Esirler Hakkındaki Karar
Efendimiz AleyhisSelâm daha sonra esirlere ne şekilde bir muamelede bulunulması yolunda ashabına danıştı...
Hazreti Ebu Bekir es Sıddîk (r.a.) fikrini şöyle açıkladı.
− Yâ Nebiyullâh, esirler amcalarımızın oğullarıdır!.. Kabilemizdendirler... Kardeşlerimizdir... Benim reyim; onlardan kurtulmalık akçesi alman yolundadır... Onlardan alacağımız kurtulmalık akçesi ile kâfirlere karşı kuvvetli oluruz... Ayrıca, Allâhû Teâlâ’nın onlara doğru yolu göstermesi ve kendilerinin de bize yardımcı olmaları umulur!..
Bundan sonra Efendimiz AleyhisSelâm Hazreti Ömer-ül Faruk (r.a.)’a sordu:
− Senin kanaatin nedir, yâ Hattaboğlu?..
Hazreti Ömer fikrini açıkaldı:
− Vallâhi ben Ebu Bekir’in fikrini pek yerinde bulmadım!.. Benim kanaatimce evvela (Ömer’in akrabası olan filancanın) boynunun vurulması için bana izin vermelisin!.. Akil için Âli’ye izin vermelisin; sonra da Hamza’ya kardeşi Abbas’ı öldürmesi için izin vermelisin... Ki böylelikle müşriklere karşı içimizde bir zaaf ve yumuşaklık bulunmadığı bilinsin... Bunlar unutulmamalıdır ki, müşriklerin eşrafı, ileri gelenleridir...
Daha sonra Abdullah bin Revaha fikrini belirtti sorulan soru üzerine:
− Yâ Rasûlullâh, onları, ağacı çok olan bir vadi bulalım ve içine dolduralım... Sonra da ağaçları tutuşturarak onları ateşe verelim...
Efendimiz AleyhisSelâm bu teklifler üzerine bir zaman sustu... Sonra kalkıp içeri, çadırına girdi ve bir müddet orada durdu... Bu sırada müslümanlar ortaya atılan bu fikirleri tartışıyorlar ve kısmı Hazreti Ebu Bekir es Sıddîk (r.a.)’ın, bir kısmı da Hazreti Ömer (r.a.)’ın fikrini destekliyorlardı...
Nihayet Efendimiz AleyhisSelâm çadırından dışarıya çıktı ve orada bulunanlara şöyle hitap etti:
− Allâhû Azze ve Celle, bazı kişilerin kalplerine son derece rikkat ve yumuşaklık vermiştir ki, onlar sütten daha yumuşak ve incedirler... Allâhû Teâlâ bazı kişilerin de kalplerine katılık vermiştir ki, onlar taştan daha katıdırlar...
Yâ Eba Bekr, senin hâlin İbrahim AleyhisSelâm’ın hâline benzer... O Allâh’a:
“Kim bana tâbi olur ise, muhakkak ki o bendendir... Kim de bana isyan eder ise, muhakkak ki sen Ğafûr’sun, Rahıym’sin.”(14.İbrahiym: 36) demişti.
Yâ Eba Bekr, senin hâlin İsa AleyhisSelâm’ın hâline benzer... O Allâh’a:
“Eğer onları azaplandırırsan, elbette onlar senin kullarındır! Eğer onları bağışlarsan muhakkak ki sensin Aziyz, Hakiym olan, sen!”(5.Mâide: 118) diye dua etmişti...
Yâ Ömer, senin hâlin de Nuh AleyhisSelâm’a benzer; ki o Rabbine:
“Rabbim... Hakikat bilgisini inkâr edenlerden arz üzerinde hiç kimseyi bırakma!”(71.Nûh: 26) diye dua etmişti...
Yâ Ömer gene senin hâlin, Musa AleyhisSelâm’ın hâline benzer ki, o Rabbine:
“Rabbimiz mallarını sil-süpür; içlerini bunalt! Zira onlar acı azabı görmedikçe iman etmezler.”(10.Yûnus: 88) dedi...
Şimdi yapılacak işi açıklıyorum: Esirlerden hiçbirinden kurtulmalık akçesi alınmadıkça, onları serbest bırakılmasın!.. Yahut da onların -kurtulmalık akçesi vermedikleri takdirde- boyunlarını vurun!..
Yakalanan yetmiş kadar esirden ancak Ukbe bin Muayt, Nadr bin Haris gibilerin boyunları kurtulmalık akçesi vermek istemelerine rağmen vurulmuştu ki, bunlar Kureyş’in ateist yani “Allâh’sız”larındandı...