Mutlak varlığın indînde, nihai sûretler vardır! Bu nihai sûretlerin oluşması ise, kendisinden izhar olunan nihai mânâlar terkipleriyle oluşur ki, bu nihai terkipleri de yine kendi varlığıyladır...
Ancak burada sakın şu hataya düşmeyelim!..
Bir düzenleyen, bir mutlak şuur, bir mutlak varlık kabul edip, onu bir yana koyup; O Zâtın, varlığın ötesinde de oluşmuş ikinci bir âlemi kesinlikle tasavvur etmeyelim!.. Böyle bir olay kesinlikle söz konusu değildir!
Sınırsız-sonsuz varlık olması itibarıyla, kendi varlığının dışında bir şey olması asla söz konusu değildir. Hatta, “kendi” kelimesini dahi tarif sadedinde kullanmaktayız...
Esasen, “kendi” veya “kendisi” gibi kelimelerle dahi işaret edilemez!
İşte bizim “ben” dediğimiz izafî-göresel yapımız, bu terkiplerin beynimizde oluşturduğu bileşimler sûretinde oluşmakta, meydana çıkmaktadır... Bu meydana çıkan yapılar ise istidat ve kabiliyet yoluyla kendisine kolaylaştırılan şeyleri yaparak belli hedefe gitmektedir.
Son hedef, ölüm dediğimiz, fiziki ölüm diye tarif ettiğimiz, beynin durması ile meydana gelen boyut ve beden değiştirme anında sâbitleşir.
Bu nihai hedef ise yaşanılan olaylarla oluşur.
Sonuçta hangi nihai mânânın oluşması dilenilmiş ise, o nihai mânâya uygun fiilleri yapabilecek bir kabiliyet ve istidatla oluşturuluruz. O fiilleri yaparız, o fiillerle yeni formasyonlar kazanır ve takdir olunan nihai hedefimize ulaşırız.
Terkibimiz, Esmâ mânâlarından oluşur.
Bu mânâların oluşturduğu bileşim, kabiliyet ve istidat dediğimiz kolaylaştırma mekanizmasıyla, yapısına uygun fiiller, eylemler içine girer. Fiiller ve eylemlerle torna edilir, tesviye edilir, manevî şekle bürünür.
Bu bürünülen manevî şekil, ölüm anında sâbitleşir; ve artık bu sâbitleşen yaşam kapasitesi ile ruh boyutunda hayat sonsuza kadar devam eder.
İşte, insan adı verilen varlıklar, hangi mânâların ortaya çıkarılması dilenilerek meydana getirilmiş ise, o mânâya uygun fiilleri meydana getirirler. O fiilleri meydana getirecek ortamlar içinde yetişirler, gelişirler ve o fiillerin içinden geçerek nihai hedeflerine ulaşırlar.
Ayânı sâbite ile başlayan, fiziki ölümle de sâbitlenen; bundan sonra da artık sâbit kalan yapıya göre gelişecek olaylarla sonsuza dek yaşayacak olan bir varlık, insan!
Bu yaşamın her anında yaşanılan olaylar, O yüce Zât’ın kendinde seyretmeyi dilediği mânâlar!
Her birim, kendi terkibinin getirdiği şartları yaşar. Terkibinin getirdiği neticeleri yaşaması, Rabbinin hükmüne itaat eden kul olarak yaşamasıdır ki, Rabbi Allâh’tır.
Yani, bu isimler bileşimini -insanı- oluşturan mânâlar, Allâh’ın kendinde seyretmeyi dilediği mânâlardır!