Sayfayı Yazdır

Kaza ve Kader - 1

“Kader” konusunu anlayabilmenin tek bir yolu vardır... O da ALLÂH’ın Vahdâniyetini, Tekliğini, Ahadiyetini ve Vâhidiyetini kavrayabilmekten geçer!

Şayet bir kişi, ALLÂH’ın “Vâhidiyet ve Ahadiyet”ini kavrayamamış ise; o kişinin “kader” konusunu idrak edebilmesine asla ve asla imkân yoktur!

Bunu da herkese anlatabilmek mümkün olmadığı için, “kader” konusunun derinliğine genellikle girilmemiş...

ALLÂH’ın “Vâhidiyet” ve “Ahadiyet”ini bugüne kadar çeşitli kitaplarımızda ve sohbetlerimizde genişliğine, derinliğine anlattığımız için; sanıyorum bu kitabımızda da artık “kader” konusunun detaylarına girmek gereği hâsıl oluyor.

“Kader” konusunu çözmede çeşitli yanılgılara düşülmesinin en başta gelen sebebi, her seviyeden insana hitap etmesi dolayısıyla, Kur’ân-ı Kerîm’deki “iki yönlü anlatım” tarzıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, “ALLÂH” isminin mânâsını tarif sadedinde iki usül, iki yol tatbik eder;

Birincisi, “ALLÂH” isminin işaret ettiği anlamın, insanın anlayışına göre tarifidir.

İkinci tarz “ALLÂH”ın anlatımı ise “ALLÂH’ın bizâtihi kendisini” tarif edişidir.

Bu iki yoldan “ALLÂH” tarifinin Kurân’da, herkesin anlayacağı bir ifadeyle yer almaması, “olayın bütünlüğünü idrak edemeyen” insanlarda çelişkileri meydana getirmiş ve bu çelişkilerin sonunda da olayı çözemeyenlere göre büyük bir kaos oluşmuştur!

Sohbet Metnini Görmek İçin Tıklayın

01:50  Âmentü’nün esaslarından biri olan “kadere iman”, gerçekte ancak “kader”in ne olduğunu bildikten sonra mümkündür... Aksi takdirde sadece “kader” ismine iman edilmiş olur!

Bilmediğiniz bir şeye “iman” etmek, ancak, o bilmediğiniz şeyin “ismine iman etmek” demek olur! Oysa önemli ve gerekli olan, o şeyin “ismine” değil “mânâsına iman” etmektir!

10:42 Kur’ân-ı Kerîm’de görülen; beşerî değer yargılarına, beşerî kabullere, beşerî vasıflara GÖRE yapılan tanımlamalar, insanın anlayışına izafetle yapılan, “yaklaştırıcı” tanımlamalardır!.. Bunlar hiçbir zaman, mutlak mânâda olduğu üzere, “ALLÂH”ı anlatmaz! Sadece, insanlardaki çeşitli tanrı, ilâh kabullerinin dayandığı özellikleri ortadan kaldırmak, silmek, yok etmek amacıyla kullanılan tanımlamalardır bunlar...

19:15  “ALLÂH”, “öncelik” veya “sonralık”, “devamlılık” veya “devamsızlık” gibi kavramlardan berîdir, münezzehtir! Çünkü, “O”, “ALLÂH”tır!.. Hadîs-î şerîf’te buyrulmaktadır ki;

“KÂN’ALLÂHU VELEM YEKÛN MEAHU ŞEY’A!”

“ALLÂH VARDIR VE O’NUNLA BERABER HİÇBİR ŞEY MEVCUT DEĞİLDİR!”

28:07 Bütün bu an’a kadar duyduğumuz, bildiğimiz, düşündüğümüz, hayal ettiğimiz her şey ve her kavram gerçekte, sadece ve sadece ALLÂH’ın ilminde mevcuttur. “ALLÂH’ın ilminde” mevcut olan bu mânâlar, ALLÂH’ın yaratmasıyla meydana gelmiştir.

33:00 Mikro veya makro planda var olan her birim, “O”nun ilmiyle, “O”nun ilminden, “O”nun varlığıyla meydana gelmiş olması sebebiyle de; o varlıklarda, “O” varlığının dışında bir şey asla mevcut değildir!

38:35  İnsanlık, sayısız tanrılara tapma dönemlerinden, tek tanrıya tapma dönemine kadar gelmiş ve nihayet Efendimiz (aleyhisselâm) ile tebliğ olunmuştur ki;

“TANRI YOKTUR SADECE ALLÂH VARDIR.”

İşte bu akış, bu seyir içinde, insanlara tek varedici idrak ettirilmek için bu hitap biçimine uygun bir surette, “ilâh”tan söz edilmiştir.

44:10 “ALLÂH”; “öncelik ve sonralık” gibi zaman kavramı olmaksızın; ilmiyle, ilminde mevcut olan sonsuz mânâları seyretmeyi dilemiş; “MÜRİYD” olması dolayısıyla, kendindeki sonsuz mânâları seyretmeyi “murat etmiş”; bu murat ediş ile birlikte, “Ol dediği şey, anında olur” âyetinde işaret edilen bir biçimde bu mânâların seyri başlamıştır.

51:30  ALLÂH’ın ilminde kendi mânâlarını seyretmesi, seyretmeyi hükmetmesi “Kaza”dır... Bu mânâların seyredilir hâle gelmesini düzenlemesi de mutlak mânâda “Kader”dir...

58:20  “Melikiyet” mertebesinin tenezzülü ile “Rubûbiyet” mertebesi oluşur.

“Rubûbiyet” mertebesi çeşitli Esmâ’nın, çeşitli terkipler-bileşimler şeklinde açığa çıkmasını sağlar. Bu Esmâ, çeşitli terkipler şeklinde ortaya çıktığı anda “abd” meydana gelir... “Rab” yani “ALLÂH isimleri”nin bir terkip -bileşim- hâli, bir birimin, bir isim ardındaki varlık hâlinde ortaya çıkışını sağlar. İşte bu ortaya çıkış “Rubûbiyet” mertebesinin hükmünün zâhir oluşudur.

01:06:15  Varlığın aslını, hakikatini, özünü bilmeyenler; hakikate ermemiş olanlar; yani her şeyi beş duyu sınırları içinde değerlendirme özelliği ile bezenmiş mübarek varlıklar; elbette kendilerinde belli bir bağımsız akıl, belli bir bağımsız irade, belli bir bağımsız kudret, belli bir bağımsız güç olduğunu düşünecekler ve bu düşünceleriyle o güzel ve mükemmel hayatlarını yaşayıp, bu dünyadan geçip gidecekler!!!

01:13:00  Gerçekte isteyen tek varlık, yani MÜRİYD ALLÂH’tır! İRADE sadece ALLÂH’ındır. Ve, O, murat ettiğini OL hükmüyle meydana getirir. İşte bu gerçeğe işaret sadedinde denir ki;

“Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan.”

01:17:20  Fiil, mânâdır; mânânın ta kendisidir! O “mânâ”, algılama aracına bağlı olarak “fiil” şeklinde değerlendirilir! Esas var olan mânâdır!.. Mânânın, fiil şeklinde algılanışı, algılama aracı dolayısıyladır!

01:21:00  Sanmayınız ki; bu bahsedilen âlemleri yaşadığınız zaman, şu içinde bulunulan âlem ortadan kalkar; hayır!.. Her boyut kendi algılayıcısıyla varlığını sürdürür ve;

“ALLÂH, ÂDEM’İ KENDİ SÛRETİ ÜZERE MEYDANA GETİRDİ, YARATTI…”

Anlamındaki Rasûlullâh uyarısı gereğince de, İnsan ismi altında, Zât boyutu, Sıfat, Esmâ boyutu ve Efâl boyutu mevcuttur. 

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sohbeti İndirebilirsiniz!