Mi'râc

Mi’râc nedir?..

“Mi’râc” diye bildiğimiz olay, Kur’ân, İsra Sûresi’nin ilk âyetinde anlatılır...

“Subhan ki, kulunu gece Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya isra (tayyı mekân) etti... O’na delillerimizi gösterelim diye... Hakikat şu; “HÛ”; Semi’dir, Basıyr’dir!” (17.İsra’: 1)

Bu “mi’râc” hadisesinin akabinde, o güne kadar iman ettiklerini söyleyen bazı kişiler, bu olayı hafsalaları almadığı için, reddedip dinden çıktılar!.. Hz. Ebu Bekir de “Sıddîk” lakabını “mi’râc” olayı vesilesiyle aldı!..

Ertesi sabah, “mi’râc” olayını Rasûlullâh (aleyhisselâm) çevresindekilere anlatmaya başladığı zaman, bunu duyanların bir kısmı, münafıklar, şüpheliler, koştular, Ebu Bekir’e...

− Yâ Eba Bekr!.. Bak, senin adamın diyor ki; bu gece Mescid-i Aksa’ya gitmiş, oradan da göklere çıkmış. Orada gördüklerini anlatıyor. Ne dersin sen bu işe?..

− O’nun ağzından böyle mi çıktı, böyle mi dedi?..

− Evet!.. Aynen dediğimiz gibi dedi...

− Eğer O dediyse doğrudur, kesinlikle hiç şüphe etmiyorum, kabul ediyorum...

Ve sözlerine şunu ilave etti :

− Siz bana ne şaşıyorsunuz!.. Hiçbir yere gitmediği hâlde, gökten geldiğini söylediği o emirlerin hepsine bu kadar zamandan beri inanıyorum da, buna niye inanmayayım..?

Ebu Bekir’in bu ifadesi Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a ulaşınca:

“O, Sıddîk’tır; tasdik edicidir!..” dedi.

Sohbet Metnini Görmek İçin Tıklayın

00:12 Mi'râc mevzuunu anlatan ayetleri Elmalılı Tefsiri diye bilinen “Hak dini Kur'ân dili” isimli eserin 3142. sayfasında başlayan mealle ve oradan okuyacağımız bir hadisle açmak istiyorum.

08:00 Rasûlullâh buyurdu ki :
− Beyt-ül Makdis’de, yani Kudüs’de Kutsal Câmi’de onlardan ayrıldıktan sonra, “Mi’râc” getirildi. Ben, ondan güzel bir şey görmedim ve o getirilen şey, Mi’râc o dur ki, ölümü tadan kişi, intizâr vaktinde gözlerini O’na diker.

14:30 Sonra, yedinci semâya geçtim. Orada İbrahim ile buluştum. Sırtını Beyt-i Mamûr’a dayamış, beni selâmladı. Ve, bana denildi ki:

− Senin mekânın ve ümmetinin mekânı burasıdır.

Ondan sonra, “Beyt-i Mamûr”a girdim, içinde namaz kıldım ki o “Beyt-i Mamûr”a her gün yetmiş bin melek girer, kıyamete kadar dönmezler. Bir daha geri gelmezler.

18:15 Efendimiz (aleyhisselâm)’ın Mekke’den Kudüs’e gittiği, “İsra” dediğimiz olayı gerçekleştiren araca, “Burak” tâbir edilir.

“Mi’râc” bizim bugünkü anlayışımıza göre, bir tür boyut değiştirme!.. Madde boyutundan dalgasal boyuta geçerek, o boyutun yaşamını seyretme...

Daha sonraki, “Allâh’ın huzuruna çıktı” diye tarif edilen olaydaki “Mi’râc” yani yükseltici de “Refref”...

Bunu böylece öğrendikten sonra, bugünkü anlayış içinde olayı nasıl değerlendirebileceğiz?..

23:25 Bir velîde mevcut olan tayyı mekân gücünün kat be kat üstünde bir güce sahip olan Rasûlullâh (aleyhisselâm), tayyı mekân yoluyla yani, bir velîdeki gibi, kendisindeki üstün ruhanî kuvveti kullanmak suretiyle değil de, bu seyahati neden “Burak”la yaptı?..

27:00 Berzâh âlemi denen âlem, yedi kat semâyı içine alan bir âlemdir!.. 7 kat semâ; Güneş sistemi içindeki yedi gezegenin yörüngeleridir. Kısacası Güneş sistemidir!..

28:30 Bir açıklamasında Rasûl-ü Ekrem şöyle diyor:

“Dünyanız ve yedi kat semâ, Kürsî’nin içinde çöle atılmış bir yüzük halkası kadardır. Kürsî de Arş’ın içinde gene çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir.”

Burada bahsedilen, “Kürsî” kelimesi ile ifade edilen saha-yapı, bizim Galaksi dediğimiz ve Samanyolu ismiyle tanımladığımız yapıdır; bizim tespitlerimize göre...

32:30 “Melek” dendiği zaman iki tür yapı anlayacağız...

Birinci tür yapı; evrende ve içinde bulunduğumuz sistemde var olan her şeyi meydana getiren, bugünkü tanımıyla, kuantsal kökenle açığa çıkan yapıdır. “Melk” kökünden gelen melek, kuvvet, enerji yapı anlamındadır.

35:25 Var olan; Dünya üzerinde ve evrende var olan her şeyin meleklerden meydana gelmesi demek, bu dalgasal yapı ve atomaltı boyutun, ışınlarından ve kuantsal enerjiden meydana gelmesi demektir.

40:15 Gözümüz, santimetrenin on binde dördü ile on binde yedisi arasındaki dalga boylarını algılayabilecek kapasite ile kayıtlıdır, sınırlıdır.

Kulağımız ise, 16 ile 16.000 hertz arasındaki dalgaları alabilme kapasitesiyle sınırlı ve kayıtlıdır!..

Bu ikisi arasında çeşitli mânâlar ihtiva eden, milyarlar ve milyarlarla dalga boyu var olmasına rağmen, biz bunlardan gâfil yaşıyoruz.

42:00 Din bize, 1400 sene öncesinden, Hz. Muhammed (aleyhisselâm) ile bir gerçeği şöyle haber veriyor...

“Sizin, hücresel yapılı bir bedene sahip olmanız gibi; ışınsal bedenli yapıyla meydana gelmiş cinlerin var olması gibi; bunun ötesinde, ışık kuantlarından, yani Nûr’dan var olmuş melekler de vardır!.. Ki evrende, bünyesinde bunları barındırmayan, bunların varlığından meydana gelmemiş hiçbir nesne yoktur!..”

45:00 “Mi’râc” hâdisesi, bedenle mi oldu, ruhen mi oldu? Anlaşılmamış ve geçmişin bilgileri ışığında çok tartışılmış bir konu...

49:30 Meleklerin kanatlarının olması, hem gerçektir, hem de işaret yollu bir açıklamadır!.. İşaret yollu açıklama olması şu yöndendir... İki kanatlı, üç kanatlı, dört kanatlı, beş yüz kanatlı, altı yüz kanatlı gibi ifadeler bu sayılara tekabül eden kuvvetleri ve özellikleridir. Yani, bazı meleklerin üç dört vazifesi vardır, bazılarının üç yüz dört yüz...

52:30 Esasen, evrende, üzerinde canlı şuurlu varlıklar olmayan hiçbir gezegen mevcut değildir!..
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bunu anlatan âyet:

“...Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz!..” (17.İsra’: 44) diyor... Niye anlamıyorsunuz?..

Çünkü siz, beş duyu ile kayıtlı beyninizin algılayabildiği kadarını anlarsınız, sınırlı şartlarda algılama durumundasınız!..

58:00 Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm) mirâc'tan dönerken, Cebrâil’i gördüğünü ifade ediyor... “Altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplamıştı” diyor. Altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplayan Cebrâil (aleyhisselâm), bu derece büyüklüğe sahip olmasına karşın; kendi varlığında, Cebrâil’in varlığını hissetmeyen melekler de mevcut!..

01:00:00 Sade insanın ruhu değil, tüm kütlelerin dahi ruhları vardır. Dünya’nın ruhu vardır, Güneş’in ruhu vardır, Merkür’ün, Venüs’ün, diğer planetlerin ruhları vardır.

Bunların ruhu olduğu gibi, bunların tümünü oluşturan Güneş Sistemi’nin de bir ruhu vardır. Boyut boyut!..

01:03:00 1400 senedir izah edilemeyen pek çok olay, son elli senenin getirdiği teknoloji ve bilimle, anlaşılır hâle gelmeye başladı. Kısacası, yaşadığımız çağın insanı değil; yaşadığımız çağın ötesindeki insan olmak mecburiyetindeyiz!.. Kendi geleceğimiz için!

01:07:00 Kişideki pozitif ve negatif yükün kaynağı, din terminolojisinde; kişinin günahları ve sevaplarını yazan “iki omuzundaki iki melek” diye tarif edilmiştir.

01:10:00 Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm) mirâc'ta, melekler âlemini seyrettikten sonra, müşahede ettikten sonra, akıl almaz yaşantılarını seyrettikten sonra, Rabbinin huzuruna çıktı. Rabbini gördü!..
Rabbini görme mevzusu, zamanına göre tartışılan bir konu!..

01:13:00 Hz. Rasûlullâh’ın Rabbini görmesinden murat, görmek istediği mânâlara uygun bir sûret ile Rabbinin Hz. Rasûlullâh’ın karşısında olması demektir.  Yoksa, Allâh’ın belli bir sûretle ortaya çıkan bir tanrı olması değil!.. Buradaki görüş, zâhir göz bebeği ile değil, beynin üst alıcı devrelerinin oluşturduğu özel bir algılama sistemiyledir...

01:19:40 Sizin “Ben” dediğiniz bu varlığın derinliklerinde, “Kozmik Bilinç”in tüm ilmi ve sırları mevcut!..
Fakat siz o varlığınızdaki Evrensel Şuur’dan habersiz olarak; kendinizi et-kemik, aynada gördüğünüz sûret sanarak bu dünyadan geçip gidiyorsunuz. Oysa, evreni meydana getiren o müthiş, muazzam güç sizin her zerrenizde, bütün özellikleri ile mevcut!..

01:24:25 Hz. Rasûlullâh bu müşahedesinin, mükalemesinin neticesinde, ümmetinin kurtuluş çaresi, vesilesi olmak üzere beş vakit namaz emrini aldı. O an’a kadar sabah ve yatsı namazı farz idi ve sadece sabahla yatsı namazı kılıyorlardı... Daha önce açıkladığım gibi namaz önce 50 vakit olarak önerildi, daha sonra da 5 vakte indirildi... Şimdi!.. Bugün bir kişi 5 vakit namaz kılamıyorsa, hiç namaz kılmasın mı?.. Bu anlayış, yanlış ve bâtıldır!..

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sohbeti İndirebilirsiniz!