2 rekât sabah namazını evden çıkmadan evvel kılsan, hiç olmazsa günün bir vaktini kılmış olursun... Hiç kılmamaktan çok daha âlâdır.
Bir şeyi hiç yapmamaktansa biraz olsun yapmak, neticede kazançtır!
Siz dükkanınızı açtığınız zaman, işyerinize geldiğiniz zaman, “Bugün 100 milyon kazanacağım, 5 milyon kazanacağım, 10 milyon kazanacağım” deyip de bunun 10’da birini kazandığınız zaman, “Olmaz, bu benim hedefim değildi; istediğim değildi” diye geri mi çeviriyorsunuz?
Hayır!
Alabildiğiniz, kârınızdır!
Öyleyse şu Dünya yaşamı içinde, bu Dünya mücadelesi, savaşı içinde yapabildiğinizi yapın...
İster kadın olun ister erkek...
İster genç olun ister yaşlı...
Geçen geçmiştir... Geçmişin kavgasıyla boşa geçirecek zamanımız yok!
Önümüzde meçhul ve uzun olmayan bir süreç var. Bu süreci mümkün olabildiğince iyi değerlendirmeye bakalım.
Ne yapabiliyorsak onu yapalım. Kârımız o kadar olsun!
Zarardansa, en az kâr her hâlükârda iyidir. Kazanmamaktansa kazanmak, az da olsa gene de iyidir!..
İşte Din’deki esas, “herkesin ne yapabiliyorsa onu yapabilmesi” esasıdır.
Çünkü bir daha geri gelip yapmadıklarımızı yapma şansımız olmayacak!
Niye mi? Gayet basit...
Biz şu bedenimizde yaşarken dışarıdan çeşitli gıdaları alırız. Bu gıdalar vücudumuzun enerjisini, biyoelektrik enerjisini oluşturur.
Bu biyoelektrik enerji, mikrovolt cinsinden elektrik ihtiva eden, beyin hücrelerinin ihtiyacı olan biyoelektrik enerjiyi meydana getirir.
Beyin, bedendeki biyoelektrik enerjinin verdiği güçle, belli bir ışınsal dalga yayar.
Beynin yaydığı bu ışınsal dalgalar bir yandan bizim “RUH” adını verdiğimiz ışınsal bedenimizi, yani “holografik bedenimizi”, yani “ruh”umuzu üretir ve beynimizdeki tüm kapasite bilgi, idrak, ilim ve de “ruh gücü” denen “ruhumuzdaki mevcut potansiyel enerji” beyin tarafından “ruh”a yüklenir.
Beyin durduğu andan itibaren de, ruha yüklenmiş olan bilgilerin oluşturduğu bilinçle biz yaşamımıza ışınsal boyutta, “Güneş platformu” dediğimiz Güneş’in ışınsal alanı içinde, Dünya’nın manyetik alanının içinde Kıyamet’e kadar yaşamımıza devam ederiz ki bu devre, Din’de “Berzah Âlemi”, “Kabir âlemi” diye anlatılmıştır...
Bu âleme geçtikten sonra artık Dünya’ya bir daha geri dönüş diye bir olay yok!
Ve yeniden beyin sahibi olarak, ruhumuza yeniden bir şeyler yükleme şansımız yok!
İşte bu yüzdendir ki biz geleceğe dönük bir biçimde belli çalışmalar yapmak zorundayız!
Şimdi... En basit bir olayla meseleye girmeye çalışayım...
Biz abdest alırız... Abdest aldığımız zaman, “Bunu niye aldık?” diye sorarsak, eskilerin bir çoğu der ki; “Temizlik olsun diye, temizlik için”...