Başlangıçtaki zikir; dilden hep bir kelimeyi tekrar ile olur. Daha sonra bu, içten ve dil hareket etmeksizin olur. Bundan sonra kalpten zikir gelir... Bunu daha da açık izah etmek istersek, “tefekkürî zikir” de diyebiliriz... Gerçek anlamdaki zikrin, ilk basamağı budur. Bundan evvelkiler, bu basamağa gelmeye yarayan yol gibidir...

Burada birkaç hadîs-î şerîfi daha belirtelim...

“Bir saat tefekkür, bir yıllık ibadetten hayırlıdır.”

“Bir saat tefekkür, yetmiş yıllık ibadetten hayırlıdır.”

“Bir saat tefekkür, bin yıllık ibadetten hayırlıdır.”

Kişi, tefekküre başlar... Bu hâlde, dünyadan sıyrılmıştır artık...

Bundan sonra zikir sırdandır... Kişinin, âhiretle dahi alâkası kalmaz.

Ve daha sonra da hafî zikir başlar!.. Burada tefekkür, Esmâ mânâlarından dahi tecrittedir! Burada birlik, mutlak bölünmez birlik tefekkürü ve müşahedesi başlamıştır...

Bütün bunlardan başka, ahfâ vardır ki, onun hakkında ne dilin gücü yeter bir şeyler söylemeye; ne de kalemin gücü yeter bir şeyler yazmaya... Onu, Rab bilir!.. Rab’dadır!.. Rab’dandır!.. Rab’dır!..

Kişi, sırdaki ruhaniyetle zikre başladıktan sonra, artık Rabbin örtüsüne bürünülmüş demektir... Buradaki tefekkür, “Bir saat tefekkür, bir yıllık ibadetten hayırlıdır” hadisinde bildirilen tefekkürdür ancak...

Daha sonraki erişilen mertebelerde de diğer hadislerin mânâları ortaya çıkar...

Artık bu ve bundan sonraki hâlleri, gerçek yönü, örtü altındakilerden gayrına gizli olmaya başlamıştır...

Bâyezid’in (selâm olsun) dediği gibi... Yolun başında idim, ‘Sıddîk’ dediler; sonuna yaklaştım, ‘Zındık’ demeye başladılar!”...

Şurası da mühimdir ki, ne olursa olsun, buyrukların zâhir taraflarını terk etmek doğru değildir!.. Çünkü Efendimiz terk etmemiştir! Çünkü ibadetlerin çok önemli bilimsel gerekçeleri vardır... İbadetlerin ilmî gerekçelerini “İNSAN ve SIRLARI” isimli kitabımızda detaylı olarak anlattık...

Yukarıda anlatılan, Bâyezid’i inkâr edenlerin durumu şu kişilere benzer...

 

26 / 30

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!