İkinci ise, zâhirî şekil ve görünüşleridir.
Yaratılmışların çoğu, belirli bir idrak seviyesini aşamadığı için, göremeyecekleri sayısız varlıkların mevcut olduğunu düşünemez de, hemen görünüşe göre hüküm verir. Böylece, o hükümle, işin gerçeğine karşı kendi kendini aldatmış olur.
İşte bu dahi, o kişilerin işine yarar...
O zevâtın giyinişi, hayat şartlarına intibakı, ortamları, hep, onların velî kişi olmadıkları zannını verir insanlara... Çünkü, onların kendilerini bildirmeye, göstermeye ihtiyaçları yoktur ki!..
Onlardan pek çoğu, kader sırrına vâkıf olmuşlardır!.. Bu sebepledir ki, etrafla uğraşamazlar. Ki bu kader sırrı, Nebilere ancak Nübüvvet’lerinden bir süre sonra bildirilir, vazifelerini hakkıyla yapabilmeleri için... Bu sözlerimizi ehli bilir...
Eğer sen, susuz kaldıysan, onları ara ve bütün örtü ve engellerine rağmen onları tanımaya çalış... Onların hâlleriyle hâllen; ki, Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanma yolu açılsın!..
Onlar “Ferdiyet” sahipleridir!.. Onların sadece Efendileri ve Rableri vardır. Aralarına kimse giremez. Birbirlerini tanırlar onlar, bazen buluşur konuşurlar... Ama bilirler ki hepsi de tek bir gerçektendirler.
“Müferridûn sizi geçti” diyerek, Efendimizin ashabına bahsettiği kişilerdir bunlar!..
Ne, bir tarikatları vardır; ne de, bir mezhepleri!..
Gazâli’nin (selâm olsun) ölürken, Kurân’ı göğsüne koyup “Benim mezhebim budur” dediği gibi; onlar da, bunu fark etmişlerdir... Ve ehlini bu konuda uyarırlar!..
Yaratılmışlar ve “ölmüş”lerdir onlar; ve bundan dolayıdır ki, artık bir daha düşünmezler ölümü... Çünkü onlar bir daha ölümü tatmazlar...
“ONDA, İLK ÖLÜMDEN BAŞKA ÖLÜM TATMAZLAR (ölümsüzdürler)! ONLARI YANMA AZABINDAN KORUMUŞTUR.” (44.Duhân: 56)
Ölümü çoktan tatmışlar, sıratı geçmişler, cennete, huzur âlemine girmişlerdir. Onlar, Rablerini seyirle meşgûldürler... Her an O’nu temâşa etmektedirler... O’nunla beraber!..
İşte bunlar, Rabbin örtüsü altındaki Velî kulları, Sıddîklar, Müferridûndur...