74 - Müddessir Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Ya eyyühel müddessir;
Ey Müddessir (bürünmüş olan)!
-
Kum feenzir;
Kalk da uyar!
-
Ve Rabbeke fekebbir;
Rabbinin yüce azametini fark et!
-
Ve siyâbeke fetahhir;
Elbiselerini (bilincini - beynini) arındır!
-
Verrucze fehcur;
Rücz’den (her türlü şirkten, yanlış değerlendirmekten) kaçın!
-
Ve lâ temnün testeksir;
Çoğu isteyerek (hırsının getirisi olarak) iyilik - ihsan yapma!
-
Ve liRabbike fasbir;
Rabbin için sabret!
-
Feizâ nukıre fiynnakur;
O boru öttürüldüğünde (ölüm, bâ’s);
-
Fezâlike yevmeizin yevmun ‘asiyr;
İşte o süreç, çok zor bir süreçtir!
-
‘Alelkafiriyne ğayru yesiyr;
Hakikat bilgisini inkâr edenlere (gerçeği örtenlere) hiç kolay değildir!
-
Zerniy ve men halaktu vehıyda;
Beni, yalnız olarak yarattığımla (başbaşa) bırak;
-
Ve ce’altu lehû malen memdûda;
Kendisine zenginlik oluşturduğumu;
-
Ve beniyne şuhûda;
Önünde dolaşan oğullar verdiğimi;
-
Ve mehhedtu lehu temhiyda;
Kendisine alabildiğine genişlik ve bolluk yaşattığımı!
-
Sümme yatme’u en eziyde;
Üstelik (hırs ile) daha da arttırmamı umar!
-
Kellâ* innehû kâne liâyâtiNA ‘aniyda;
Hayır (asla)! Muhakkak ki o işaretlerimize karşı çok inatçıdır.
-
Seurhikuhu sa’uda;
Onu saud’a (sarp bir yokuş) mecbur edeceğim.
-
İnnehu fekkere vekaddere;
Muhakkak ki o düşündü ve takdir etti!
-
Fekutile keyfe kaddere;
Ölesi (de hakikati göresi) nasıl takdir etti!
-
Sümme kutile keyfe kaddere;
Sonra yine ölesi (de hakikati göresi) nasıl takdir etti!
-
Sümme nazare;
Sonra baktı.
-
Sümme ‘abese ve besere;
Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti!
-
Sümme edbere vestekbere;
Sonra arkasını döndü ve kibre saptı!
-
Fekale in hazâ illâ sıhrun yu’ser;
Ve şöyle dedi: “Bu nakledilen büyüleyici bir sözden başka bir şey değil!”
-
İn hazâ illâ kavlulbeşer;
“Beşer sözünden başka değil bu!”
-
Seusliyhi Sekar;
Onu Sakar’a (acı ve eziyet veren ateşe) maruz bırakacağım.
-
Ve ma edrake ma Sekar;
Sakar’ı sana bildiren nedir?
-
Lâ tubkıy ve lâ tezer;
(Sakar) hem aynı hâlde bırakmaz; hem de (kendi hâline) terk etmez!
-
Levvahatun lilbeşer;
(O) beşeri yakıp karartandır!
-
‘Aleyha tis’ate ‘aşer;
Onun üzerinde on dokuz vardır!
-
Ve ma ce’alna ashabennari illâ melaiketen, ve ma ce’alna ‘ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne ûtülKitabe ve yezdâdelleziyne amenû iymanen ve lâ yertabelleziyne ûtülKitabe velmu’minûne, ve liyekulelleziyne fiy kulûbihim meredun velkafirune mazâ eradAllâhu Bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa’u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya’lemu cunûde Rabbike illâ HU* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı’nı ancak (on dokuz) melâike (66.Tahriym: 6) kıldık (ins ve cin türü değil)... Onların sayısını da (sanki on dokuz sayısı önemliymiş gibi) kâfir (hakikati inkâr) olanlar için ancak bir fitne (sınav objesi) kıldık… Kendilerine kitap (Bilgi) verilenler yakînen bilsin (mecazların neye işaret ettiğini de görerek Hz. Rasûlullâh’ın vahyini tasdik etsinler) ve (Rasûlullâh’ın nübüvvet ve risâletine) iman edenler de iman (ilmî yakîn) bakımından imanları artsın; (böylece sağlam bilgiye ulaşan) kendilerine kitap (bilgi) verilmiş olanlar ve (tahkiki imana ulaşan) müminler de kuşkuya düşmesinler diye!.. Kalplerinde hastalık (şek - şüphe) bulunanlar (sağlıklı düşünme yetisi olmayanlar) ve kâfirler (perdeliler; hakikati ve hakikat bilgisini inkâr edenler) de: “Mesel (ibretlik misâl; temsil) itibarıyla Allâh bununla neyi murat etti?” desinler diye... İşte böylece Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğini hidâyet eder. Rabbinin ordularını sadece “HÛ” bilir! Bu (Sakar ve bu işaretler) beşer için ancak bir zikra (hatırlatma)dır.
-
Kellâ velKameri;
Hayır! Kasem ederim Ay’a,
-
Velleyli iz edbere;
Geri döndüğünde geceye,
-
Vessubhı izâ esfere;
Aydınlandığında sabaha.
-
İnneha leıhdelkuber;
Muhakkak ki o, elbette en büyüklerden biridir!
-
Neziyren lilbeşer;
Beşer için bir uyarıcıdır;
-
Limen şâe minküm en yetekaddeme ev yeteahhar;
Sizden ileri geçmeyi yahut geri kalmayı dileyen için (uyarıdır).
-
Küllü nefsin Bima kesebet rehiynetun;
Her nefs yaptığının getirisine mahkûmdur!
-
İlla ashâbelyemiyn;
Ashab-ı Yemîn hariç!
-
Fiy cennatin, yetesâelun;
Cennetlerdedirler... Sorarlar;
-
‘Anilmücrimiyne;
Mücrimlere:
-
Ma selekeküm fiy Sekar;
“Sizi Sakar’a (dev alevli kuşatan ateşe) sokan nedir?”
-
Kalu lem nekü minelmusalliyn;
Dediler ki: “Musallîn’den (bilfiil salâtı yaşayanlardan) değildik!”
-
Ve lem nekü nut’ımul miskiyn;
“Yoksulu doyurmazdık.”
-
Ve künna nehudu me’alhâidıyn;
“(Nefsanî zevklere) dalanlarla beraber dalardık!”
-
Ve künna nükezzibu Biyevmiddiyn;
“Din sürecini de (Sünnetulah’ı - yapılanların sonucunun kesinlikle yaşanacağı realitesini) reddederdik!”
-
Hattâ etânelyakıyn;
“Sonunda yakîn (hakikatle yüzleşmek) oluştu!”
-
Fema tenfe’uhüm şefa’atüşşafi’ıyn;
Artık onlara şefaat edicilerin şefaati fayda vermez.
-
Fema lehüm ‘anittezkireti mu’ridıyn;
Onlara ne oluyor ki, hatırlatıcıdan yüz çeviricidirler?
-
Keennehüm humurun müstenfiretun;
Onlar sanki ürküp kaçan yaban eşekleri gibidirler!
-
Ferret min kasveretin;
Aslandan ürküp kaçarcasına!
-
Bel yüriydü küllümriin minhüm en yu’ta suhufen muneşşereten;
Belki de her biri, kendisine (vahiy inip) açılmış sahifeler verilmesini diler!
-
Kellâ* bel lâ yehafunel’ahırete;
Hayır! Bilakis, sonsuz gelecek yaşamdan korkmuyorlar!
-
Kellâ innehû tezkiretun;
Hayır! Muhakkak ki o bir hatırlatmadır!
-
Femen şâe zekerehu;
Dileyen onu zikreder (hatırlayıp değerlendirir)!
-
Ve ma yezkûrune illâ en yeşâAllâh* HUve ehlütTakva ve ehlülMağfireh;
Allâh dilemedikçe onlar zikredemezler (hatırlayıp değerlendiremezler)... O, takvanın ehlidir (dilediğinde korunmayı izhar eder) ve mağfiretin ehlidir (dilediğinde mağfiretini oluşturur).