Çok Kalabalık!
Dışarısı çok kalabalık; farkında mısınız?..
Ayrıca, çok da gürültülü!..
“Dışarısı” sözcüğü ne ifade ediyor size?
Sizi bilmem ama, inanın ki algıladığım “dışarısı” çok kalabalık ve de çok gürültülü!
Gergedana benzer bir hayvan, fakat başı karınca yiyen gibi! Sırtı kat kat! Hayli yüksek büyütme oranlı mikroskoplar ancak görebiliyor onları! Biz normal 1 atmosfer basınç altında yaşamaktayken... Onlar şu an için bildiğimiz, yaşamlarını en yüksek basınç altında sürdürebilen canlılar... Dört bin (4000) atmosfer basınç altında yaşamlarını sürdürebiliyorlar... Canlılar okyanusunda bir damla olan tür onlar...
Kirpiğimizin altında; gözümüzün içinde, onlara benzer yaşayanları... Kulağımızın içinde, koltuk altlarımızda veya ne kadar girilebilecek yer varsa bedenimizde, bunların tümünde, kendi şehirleri olarak doğup büyüyüp ölen canlıları bir yana koyarsak...
Bakteri, virüs dediklerimizi de bir yana koyarsak...
Kısacası, beş duyu ile algıladıklarımızı bir yana koyarsak...
Bizim, hiç haberdar olmadıklarımız yanında, katında, ya bizler?
Gerçekten boşlukta, Dünya üzerinde mi yaşıyoruz? Yoksa, göremediğimiz bir başkasının gözünün ya da kulağının içinde mi!!?
En azından, görüp algılayamadığımız, ne büyüklükte, hangi hacimde ya da her ne ölçü birimi ise, onunla ölçülebilen ne kadar canlı türü var, aralarında olduğumuzun farkında bile olamadığımız?
Yalnızca madde beden algılayıcılarıyla değerlendirme yapmamız çok kötü kesiyor bizi! Tıbbın bilmediklerini bir bilsek!
Mikronun mikrosu canlı-şuurlular noktasından, makronun makrosu olan galaktik canlı-şuurlular noktasına kadar uzanan skalada yerimiz neresi ve kimlerin-nelerin arasında bir yere sıkışmışız düşündünüz mü hiç?..
Kimler bize ne göz, hangi düşünceyle bakıyorlar... Kimler-neler bizim hiç farkımızda bile değiller! Hiç farkımızda bile olmayanları, hiç fark etmemiş olanlar kimler?
Ana rahmindeki spermi buyur etmiş yumurta denen tek hücrenin neresinde yazılı, benim gözümün, kulağımın, saçımın nasıl olacağı? Neresinde yazılı, ses tellerimin nasıl oluşturulacağı ve sesimin nasıl çıkacağı?.. Beyin hücrelerimin ne kadarının, hangi programlara göre, ne işlevler yaparak, çevresindekiler tarafından nasıl değerlendirileceğini neresine yazmışlar o tek hücrenin?..
Aptal, “kader”i kavrayamaz!..
Ahmak veya cahil ise “kader”i reddeder!..
“Echeli cühelâ” diye bir tâbir vardır... “Cahillerin en cahili” gibi bir anlam taşır... “Kader”i inkâr edenler için söylenmiş bir sözdür bu sanırım!
“Genetik” bilimi adı altında keşfedilen, öyle bir “yazgı” sistemi günışığına çıkmıştır ki günümüzde, “kader”i inkâr, ancak “echeli cühelâ”ya özgü inkâr kavramı olarak bu türü sergileyen özellik hâlini almıştır.
“Tanrı” kavramından arınamayan yeterince gelişmemişler, yukarda kaliteli bir tahtta oturanın; yanındakilere verdiği komutlarla; özel kalemlerle belki de sedefli(!) mürekkeple yeryüzündeki garibanların “yazgı”sını yazdırdığını hayal etmekteler... Hatta dahası, kendilerine misal-mecaz yollu anlatılanların bu özelliğini öylesine fark etmemekteler ki; Allâh Rasûlünün, “yazan kalemin çıtırtısı” işaretini dahi, kalemin “kamış”(!?) olmasına bağlamaktalar!
Allâh Nûr’u Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) nûrumuz olsun!
Allâh Rasûlünü anlamak bize kolaylaştırılsın... İşaretlerini, misallerini, sembollerini fark edebilir hâle gelelim...
Evren içre evrenlerin “Bâtın”ı olan Allâh ilminin, kuvveden fiile çıktığını mı; yoksa bu ilmin algılayanla algılandığını mı, kavrayabilelim.
“Seyreden ol kendi oldu” işaretinin, ne anlama geldiğini düşünelim...
Beş duyuya dayalı algılamanın tespit ettiği genetik yazgının; neyin madde planındaki uzantısı olduğunu düşünelim...
Madde planındaki genetik yazgının, maddeyle tespit edilemeyen ve maddemizle algılayamadığımız, neyin veya hangi bir tür “genetik yazgının” sonucu olduğunu sezmeye çalışalım...