Mecdi böylesine antlı bir sual karşısında konuştu:
− Yemin ederim ki, seninle Yesrib arasında bir tek düşman görmedim... Ancak deveye binmiş iki kişinin develerini şu tepede dinlendirdiklerini ve kırbalarını doldurduktan sonra geri dönüp gittiklerini gördüm...
Ebu Süfyan bu haberi işitince aceleyle adamın yanından ayrıldı ve develerin görüldüğü yere gitti. Develerden arda kalan sadece birkaç parça pislikti... Ebu Süfyan gibi son derece zeki adam için yapılacak tek bir şey kalmıştı... Devesinden atladı ve kendisinden evvel oraya gelmiş iki devenin pisliğinin yanına koştu... Pislik parçalarını ayağıyla ezdi ve değneğinin ucu ile karıştırdı... Pisliğin içinde iki üç tane hazmedilmemiş yem tanesi vardı... Eğildi ve onları eline alarak tetkik etmeye başladı... Bu yemler Yesrib’in yemleriydi. Demek oraya gelen iki deve, Yesrib’den gelmişti!..
Demek ki Muhammed’in ordusuna ait iki gözcü idi oraya bir zaman evvel gelen iki kişi!..
Evet, şeytanın bile aklına gelmeyecek bir araştırma ile, Ebu Süfyan, müslümanların ordusunun Bedir kuyusu başına geldiğini tespit edivermişti... Şimdi yapılacak tek bir şey kalmıştı. Süratle kervanın yanına dönmek ve onu deniz kenarındaki yola sürmek... Böylelikle belki kendisini kurtarabilirdi...
Ve kervan deniz yoluna saptı... Kervan halkı bir türlü anlayamamıştı, neden bu yola girildiğini ve neden bu derece süratle gidildiğini...