Ruh Nedir?..

Bu kitabı yazdıktan sonra pek çok cahil kişi, kulaktan dolma ilkel bilgilere dayanarak bize sordu...

“Kurân’da Allâh Rasûlü’ne dahi bu konuda bilgi verilmediği yazılı olduğu hâlde, siz nasıl olur da RUH hakkında açıklamalarda bulunursunuz..?”

Evet, önce bu sualin cevabını vererek açıklamalarımıza başlayalım...

Üç yahudi bilgini kendi aralarında, Hz. Muhammed’e üç sual sormak üzere karar alırlar ve derler ki;

“Şayet gerçekten Allâh Rasûlü ise, bu üç soruya birden cevap vermeyecektir; zira daha evvel de hiçbir Rasûl bu konuda açıklama yapmamıştır. Ama cevap verirse, biliriz ki şarlatandır...”

İşte böyle düşünüp, anlaşarak huzuru Rasûlullâh’a gelip birinci sorularını sorarlar:

− RUH nedir?..

Hz. Rasûlullâh, ilâhî inayet ile onların niyetini bildiği için, suale cevap vermez ve cevabı erteleyerek, yahudi bilginlerine:

− Yarın gelin, inşâAllâh cevap veririm, der...

Ertesi gün geldiklerinde de onlara, şu âyeti okur; der ki:

“Yes’eluneke anir RUH... Kul er RUH’u min emri Rabbiy ve ma utiytüm minel ilmi illâ kaliyla...”

Burada vurgulanan gerçeği dilimize şöyle çevirebiliriz:

“(Yahudiler) SANA RUH’TAN SORUYORLAR... DE Kİ: ‘RUH, RABBİMİN HÜKMÜNDENDİR. İLİMDEN SİZE PEK AZ VERİLMİŞTİR (bu soruyu soran Yahudilere cevaptır bu)!’” (17.İsra’: 85)

Şayet biraz izan sahibi isek, görürüz ki, bu âyetin muhatabı, âlimler, ârifler, velîler, Nebiler değil; maddeyi ve maddeciliği esas alan görüşün sahibi YAHUDİLERDİR!..

Yani, Yahudilere denmektedir ki:

“Her şeyi maddeden ibaret sanıp, göremediğini inkâr eden; üstelik doğrusunu açıkladığı takdirde Rasûllüğünü reddetmeye karar verdiğiniz; tefekkürü, beş DUYUSUNDAN ileri geçemeyen siz Yahudilerin RUH hakkında ilmi yoktur!..

Siz ancak elinizdeki kadarıyla kalmaya mahkûmsunuz... Çünkü madde ötesini değerlendirmekten âcizsiniz...

Zaten bu yüzden, gerçek âlemin ölüm ötesi Ruhlar âlemi olduğunu açıklayan Hz. İSA’yı da inkâr ettiniz, kabullenemediniz... Öyle ise nasıl olur da RUH hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz ki!”

Her nesnenin yapısındaki “bilinç”, onun özünü oluşturan aslı ve orijini olan “Ruh”ta mevcut olan “bilinç”ten ileri gelmektedir...

Nitekim, aynı görüşü paylaştığımız değerli İslâm âlimi ve velîsi İmam Gazâli dahi “İhya-u Ulûmid’din” isimli kitabının 1’inci cilt “Rub’ul ibâdat” bölümünde şöyle demektedir:

Yoksa sanma ki, Hz. Rasûlullâh Efendimiz (sallâllâhu aleyhi vesellem) RUH’un hakikatini bilmiyordu!.. Zira, RUHUNU bilmeyen kendini bilmemiş olur!.. Kendini bilmeyen ise nasıl Rabbini bilebilir?.. RUHUN hakikatini Nebi ve Rasûller bildiği gibi; bazı velîler ve âlimlerin bilmesi dahi uzak değildir!..

Evet söz İmam Gazâli’den açılmışken O’nun RUH konusunda çok değerli açıklamalarının yer aldığı iki eserinden söz etmeden geçmeyelim...

Önce birinci eserinin sadece adını verelim, arzu edenler bu kitabı temin edip okuyabilirler...

“Mişkâtül Envâr” (Nurlar Feneri) isimli eseri Bedir yayınevi tarafından yayınlanmış küçük bir kitapçık olup; “RUH’un hakikati, Allâh’ın Tekliği ve varlıkta ALLÂH dışında bir şey olmadığı” yolundaki İmam Gazâli’nin görüşlerini ihtiva etmektedir... Konuyla ilgilenenlere bu eseri bulup okumalarını tavsiye ederim.

İmam Gazâli’nin “Kitab-ı maznun-bih alâ gayrı ehlihi” isimli kitabından “ruh” ile ilgili bazı görüşlerinden bahsetmeden önce; Gavsı Â’zâm Abdulkâdir Geylânî’nin “Kaside-i Ayniyye”sindeki şu açıklamasına dikkatlerimizi yöneltelim:

O’na RUH üfledim” buyurulması kinayedir!.. Ey münakaşacı kişi, RUH O’nun aynı değil midir?..

Lâkin Hakk’ı hulûlden tenzih et!..

Zira, O’nun gayrısı yoktur!.. Ve her şey O’nun tekliğine dönüktür!.. Ey çoklukta olan mevlâ!.. Ey eşyanın hâliki!.. Zâtın, her şeyi meydana getiren orijindir!..

Gavsı Â’zâm Abdulkâdir Geylânî’nin gerek “Kaside-i Ayniyye”sindeki bu satırlarında; ve gerekse de “Risâle-i Gavsiye”sindeki açıklamalarında (daha geniş olarak incelemek isteyenler aynı isimli kitabımızdan konuyu araştırıp bilgilenebilirler) görülmektedir ki, “RUH” hakkında geçmişte çok önemli açıklamalar yapılmıştır.

Şimdi burada sözü daha fazla uzatmadan önce Gazâli’nin bazı açıklamalarına geçelim, sonra da “RUH” hakkındaki kişisel düşüncelerimizi açıklayalım...

Gazâli rahmetullâhu aleyh şöyle diyor...

Kavli ilâhîdeki tesviye (15-29) ve RUHUN ne olduğunu bana sordular...

Cevap verdim ki, tesviye, RUH’u kabul eden mahalde fiilden ibarettir. Bu mahalde Âdem hakkında evlat ve ahfadı tasfiye ve tadil şartıyla meniden ibarettir.

Nefh ise, nutfede ruhun nûrunu iştigaline bâ’s olan şeydir...

İşte bunun gibi nutfede de bu özellik hâsıl olursa, hâlik RUH’ta hiçbir değişme meydana gelmeyerek, O’ndan nutfede RUH ihdas olunur...

Burada son derece hassas ve kesin bir şekilde dikkat etmemiz gereken konu şudur:

Nutfede esas ve itidal vuku bulmazdan evvel, insan “RUH”unun henüz yaratılmamış olmasıdır.

Gazâli, “RUH” hakkında şöyle devam etmektedir:

RUH cisim dahi değildir... Suyun kaba girmesi gibi bedene dışarıdan girmiş değildir! Cisim bölünebilir. RUH ise cisim olmadığı gibi bölünebilir bir şey de değildir. Eğer ruh bölünebilseydi, onun bir parçasının bir şeyi bilip diğerinin bilmemesi mümkündü... Tek yerde iki zıddın olması çelişik bir fikirdir.

Cüz kelimesi ruh için uygun değildir. Çünkü, cüz küll’e izafet demek olup, bu hususta ise ne küll ne de cüz vardır. Ruh bölünmez bir yapıdır. Ve yer de tutmaz.

Ve kadim değil hadistir anlamına olarak RUH mahlûktur, denilir. İnsan RUHLARI nutfede zuhuruyla hadis olmuştur...

Gazâli’nin bu ve daha başka, bu konudaki izahlarından sonra ortaya çıkardığı sonuçları ise şöyle sıralamak mümkündür:

a) Ruh aslında gayrı mahlûk, bâkî, kendiliğinden kaîm ve TEK’tir!..

b) Cesetlere taalluk olmadığı zaman RUH tek cevherdir... Yani, O’nda çokluk, ayrılık yoktur!.. Diğer bir deyimle, falanın veya filanın ruhu değil, genel TEK RUH’tur!..

c) Cesetlere taalluku hâlinde birtakım çeşitli vasıflar kazanır ve bu vasıflarla cesetten ayrıldıktan sonra da bâkî kalır.

Bu vasıfların aykırılığı sebebiyle ruhta da bir hususiyet, bir özellik peyda olarak, falan veya filanın ruhu böylece taalluktan önce TEK iken, çoğalmış olur...

“RUH” hakkındaki İmam-ı Gazâli’nin bu görüşlerini daha detaylı olarak Çağrı yayınları arasında çıkmış olan Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin yazmış olduğu “Allâh’ı inkâr etmek mümkün mü?” isimli kitabında bulabilirsiniz!..

“RUH” konusunda önemli açıklamalar yapmış olan bir diğer hakikat ehli, ehlullâh da AbdülKerîm Ciylî hazretleridir.

“İNSAN-I KÂMİL” isimli kitabında, “Ruh adlı melek” bölümünde tasavvuftaki adıyla “Ruh-u Â’zâm” olan bu tek orijin ve asıl “Ruh”tan söz eden AbdülKerîm Ciylî, ayrıca “Ruhülkuds” bölümünde de çok detaylı bilgileri bize sunmaktadır. İsteyenler “Ruh” hakkında büyük çoğunluğu mecazî olan bu bilgileri adı geçen eserlerde tetkik edebilirler...

Şimdi biz gelelim günümüz anlayışı ile “RUH”un ne olduğu hakkındaki bildiklerimizi sıralamaya...

“RUH” ismiyle işaret edilen varlık, orijinal yapısı itibarıyla TEK’tir ve akla gelen her şeyin orijini ve aslıdır...

Bildiğiniz ve düşündüğünüz ve düşünemediğiniz her şey “RUH”tan meydana gelmiştir.

Her şeyin “RUH”tan meydana gelmesinin misalini sanırım şöyle verebiliriz:

“Madde” adını verdiğimiz her şey atomlardan meydana gelmiştir... Ne isimle, hangi özelliğiyle işaret edersek edelim, o şey gerçekte, atomlardan oluşmuştur... Atomların özüne, derinliğine inersek, en alt boyutta karşımıza çıkan şey enerjidir...

Enerji, bu boyuttaki yapısı itibarıyla bölünmez, parçalanmaz, sonsuz-sınırsız güçtür; çünkü varlığını Allâh’ın kudreti oluşturmaktadır!..

Allâh’ın Zât’ına göre sonradan yaratılmış olabileceğinden söz edilen enerjinin geçtiğimiz asırlardaki adı “RUH”tur!..

Ve bu “Ruh”, Allâh’ın “Kudret” sıfatının zuhuru oluşunun yanı sıra; “Akl-ı Evvel” ismiyle işaret edilen “Evrensel Şuur” ya da bir başka tanımlama ile “Kozmik Bilinç”tir!..

Her nesnenin yapısındaki “bilinç”, onun özünü oluşturan aslı ve orijini olan “Ruh”ta mevcut olan “bilinç”ten ileri gelmektedir... Ancak onda ortaya çıkan bilinç, ortaya çıktığı mahalin kabiliyet ve istidadı nispetinde olmaktadır.

“Ruh”, boyut boyut yoğunlaşarak, kabul edilen bir biçimde, değişik varlıklar sûretinde algılayıcılarca değerlendirilmekte; ve böylece de çokluk görüntüsü vermektedir!..

Esasen, AbdülKerîm el Ciylî’nin de bahsettiği gibi, “Ruh” bir “melek”tir.. Öyle bir “melek” ki, varlık âleminde, hangi isimle anılan, hangi varlık olursa olsun, her şey, hep bu “melek”ten oluşmuştur!.. Her şeyin aslı, orijinidir!.. Ve dahi bütün meleklerin ve varlıkların aslı O’dur!..

Buzdan meydana gelmiş sayısız nesneleri düşünün... Buzdan yapılmış insan, hayvan, eşya ve her şey!.. Bunlar her ne kadar ayrı ayrı varlıklar ise de, gerçekte hepsinin aslı, aynı tek şeydir... “SU”dur!.. “GAZ”dır; (H2O)!.. Hepsinin orijini atomlardır gibi...

 

AHMED HULÛSİ

1972

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Yazıyı İndirebilirsiniz!