Muhterem kişi...
“RUH” hakkında soru soranlara şöyle buyurulmuştur:
“(Yahudiler) SANA RUH’TAN SORUYORLAR... DE Kİ: “RUH, RABBİMİN HÜKMÜNDENDİR. İLİMDEN SİZE PEK AZ VERİLMİŞTİR (bu soruyu soran Yahudilere cevaptır bu)!” (17.İsra’: 85)
Bir başka âyette de “RUH” ile ilgili olarak:
“...O YAPININ İÇİNDEN RUHUM’DAN (Esmâ mânâlarımdan) NEFHETTİĞİMDE (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.})...” (38.Sâd: 72)
Buyurulmuştur... Gene bir hadiste de, Efendimiz, “Ruhûllâh” kelimesini kullanmıştır.
Şimdi burada ilk olarak izah etmemiz gereken konu şudur;
Görüldüğü gibi âyeti kerîme, “kul” yani “de ki” hitabı ile başlamaktadır. Bu hitap, Efendimizedir...
Yani, “Şimdi sana bildireceklerimizi, soru soran Yahudilere naklet” anlamına gelen bir hitap...
Efendimiz, hiç şüphesiz ki “RUH”un ne olduğunu biliyordu... Fakat kendisine soru soranlar, “RUH”un gerçeğinden bîhaber idiler. Ayrıca, ZANLARI da “RUH”un hakikatinin kesinlikle bilinemeyeceği yolunda idi!..
İşte bu sebepten dolayıdır ki, Efendimiz onların sorusunu cevaplandırmaktan kaçındı ve Rabbin bu konudaki ilmine iltica etti...
Çünkü bilmiyor gözükse idi; alay ve inkâra muhatap olacaktı. Diğer yandan gerçeği izah etseydi; hadisin tetkikinde görüleceği üzere, sual edenlerin bu mevzuda bilgileri olmadığı için, gerçeği idrak edemeyecekler, kendilerine daha önce bildirilmemiş olan bu bilgiyi inkâr edeceklerdi!
Bundan dolayıdır ki, Efendimiz, soru soranlara gerçeğini izahtan kaçındı “RUH”un; ve vahyi bekledi. Görüldüğü gibi inzâl olan âyet de, O’nun en yerinde ve tam yapılması icap eden işi yaptığını da ispatlamaktadır.
O zaman Rab, onların anlayışına, zanlarına göre tecelli etti ve; “RUH, RABBİN HÜKMÜNDENDİR!” gibi, kısa ve özlü bir cevap verildi... Ve ilave olundu: “SİZE İLİMDEN AZ BİR ŞEY VERİLMİŞTİR.”
Yani, sizin, “RUH” hakkındaki gerçeği idraka kapasiteniz yetmez, idrak edemez, isyan edersiniz; bu sebep ile size onun hakkında az bir ilim verilmiştir.