Kadir Gecesi
“Tenezzelül melâiketi ver ruh”...
“Melâike ve Ruh o gecede tenezzül eder”...
“Min küllî emrin Selâm”!..
“Bütün emr’lerden Selâm getirir.”
Her “Emr”, kişinin varlığını oluşturan melekî “nûrî” katmandır!.. Yani her birimin kendi içindeki, özündeki, Esmâ mertebesinin kuvveden fiile çıkma mahalli...
Bu Hakikat mertebesi, kişide yaşanmaya başlanınca, selâmet dediğimiz hâl, kişi için meydana gelmiş olur! Buna, “kendi özünü bulmak suretiyle kurtuluşa erme” de diyebiliriz.
Esasen bu, fıtratı yani programı elverirse, o kişide daima ortaya çıkma fırsatı arar, ne var ki şartlar uygun olmaz!..
Ama “Kadir” sürecinde uyanıksan, farkındaysan, belli bir idrak noktasındaysan, o takdirde bu hakikat sana açılır!.. Bunu kavrayabilirsen!..
01.24 Kadir gecesi hakkında Kurân’da bir sûre var “Kadr Sûresi”.
04:42 Bu gecede öyle bir an vardır ki o anda ki mevcut radyasyonu kullanabilen, değerlendirebilen kişi kendi özündeki hakka yönelip kendi özündeki hakkı bulur.
11:12 “Kadr gecesini (-n kadrini, şerefini, haşmetini) bilir misin?”
“Leyletül Kadr hayrun min elfi şehr”
“Kadr gecesi, bin aydan (seksen yıllık ömür) daha hayırlıdır!” (97.Kadr: 2-3)
Bin ay..?
17:57 “O gecede Ruh tenezzül eder...” diyor. “Tenezzül”, yukarıdan aşağı inen mekânsal bir olay değildir!.. “Tenezzül”, boyutsal bir geçiştir!.. Boyutsal bir geçiştir, derken neyi anlatmak istiyoruz?..
26:10 Meleklerde öyle sınıflar vardır ki, meleklerin içindeki bu sınıfların bir kısmı, “insana secde” emrini almamıştır!.. Buna karşın, “Âdem’e secde edin!..” şeklindeki Allâh’ın hükümlerine tâbi olan yeryüzü melekleri vardır; ki bunların hepsi de Âdem’e secde etmişlerdir.
33:00 Beynin sadece beş duyuyla çalıştığını öğrenmişiz ve her şeyi bundan ibaret sanıyoruz... Oysa beynin, bunun dışında sayısız algılama sistemleri var!.. Tıp, henüz bunu çözemedi... Çünkü tıp, beynin dalgasal faaliyetleri alanına giremedi!.. 2000’li yıllara girerken, insanlığın önündeki en büyük bilinmez, insan beynidir!..
Eğer batı dünyası, trilyonlarca doları, uzaya gitme yerine, beyini çözme yolunda kullanabilseydi, bugün insanlık hayal edemeyeceğiniz güçlere ve özelliklere kavuşmuştu.
43:00 “Madde” diye bir şey yoktur!.. Maddenin var kabulü, ancak beş duyunun algılamasına GÖRE söz konusudur. Beş duyu, bize maddenin varlığını gösteriyor. Gerçekte madde dediğin şey yani varlığın aslı, orijinali; elektromanyetik dalgalardan oluşmuş, kozmik ışınlardan oluşmuş bir yapı...
52:00 Senin beyninde, Allâh isimlerinin oluşturduğu özellikler, güçler mevcut!.. Ve sen, o ilâhî özellikleri, güçleri ortaya çıkartabilirsin...
Bunun için de gerekli olan, beynin kapasitesinin artması... Beynin kapasitesinin artması için de, beynin kullanılabilen alandaki biyoelektrik enerjinin, kullanılmayan alanlara kaydırılması gerekli... Bu da, beyinde yapılan belli kelime tekrarları ile yani “zikir” ile oluşur.
01:01:00 “Onların hepsi, kıyamet sürecinde O’na TEK olarak gelir.” (19.Meryem: 95)
Diyor, âyeti kerîmede... Burada önemli bir olaya işaret var!.. Zira bir “insan ruhu” vardır, bir de “insanlık ruhu” vardır!.. Bir de “Sistemin RUHU” vardır!..
01:10:00 “Tasarruf” olayı ne?.. “Tasarruf” dediğimiz şey, görevli velîlerin yapılar üzerinde onları diledikleri tarza yönlendirme özelliğidir. “Tasarruf” kelimesi ile kastedilen şey, genelde anlamı iyi bilinmediği için “nüfuz” ile karıştırılarak aynı şeymiş gibi anlaşılır... Nasıl ki, “Fetih” ve “Keşif” iki ayrı özellikse, “nüfuz” ve “tasarruf” diye de iki ayrı özellik vardır. Bütün velîlerde ortak olan özellik, “nüfuz”dur. Yani, “kişisel güç”!.. Beyin gücü veya ruh gücü dediğimiz olay!...
01:20:00 Allâh’ın “Adl” olması başka, senin anladığın adalet başka!.. “ADL”; hakkını vermektir!.. Kişi hangi programla hangi amaca yönelik yaratılmışsa, yapısının gereğini alır; ki bu da ona “âdil” davranılmasıdır!.. Allâh adaleti budur!.. Yoksa herkese eşit dağıtılan bir şey, anlamında değil!..
01:24:00 Bizim varlığımız, bu varlığın dışında oluşup da buraya gelmiş bir varlık değildir!.. Allâh’ın ilmî varlığı bünyesinde bir varlıktır. Dolayısıyla var oluşumuz, Allâh’ın İLMİ ile var olan bir varlıktır. Varlığımız, O’ndaki mânâların belli bir formül altındaki hamuru olduğu için, buna “terkip-bileşim” diyoruz!..
01:28:00 Bileşimi meydana getiren o mânâların, orijinal varlığa ait olması; sende mevcut olan bu terkibi meydana getiren mânâlarının orijinalinin de sende olmasını gerektirir, özü, cevheri itibarıyla... Holografik esasa dayalı bir biçimde! Zira, varoluş dıştan içe değil; içten dışadır!..