24. Cüz
Zümer: 32-75, Mu’min Sûresi ve Fussilet: 1-46 âyetlerinden meydana gelir...
Zümer Sûresi âyetleri:
Allâh, kuluna (abdeHU) kafidir (36)... Ölümü tadanların Berzah-kabir (mezar) ilişkisi, uyuyanların bilinç-beden (yattığı yer) ilşkisi gibidir (42)... Ölüm-kıyametle Allâh’tan hiç ummadıkları şey insanların karşısına çıkar (47)... Rahmetullah’tan umut kesilmez (53)... Allâh’ı tanıma’da yetersiz kalanın hasreti (56)... Şirk koşanın bütün amelleri boşa gider (65)... Sura nefholunduğunda iki zümre ve kabir sorgulamasının dayandığı esas (68-70)... Cehennem ve cennet’e sevkedilenler (71-74)...
Mu’min Sûresi:
Hz. Rasûlullâh a.s.ın “Benden önce hiçbir Nebi OKUmadı (yani vahyolunmadı)” dediği, yedi “Ha-Miiim”ler’den ilkidir...
“Yeryüzünde, iman etmeleri için yaratılan; her nesilde imanla görevlendirilmiş bir halkın bulunması” ilahi bir sünnet olması dolayısıyla, Firavunun Âli’nden mümin bir adam’ın, muhteşem iman(?)lılık örneğinin bahsedilmesi dolayısıyla bu sûreye “Mu’min” denilmiştir? (28-45)...
Hamele-i Arş ve havlindeki melaikenin tesbihi, imanı, istiğfarı ve duası (7-9)... İki öldürme ve iki diriltme (11)... Firavun’un, Hz. Musa’yı “Din’i değiştirme” ile suçlaması (23-27)... Al’u Firavun’un azabı ve kabir azabı delili (46)... Semavat ve arz’ın “halk”edilmesi, insanların “halk”edilmesinden daha büyük bir şeydir (57)... Rabb, duaya icabet eder (60)... Allâh’a Tekliği ile imana daveti inkarla karşılayanların, ikilik ile davete iman ile cevap vermesi; ilahi hışım-azap-ölümle karşılaştıklarında ise bunun tam aksine yönelip iddia etmeleri ve bu durumda ilahi sünnet (12, 84-85)...
Fussılet Sûresi:
Arabi Kur’ân, bilen (ilim sahibi) bir kavim için âyetlerinin tafsili, Rahman-Rahıym’in rahmetidir (1-3)... Hz. Rasûlullâh a.s.ın “Ben de sizin gibi bir beşerim” demesi ile biz beşerin “O da bizim gibi bir beşer” demesi arasında büyük fark vardır (bu fark’tan dolayı kimimiz mümin iken kimimiz müşrik-kafir olur) (6-8)... Arz’ın yaratıldığı iki gün ile yedi semavat’ın hükmedildiği iki gün (9-12)... Herşey konuşur (21)... Rabbimiz olan “Allâh” ismiyle işaret edilen hakkındaki zannımız bizi uçuruma yuvarlamasın (22-24)... “Rabbim Allâh”, deyip bunda müstakıym olanlara melekler tenezzül eder hem dünyada ve ahirette (30-32)... En güzel sözü söyleyen (34)... Aziyz Kitab olan Kurân’ı ne önceki bilgilerden ve ne de sonraki bilgilerden iptal edecek yoktur; batıl-boş görüş O’na ulaşamaz (41-42)...
Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...
Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...
Nitekim Kur’ân şöyle der:
Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).
91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).
Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da...
Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...
Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...
1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz. Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...
2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...
Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...
Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...
Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...