Kûba Günleri
Kafile Kûba köyüne ulaşınca, Rasûlü Ekrem, bir parça olsun, üzerinden atabilmek için uzun yorgunluğunu, bir hurma ağacının altına çekilerek, sakin ve sessiz oturuverdi...
İstikbalcilere kabul merasimini Hazreti Ebu Bekr es Sıddîk yapmakta... Onlara cevap yetiştirmekte...
− Hoş geldiniz...
− Sefa geldiniz...
− Merhaba...
− Selâmü aleyküm...
Sıddîk-ı Ekber Ebu Bekr, her birine ayrı ayrı cevap veriyor:
− Hoş gördük...
− Sefa bulduk...
− Merhaba...
− Ve Aleyküm Selâm...
Rasûlü Ekrem ile Hazreti Ebu Bekr es Sıddîk’ın arasında pek yaş farkı olmadığı için; daha evvel Rasûlü Ekrem’i tanımamış olanlar, kabul merasimini Hazreti Sıddîk’ın yapıp, karşılayıcılara cevap vermesi dolayısıyla, onu Rasûlullâh zannetmekte idiler..
Tâ ki, Güneş tam tepeye yükselip, hurma ağacının gölgesi kaybolana kadar...
O zaman Hazreti Sıddîk, hemen koşup, kendi örtüsü ile Rasûlü Ekrem’in üzerine bir gölgelik yaptı... İşte o vakit herkes Rasûlullâh’ın kim olduğunu anladılar...
Kûba köyünde dört gün misafir kalındı... Orada kaldıklarının üçüncü günü, Rasûlü Ekrem’in amcasının oğlu Hazreti Âli de, geçirdiği çok tehlikeli, sıkıntılı zamanlardan sonra, onlara ulaştı... Köye ulaşır ulaşmaz, hemen onların yanına geldi... Bu geliş, gerek Rasûlü Ekrem’i ve gerekse Ebu Bekr es Sıddîk Hazretlerini çok sevindirdi... Hazreti Sıddîk:
− Hoş geldin, yâ Âli... dedi.
− Hoş bulduk yâ Eba Bekr...
− Mekke’den ne zaman ayrıldın?..
− Rasûlullâh ile senin hareketinden üç gün sonra...
− Başına bir felaket gelmedi ya?..
− Gelmedi de söz mü?..
Bu söz üzerine Rasûlü Ekrem’in gözlerinden keder şulesi yandı ve geçti...
− Benim için çok eziyetlere katlandın yâ Âli!..
− Sen sağ ve başımızdasın ya, bize bu yeter, yâ Rasûlullâh...
Sonra Hazreti Âli, Mekke’nin hâlini, başından geçenleri birer birer anlattı...
Bu dört gün zarfında, yapılan en büyük ve mühim iş, hiç süphesiz ki, daha Kûba’ya vardıkları ilk gününde inşasına başlanıp, oradan ayrılmazdan evvel bitirilen Kûba Mescidi idi...
Kûba’ya gelindiğinin dördüncü günü (12 Rebiülevvel)Rasûlü Ekrem geldiği devesi Kasva’ya bindi ve:
− Haydi bakalım, yâ Eba Bekr!.. Sen de bin yerine...
Buyurarak, Onu arkasına aldı ve Yesrib’e müteveccihen yola çıktı... Onları takip etmekte olan gerek Yesrib’den gelmiş şehir ahalisi ve gerekse Kûba halkı, fevkalâde muhteşem bir manzara teşkil etmekteydi... Kafile ağır ağır yola koyuldu...
Efendimiz AleyhisSelâm, Medine’ye doğru yoluna devam ederken Rauna vadisine girmiş ve bu vadide iken de Cuma namazının vakti gelmişti... Burada Efendimiz AleyhisSelâm ilk Cuma namazını kıldı ve Abdullah bin Cabir (r.a.)’ın İbni Mace Sünen’indeki rivayetlere göre de şöyle konuştu hutbede:
“Ey insanlar, ölmeden evvel tövbe ediniz!.. Fırsat elde iken, iyi işler yapmaya davranınız... Gizli ve açık çok çok sadaka vermek, Allâh’ı çok çok zikretmek suretiyle Rabbinizle aranızı düzeltiniz... Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz...
Biliniz ki, bu yılınızın bu ayında, bu durduğum yerde, Allâh size, kıyamete kadar Cuma namazını farz kıldı!.. Âdil olsun, olmasın, başında bir imam varken, benim sağlığımda veya benden sonra, her kim, ehemmiyetsiz görerek veya inkâr ederek bu namazı bırakırsa, onun iki yakası bir araya gelmesin ve Allâh onun işlerini üretmesin, rast getirmesin!..
Biliniz ki, Cuma’yı terk edenin ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de iyilikleri vardır!.. Tövbe edinceye kadar da bu böyledir...
Kim tövbe edip günahtan dönerse, Allâh da döner...
Kadının, erkeğe; çöl Arabının, muhacire; kötü işli kimsenin, imanlı kimselere imamlık edemeyeceğinden haberiniz olsun!.. Meğer ki, bu kötü kişi zorbalığı ile o müminleri sindirmiş, kılıç ve kırbacı ile korkutmuş olsun!..”
Başka kitaplarda, Efendimiz’in bu hutbede buyurduğu daha başka sözler kayıtlı ise de, biz burada bu kadarla yetiniyoruz..
Buraya kadar muhterem okurlarımıza Efendimiz AleyhisSelâm’ın doğumundan Medine’ye hicret edinceye kadar başından geçenleri mümkün mertebe özetle ve sıkmayacak bir şekilde naklettik...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın doğuşunu − yetişmesini − gençlik yıllarını − evlenişini − Risâlet vazifesinin verilmesinin− ve on üç yıl süreyle Mekke’deki tebligatını şimdiye kadar nakletmiş olduk ki, bu kısımlar Efendimiz AleyhisSelâm’ın Mekke devri diye adlandırılmaktadır...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın Medine’ye hicreti ile ikinci bir devre başlamıştır... On sene süren bu devrede ise İslâm’ın çeşitli fetihlerle genişlemeye başlaması incelenecek ve Risâlet vazifesinin tamamlanmasında nihayet bulacaktır...
Biz yazılarımızın ikinci bölümüne yani Medine devrine geçmeden evvel, okuyucularımıza Efendimiz AleyhisSelâm’ın en sahih hadis kitaplarından alınmış bazı hadislerini nakletmek, sonrasında da Medine hayatına geçmek istiyorum... İnayet ve Tevfik Allâhû Teâlâ’dandır...