-136-

Adam zeki, hayatı boyunca çalışmış, çabalamış, başarılı olmuş!.. Para yapmış, karı almış, evlat yapmış, torun torba sahibi olmuş!.. Yetmemiş bunlar... “Daha...”larına da el atmış!

Sonra gözünü dikmiş tanrısına!

Tanrıya nasıl ererim; ona nasıl sahip olabilirim”; fikrinde!

Satın alıp, tanrıya da ermek, ona da sahip olabilmek için, epey para ödemeye de hazır şeyh efendilere, hoca efendilere!

Zira, ilâhiyatçılar pazarlıyor ya tanrıyı!

Hile yapıyorlar kendilerince, “nasıl ucuza getiririz tanrıya da sahip olma işini”; diye tüccar tanrı talipleri!

“ALLÂH”da tüm varlıklarıyla fenâ bulmak, yani yok olmak, yerine; tanrıya da sahip olmak isteyen zeki insanlar bu yaptıklarının karşılığını alıyorlar elbette...

“Allâh” da onlara “mekr” yapıyor; ortaya koydukları bu fikir ve davranışları sonucunda!.. Dünyalıklarının bir kısmını bu yoldan ilâhiyatçılara kaptırtıp; karşılığında onları, elleri başlarında ortada dımdızlak bırakıveriyor! Onlar da hâlâ, paralarının 40’ta birini vererek tanrıyı, cenneti alabilecekleri sanısıyla ömür tüketiyorlar!

Dünyaları rezil, âhiretleri rezil!

“ALLÂH” için her şeyinden yüz çevirip; “O”na firar edenler ise, “O”nda yok oluyorlar!

 

-137- 

Gururu yaktı!

Tek’lik bilgisinin getirdiği gururu... Bilginin kurbanı oldu!

Yaşanmayan teklik bilgisinin getirdiği gurura tâbi oldu!

Aşık olamadı... Aşk yakıp kavurmadı... Hamdı; pişip yanamadı!

Şeyhi de yoktu ki, teslim olsun da o kurtarsın!

Egosu ağır bastı; aşkı yaşayamadı... Beğendi, ama çok!.. Ne var ki sevemedi... Sevdiğinde yok olamadı... Fenâ bulamadı!

“Tevhid” ilmini öğrendi... “Yok”luğu yaşayamadığı için, “aşk”la yanıp her şeyinden geçemediği için, mülhimede kalakaldı! “O”nun tekliğine, şehâdet edebildi sadece!..

Kâh emmâreye düştü, kâh levvâmede gezindi, kâh mülhimeye çıktı; fasit daire mekânı oldu!

Tevhidi, hayalinde yaşadı!.. Hayalinde, tek oldu! Avundu! Bazen, hayalindeki teklikten öteye geçemediğini fark edip, levvâmeye döndü... Bazen de tevhid bilgisi ağır bastı, gene mülhimeye çıkardı!

Gençliğine geldi, “sözler canlıdır”, gerçeğini göremedi; dilinden, ağzından çıkanla kaderinin nasıl yönlendiğini, anlayamadı!

Bende sevgi yoktur”, sözü pahalıya patladı; “aşk” ateşi yakmadığı için tüm varlığını; teklik hayalinin dalgaları arasında, bir o yana bir bu yana geçti ömrü! Takipçileri de “tevhidin dedikodusu”ndan daha öteye gidemediler elbette!

“Aşk” yaşanmadan; “aşk” uğruna tüm varlık feda edilmeden, “vahdet” yaşantısı kesinlikle açığa çıkmaz!

TEVHİD BİLGİSİ, ASLA “VAHDETİ YAŞAMAK” DEĞİLDİR! 

 

-138- 

Sevgi nedir bilir misin?

Sen sevebilir misin?

Meşale gibi yanabilir misin?

Mum gibi yanıp, çevreyi karınca kararınca aydınlatırken, için için eriyip tükenebilir misin?

Sen, “Allâh”ı sevip, “Allâh”a ermek için, her şeyinden geçebilir misin?

Beğeniyle sevgiyi ayırt edecek kadar akıllıca, sevebilir misin?

Sevgi akılla olmaz derler... Aptal sevemez; kimi neyi sevdiğini bilemez; değersizden vazgeçemez; sevgiyi dolu dolu yaşayamaz ki!

Sevmek için bile akıl gerektir!.. Zekâ değil!

Zeki, taktımı bir kere, beğenir ve sahip olmaya çalışır budalaca!.. Parayla, yüzük bilezikle; ev eşya arabayla; tâ ki beğendiğini elde ede!.. İster ki, 40’ta birle tanrısını bile ele geçire!!!

Zeki, beğendiğini elde etmek için ne gerekiyorsa verir, ona verdiği değere göre! Çıkarlarına ters düştüğünde, beğendiğini eleştirir; yerden yere vurur!

Az değerliyse, ya da beğendiği budala, çok değerli değilse, cüzdanını verir; daha değerliyse, çevresindekileri, yakınlarını, kariyerini feda etmeyi göze alır... Çünkü hırs ve kendini ispat söz konusudur burada.

Kargalar bile güler zekânın yaptıklarına ağacın tepesinden!

Öylesine değerlendirir, sever ki akıllı “Allâh”ı; kimseyi incitmez, düzenini bozmaz dışından; ama erir mum gibi, yanıp o sevgiyle içinden!

Akıllı, karşılıksız sever “Allâh”ı; her hâlinden her şeyinden razıdır; yaşamdan ve geleceğinden hiçbir şey beklemez!.. İnsanlarla kavga etmez; zira bilir onlardakini!..

“Allâh”ı seven, karşılıksız sever; her yerde her sûrette, hiç kayıtlamaksızın! Yarın için de, ne dünyalık ne âhiretlik hiçbir beklentisi olmaz!

Sevmeden yanmazsın!

Yanmadan erimezsin!

Pişmezsin!

Ham gidersin ham! Mekânın cennet olur!

 

-139- 

Zekâ, aklın hizmetinde değilse, kişinin cehennem taşıtıdır!.. Hızıyla, yakış kuvveti doğru orantılıdır!

Akıl yeterli değilse, zekâ hüsranın hammaddesi olur!

Çoğunlukta zekâ vardır, pek az insanda akıl!

İçgüdü ve dürtülerine hizmet veren zekân ile gittiğin yeri kavrayamayacak kadar yetersizsen, yanmaktan seni kimse kurtaramayacak, demektir!

Zekâsına güvenerek tasavvufa giren, hüsranla çıkar!

Dünyalık şeylere zekânla ulaşabilirsin belki, ama “Allâh”a asla!

Zekâ, egona dönük çalışır; akıl ise hakikatinin hizmetinde olur!

Zekânla kavuştuğun pek çok şeyi gene zekân ve hırsın, dürtülerin doğrultusundaki davranışların yüzünden çok kısa sürede yitirebilirsin!

Kayıplarının nedenini araştıracak kadar aklın varsa geçmişine dön!

Geçmişinin muhasebesini yaptığında, hâlâ karşındakileri suçlayabiliyorsan, tedavi kapın el an kapalı demektir! 

 

 -140-

Yanlış yol!..

Bedeninden çıkarak göklere yükselmek, her şeyi havadan seyretmek ve yükselmek ha yükselmek özüne kavuşmak için! Zira, ruh da senin gelecekteki ikinci bedenindir. Ve içinde bulunduğu boyutta aynen bu fizik beden gibi algılanır. Onunla da afâka dönük yaşanır!

Doğru yol!..

Kendini, beden veya ruh olarak düşünmekten arınıp, varlığın özündeki bilinç olarak hissetmeye çalışmak...

Yani, dışa, afâka, uzaya, göğe yükselmek değil; derûnuna, bilinç boyutunun enginliğine, şuurdaki teklik noktasına inmeye çalışmak düşünü yollu... Kendini yalnızca bir bilinç olarak hissetmeye çalışmak... “Ben”siz olarak!..

Başarabilmenin alâmeti, her şeyi yerli yerinde görüp, her şeyden razı olmak... Tüm oluşları, TEK’in öyle olmasını dilediği için olmuş olarak hissedebilmek!.. 

30 / 33

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!