1985’te yazdığım İnsan ve Sırları isimli kitabımda ve sonra yazdıklarımda genellikle hadislerin kaynaklarını yazmadım. Şu sebepten:

Gerçek Hadis Bilgini, benim yazdığım o hadislerin kaynağını zaten bilir. Benim naklettiğim o hadisleri eleştirmeye kalkan ya da “Böyle bir hadis yok, kaynağın ne” diyen cahili de daha ilk anda tanıyayım istedim. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı danışmanı ve eleştirmeni olan biri, yazdığım ALLÂH isimli kitabımdaki sahih hadisi inkâr ederek kitabımı karalamaya kalktı (belgesi elimde)… Böylece ben de o düzeydekileri tanımış oldum. Tanımaya da devam ediyorum.

Hadislerde kaynak belirtmediğim için, yazılarım, kitaplarım akademik kabul edilmezmiş!!! Ben yazılarımı, kitaplarımı akademik kaygılarla değil; sorgulayıp düşünebilecek kapasiteyle yaratılmış olanlar için, düşünce ve müşahedelerimi paylaşım amaçlı olarak yazıyorum. Kimsenin bana bir ünvan veya etiket veya bir pâye vermesine ihtiyacım yok! “Allâh kulu” olmak şerefi bana çok bile!

Diyeceğim odur ki…

Gerçek mânâda “İslâm DİNİ”ni tanımak, “Allâh” ismiyle işaret edileni fark etmek, Sünnetullâhı bilmek, “BEN” kimim, neyim, nereden geldim, neredeyim, geleceğim ne olacaktır sorularının cevaplarını gerçekçi bir biçimde almak istiyorsanız; bunu kendiniz oluşturmak zorundasınız!

50 yıl namaz kılıp (!), bir kere ALLÂHU EKBER dememiş, “Besmele” çekmiş ama “B-ismillâh” diyememiş, “Fâtiha”yı tekrarlamış ama bir kere “FÂTİHA”“OKU”yarak fethe ulaşmamış nice velî sanılanlar tanıdım!

“Salât”ı “kılınan namaz” olarak anlayıp; “OKU”yamadığının tekrarıyla ömür tüketip, böylece de kulluğunu yerine getirenler seyrettim!

“Nârın da hoş, nûrun da hoş” hikâyeleriyle ömür tüketip; hâlinin, şartlarının hoşnutsuzluğu içinde nice ağlayan gözler gördüm!

Tasavvufla ilgilendiğini sanıp başkalarının dedikodusuyla ömür tüketen; ermek için geldiği dünyadan başkalarını eritmeye çalışan işlevle geçip giden nicelerini seyrettim!

Şükreden kullar arasında yer alanları da, nankörlük içinde kulluğunu ifa edenleri de ibretle seyrettim!

Her biri de öylece kulluklarını edâ edip, belki de ebediyen sürecek perdelilikleriyle geçip gittiler ve dahi gidecekler bu dünyadan…

Dostum…

Falanca bu konuda böyle demiş, filancaya göre böyle imiş” dedikodularını bırakıp; kendi düşüncelerini oluştur, kendi müşahedene ulaşmaya bak!

El kesesiyle bir yere varamazsın!

Kendi cebindekileri keşfetmeye bak! Bugüne kadar söylenmişlerden farklı, yeni bir müşaheden yoksa, taklitçi olmaktan öte bir kulluğun yok demektir!

“Sünnetullâh”ta tekrar yoktur!

Her velîde kendine özgü bir keşf ve müşahede vardır! Sen de gerçeğe ermeye ve kendine özgü seyre ulaşmaya çalış! Başkalarının yaptıklarının hesabını sen vermeyecek, ellerinle yaptıklarının sonuçlarını yaşayacaksın! Dünya’da sahip olduğun her şey, sonuçta burada bırakılıp gidilecektir! Dünyandakiler o âlemde bir şey ifade etmeyecektir!

İlmin hariç!

İlmin ve vicdanın, bu yolda elinden gelen her şeyi yaptığını tasdik ediyorsa mesele yok! Ama bu konuda tatmin edici hüküm gelmiyorsa vicdanından veya ilminden, tehlike çanları çalıyor demektir!

Allâh bize, her gece uykuya tek başına daldığımız gibi, tek başına dünyamızda yaşamakta olup, tek başımıza, yepyeni bir boyutta yaşantımızın hesabını vererek sonuçlarını yaşayacağımızı fark ettirmiş olsun!

 

29 Mart 2007

60 / 109

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!