Görmek!??
Yaşamımızda en önemli fonksiyonlarımızdan biridir görmek!
Nedir “görmek”?..
Ne görüyoruz?..
Nasıl görüyoruz?..
Neyi görüyor, neyi görmüyoruz?..
İnsanların hepsi aynı şeyleri mi görüyor?..
Bir kısmının gördüğünü, bir kısmı niçin göremiyor?..
Rüyada gördüklerimiz nedir?..
Cinleri görenler nasıl görüyor?..
Melekler görülür mü, görülürse nasıl görülür?..
Vechullâh (Allâh’ın vechi) görülür mü? Görülürse nasıl görülür?..
Halüsinasyon nedir?..
Kâbus nedir? Nasıl oluşur?..
Kabir âlemindeki görüş nedir, nasıldır?..
Mahşer görüşü nasıldır?..
Cehennem boyutunda görüş nasıldır?..
Cennet boyutunda görüş nasıldır?..
Evet sualler böylece uzayıp gider düşünen beyinler için... Ancak bunlardan bir çoğunun cevabı tam bir açıklıkla duyulmamıştır pek!
İsterseniz beraberce düşünmeye başlayalım bu konuda...
Önce “görmek” nedir; görüyorum, dediğimiz nedir bunu hatırlayalım...
Karşımızdaki bir objeden bizim gözümüze yansıyan dalgalar, eğer santimetrenin on binde dört ile yedisi arasında ise, gözbebeğimiz bunu biyoelektrik dalgalara dönüştürerek göz siniri dediğimiz hat üzerinden beyne ulaştırır...
Beyinde bu dalgalar, daha önceden yüklenmiş veritabanına GÖRE, onlarla birleştirilerek bir sentez oluşturmak suretiyle değerlendirilir; sonra da hayali oluşturan görme grubu içinde, bir hayalî imaj oluşur. İşte bu hayalî imaja, biz, “görüyoruz” lafzını kullanırız.
Beyin, esas olarak ana rahminden itibaren sürekli dış verileri alır, tasnif eder ve depolar... Her yeni gelen dış veri, yani bizim algıladığımız veya algılayamadığımız her dalga, beyinde, kendi frekansına uygun veya yakın dalga boylarına programlanmış hücre grupları içine depolanır.
Beyinde depolanmış veri dalgaları, genellikle, hayal oluşturan bölüme girmeden, kendi içinde sentezler oluşturarak sürekli yeni tasnifler oluştururken... Bu fikir ihtiva eden dalgalar, bazen de kişinin isteğine bağlı olarak, beynin hayal oluşturan merkezine yönlendirilerek, orada kendi anlamlarına uygun veri dalgalarıyla birleşmek suretiyle, hayalî görüntüleri meydana getirir. Bu bazen de istek dışı olarak meydana gelir, kişinin genel beyin çalışma programına bağlı olarak... İşte o zaman biz hayal görmeye başlarız... Bunun bazı türlerine halüsinasyon da denilir...
Halüsinasyon ile Velîlerin, Rasûllerin, Nebilerin görüşleri arasında çok önemli bir fark vardır...
Çeşitli uyuşturucu kullananlar ile cinnî etki altında olanların halüsinasyonlarının arkasında, gerçekte sistemde var olmayan veya sistemin işleme düzeninde yer almayan; temeli olmayan fikirlerin, vehim tesiriyle oluşturduğu temelsiz, asılsız görüntüler vardır... Halüsinasyon denen bu görüntülerin dayandığı fikirlerin, içinde yaşadığımız sistemin işleyiş ve düzeniyle hiçbir ilgisi yoktur.
Buna karşın Velîlerin, Rasûllerin, Nebilerin hayal yollu değerlendirdikleri müşahede ve keşifler ise, sistemin işleyişine temel oluşturan boyuttaki prensiplere, realitelere ve bunları ihtiva eden dalgalara dayanır...
Şimdi burada bir kere daha vurgulayalım... Şunu çok iyi anlayalım;
“Yukarıdan, tanrının ruhundan, belli özelliklere sahip bir ruh kopup geldi, bizim bedenimize girdi; o kendisindeki tanrısal güçle görüp biliyor; bedende terbiye oluyor; sonra çıkıp onun huzuruna gidecek; o da onu yargılayıp cehennemine atacak, ya da cennetine sokacak; işte bu yüzden biz o ruhla görüp işitiyoruz” görüşü, sembolik anlatımların yanlış deşifresinden doğan bir ham hayalden başka bir şey değildir!
Aklımızı başımıza alıp, “OKU”mayı öğrenip; fark edelim ki...
Rasûl ve Nebiler “OKU”muş olarak, bize “ALLÂH Adıyla İşaret Olunan”ın yaratmış olduğu, içinde yaşamakta olduğumuz sistem ve düzeni “İslâm Dini” adı altında açıklamışlardır. Zorlandıkları yerlerde de bunu sembol ve benzetmelerle açıklamaya çalışmışlardır. Kur’ân, içinde yaşadığımız “Sistem ve Düzen”i bize anlatan bir kitaptır.
Öyle ise, her şeyi, ötelerde ve asılsız hayallerde değil; içinde yaşadığımız boyut ve sistemde bulmaya çalışırsak isâbet etmiş oluruz...