Efendimiz AleyhisSelâm bu teklifi beğenmemişti... Başka bir değişik şey teklif edildi:
− Yahudilerin Şebburu (boruları) gibi biz de bir boru öttürelim...
Efendimiz AleyhisSelâm bunu da beğenmedi...
− Bu Yahudilerin işidir!..
Başka bir teklif atıldı:
− Çan çalarak haberdar edelim!..
Efendimiz AleyhisSelâm bu teklifi de uygun bulmadı...
− Bu da Nasranilerin işidir!..
Değil mi ya?.. Elbette müslümanlara göre bir şey bulunmalı idi...
− Yüksek bir yerde ateş yakalım!.. Herkes bu ateşi görüp gelir!..
Efendimiz AleyhisSelâm bu teklifin de müslümanlara uygun düşmeyeceğini belirtti...
− Ateş yakmak Mecusilerin (ateşperestlerin) işidir!..
Bundan sonra şu teklif üzerinde karar kılındı, Efendimiz’in buyruğu üzerine; namaz vakti geldiğinde yüksek bir yere çıkılacak ve “Es salâtu camiah” diye bağırılacak!..
Bir süre böylece durum idare edildi...
Aradan çok bir zaman geçmemişti ki, ensardan Abdullah bin Zeyd, Efendimiz AleyhisSelâm’ın yanına geldi ve şöyle anlattı:
− Yâ Rasûlullâh, ben şöyle bir rüya gördüm... Üzerinde yeşil iki parçadan ibaret elbisesi olan bir adam, elinde de çan olduğu hâlde dolaşıyordu... Sordum ona:
− Şu elindeki çanı satar mısın? O da bana sordu:
− Ne yapacaksın o çanı sen? Anlattım:
− Onunla halkı namaza davet edeceğim!.. Bana teklif eti:
− Ben sana ondan daha hayırlı bir şey öğreteyim mi?.. Sordum:
− Nedir o?.. Anlattı:
Allâhu Ekber, Allâhu Ekber!..
Allâhu Ekber, Allâhu Ekber!..
Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh!
Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh!
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh!..
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh!..
Hayye ales salâh!
Hayye ales salâh!
Hayye alel felâh!
Hayye alel felâh!
Allâhu Ekber, Allâhu Ekber!..
Lâ ilâhe illâllâh...
Sonra da biraz geri çekilip şöyle konuştu:
− Namaza kalkacağın zaman da şöyle okursun:
Allâhû Ekber, Allâhû Ekber!..
Allâhû Ekber, Allâhû Ekber!
Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh!
Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh!
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh!
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh!
Hayye ales salâh!
Hayye ales salâh!
Hayye alel felâh!
Hayye alel felâh!
Kad kâmetis selâh!
Kad kâmetis selâh!
Allâhu Ekber, Allâhu Ekber!
Lâ ilâhe illâllâh!..
Efendimiz AleyhisSelâm bu rüyayı dinledikten sonra şöyle buyurdu:
− İnşâAllâh bu Hak rüyadır!.. Haydi Bilâl ile kalk da, gördüğünü ona öğret!..
O da ezanı okusun... Çünkü onun sesi seninkinden daha yüksektir...
Bundan sonra Bilâl ile beraber kalktılar ve onun öğrettiği şekilde Bilâli Habeşi (r.a.) ilk ezanı okudu... Ezan sesini duyan müslümanlar kısa zamanda mescide doluvermişlerdi... İlk defa işitmelerine rağmen bu davet onların da çok hoşlarına gitmişti...
Bu arada ezanı işiten Ömer (r.a.) da koşarak geldi Rasûlullâh AleyhisSelâm’ın yanına ve şöyle konuştu:
− Seni Hak dini’ne götüren Allâh’a yemin ederim ki, Abdullah’ın bu görmüş olduğu şeyin aynısını yirmi gün kadar evvel ben de görmüştüm yâ Rasûlullâh!..
Efendimiz AleyhisSelâm hamd etti:
− El Hamdulillâh!.. Peki bunu daha evvel niye söylemedin yâ Ömer?..
Hazreti Ömer sıkılarak cevap verdi:
− Gördüğümü anlatmaktan utandım yâ Rasûlullâh!..
Bu hâdiseden sonra kısa bir zaman geçmişti ki, Bilâli Habeşi gene sabah ezanı okuyordu... Ancak ezanı okuduğu hâlde Efendimiz AleyhisSelâm’ın kalkmadığını görünce ilave etti ezana:
Es salâtu hayrun minen nevm!
Es salâtu hayrun minen nevm!..
Efendimiz AleyhisSelâm bu sözlerle birlikte kalkmıştı... Ayrıca bu sözler O’nun da çok hoşuna gitmişti... Bundan sonra sabah namazlarında bu sözleri de okumasını istedi... Böylece günümüzde okunan ezanın tamamı ortaya çıkmış oldu... Ezanın bu şekilde kabulünden sonra Medine’de bulunan bir kısım yahudiler ile gayrı müslimler ezanla alay etmeye kalkıştılar... Ancak onlar hakkında şu âyeti kerîme nâzil oldu:
“Salât için ezan okuduğunuzda, ezanı alay ve eğlence edindiler... Bu, onların aklını kullanamayan bir güruh olmalarından ötürüdür.” (5.Mâide: 58)