döndüler!..
Efendimiz AleyhisSelâm bunun üzerine Ahnes hakkında şunu buyurdu:
− O, doğru yolda olmamasına, Allâh, âhiret ve kitap bilmemesine rağmen, Beni Zühre’ye doğru yolu göstermiştir!..
Sonra tekrar sordu:
− Onlardan başka dönen oldu mu? Tekrar ilave ettiler dönenler hakkında:
− Adiy bin Ka’b oğulları da döndüler!..
O sırada Ebu Süfyan da kervanını kazasız belâsız bir şekilde Bedir’in açıklarından dolaştırarak Mekke yoluna girmişti... Artık bundan sonra kendileri için bir tehlike kalmamıştı... İşi böylece garantiye aldıktan sonra Kureyşli müşriklere bir adam yollayarak ikaz etti:
− Siz kervanınızı, kervandaki adamlarınızı ve mallarınızı müdafaa etmek için bu sefere çıkmıştınız. İşte kervanı müslümanlardan kurtardık... Gayri vakit geçirmeyip siz de dönünüz!..
Ancak habercinin getirdiği bu ikaz, Ebu Cehil’in kulağına eriştiği zaman, onun şiddetli itirazı ile karşılaşmıştı... Ebu Cehil geri dönmek taraftarı olan arkadaşlarına şöyle itiraz ediyordu, dönmeme gerekçesi olarak:
− Bedir’e gidip orada birkaç gün kalmadıkça katiyen dönmeyiz!.. Orada bir şenlik yapar, ziyafet verir, gövde gösterisi yaparız... Sonra da döneriz... Böylece müslümanlara da bir gözdağı vermiş oluruz... Aksi takdirde bizim için korkak Kureyşliler derler!..
Ebu Cehil’in bu sözlerini duyan elçi aceleyle kervana döndü ve Kureyş ordusunda duyduklarını olduğu gibi Ebu Süfyan’a nakletti... Ebu Süfyan, Mekkelilerin Bedir’e gitmek üzere yola devam ettiğini öğrendiği zaman epeyce üzülmüştü... Düşünceli hâlde yanındakilere fikirlerini açıkladı:
− Yazık oldu bizimkilere!.. Ebu Cehil kavmimizin başını yakıyor!.. Bedir’de müslümanlarla savaşıp aklı sıra zafer kazanacak da Mekke’ye baş olacak!.. Haddini aşmak daima uğursuzluk getirir... Eğer Muhammed ve ashabı ile karşılaşırsa, hiç şüphesiz ki sonu iyi olmaz!..