-
Yaşadığın hiçbir olayın dünyanda yerleşmesine müsaade etme! Zira ne bir daha o olaya geri dönebileceksin ve ne de o kişilerle beraber olacaksın bu dünyadan ayrılınca! Tıpkı uykudan uyandığında, rüyandakiler gibi. Seyret geç!
-
Bir süre sonra varlığını, elinde olduğunu fark etmediğin şeyler uğruna, hayatının en güzel anlarını nasıl boşa harcadığını düşünebilir misin? Elde etmek için ne kavgalar, sıkıntılar yaşadın oysa! Hiçbir şeyi dert etme; olursa olur, olmuyorsa koyver gitsin! Beynini harcama!
-
“ALLÂH’IN RAHMETİNDEN UMUDUNUZU KESMEYİN” diyor Kur’ân. Ne demek bu sizce? Ötendeki TANRINDAN umut kesme demek mi? Yoksa varlığının HAKİKATİ olan ALLÂH RAHMENİYETİNDEKİ POTANSİYELİN DEVREYE GİRİP, ‘Şansım yardımcı oldu’ diye nitelediğin derûni potansiyelin açığa çıkması mı?
-
“I BELEIVE IN GOD - Ben ÖTEMDEKİ TANRIYA inanıyorum.” “I BELEIVE IN ALLÂH - Ben VARLIĞIMI OLUŞTURANIN ALLÂH KUVVELERİ olduğuna inanıyorum.” Hangisine inanıyorsunuz düşünün!
-
Hayatım boyunca pek çok halusinasyonla yaşayan insan tanıdım, duydum. Günlük yaşamda peygamberle, sahabeyle, evliyâ ile görüştüklerini anlatan insanlar... Bunların hepsi de, beyinlerindeki dünyalarında bilgi tabanlarına göre yaratılmış vizyonlardır. Kimi kendini MEHDİ sanır, kimi GAVS, KUTUP, kimi de RASUL! Öylesine bu duruma inanırlar ki, çevrelerindekileri de buna inandırırlar. Zaten buna inanmaya hazır, bilgisiz, tutunacak dal arayan insan çoktur. Sağlıklı beyinler HADDİNİ BİLİR, bu gibi şeyleri hayal bile etmezler. TASAVVUF, içselliğinde HAKİKATİNE ERMEK içindir; DIŞSALLIKTA senaryolar yaşamak için değil! ALLÂH EHLİ indînde dünya ve içindekilerin sivrisinek kadar değeri yoktur. Onlar SEYİRDEDİR! DIŞSALLIKTAN ALLÂH’A EREMEZSİNİZ! İÇİNİZE DÖNÜN! Rabbiniz derûnunuzdadır!
-
Beşyüz, bin, bindörtyüz sene öncenin yaşam anlayış ve şartlarına göre METAFORLARLA anlatılmış sistem gerçeklerine göre tasavvurlarla yaşayanlara dünyaları mübarek olsun! Dinin ve tasavvufun her anlatımının bugün bilimle izahı var gerçekçi biçimde. Sorgulayın!
-
DİN, İMAN EDİLESİ KONULAR İÇİN BİLDİRİLMİŞTİR. Ne yazık ki, yıllardır DİN diye insanlara şekille, oturup kalkmakla, kıyafetle, günlük yaşamla ilgili konular öne çıkarılmakta; İMAN ESASLARI hiç anlatılmamaktadır. DİN, ALLÂH’A, O’nun SENİ OLUŞTURAN ESMÂ ÖZELLİKLERİNE İMAN İÇİNDİR. “Hiç kimse yaptıklarıyla cennete giremez!” “Sen de mi ya Rasûlullâh?” “Evet ben dahi! Ne var ki Allâh Rahmeti beni kuşatmış.” Sahih hadis. Cenneti yaşamanın TEK YOLU, Kurân’ın açıkladığı ALLÂH ismiyle işaret edilene İMANDIR! Kurân’ın tanımladığı Allâh’a imanı olmayan cenneti yaşamaz.
-
Hiç aklınızı kullanmaz mısınız? Sorgulamaz mısınız? Düşünemiyor musunuz? ARININ VAHİY ALDIĞI belirtiliyor NAHL sûresinde. Vahiy göğün on milyon ışık yılı ötesinden mi geliyor? Vahiy almış olanlar nerelerinden alıyor vahyi? Dışarıdan mı? DÜŞÜNÜN!
-
İnsanlar yüzyıllardır şeker yerine tuzla yapılmış AŞURE yemeye şartlandırılmış! Şimdi ne kadar desen ki aşure tuzla yapılmaz şekerle yapılır, akılları almıyor, genlerine yerleşmiş ‘tuzlu aşure şekerli olamaz’ bilgisini değiştiremiyorsun! Ne söylesen boş! Bunun gibi, insanların beynine yerleşmiş ŞİRK ANLAYIŞI da Allâh’a iman diye beyinlere kazınmış! Yusuf sûresi 106. âyetini düşünüp, inançlarını sorgulamıyorlar! Biz gerçekten Kurân’ın açıkladığı ismi Allâh olana mı yoksa hayalimizde canlandırdığımız TANRIMIZA mı inanıyoruz, diye! Kendini tasavvuf ehli kabullenenler bile, vahdetten, TEKlikten söz ederken ŞİRK içinde olduklarını fark edemiyorlar! O ve ben! Bende O! Hep Kendisi! Beyinde O var! Esmâsı bende! vb… Sonsuz sınırsız Tek, KENDİNDEN GAYRI HİÇBİR ŞEY OLMAYAN TEK, yanısıra “ben”, beyin olabilir mi?
-
Ad koymasalardı nasıl ayırt edecektiniz günleri ayları? Ya da başka adlar koysalardı? Bir akıllı çıkar kuralları koyar, adları koyar, geri kalanlar da sorgulamadan rölatif, gerçekliği olmayan şeyleri kabul edip o kabullerle yaşar. Kayıtlanma göresel hükümlerle!
-
60 yıldır tek yoğunluğum, İslâm Dini ve dinin temelindeki realite nedir konusunu en son bilimsel bulgular, beyin ve teori fizik düşünceler ışığında değerlendirmeye çalışan bir insanım. Tespitim odur ki, dünya ve âhiret yaşamında insanı kurtaracak tek şey ALLÂH’A İMANDIR! İsmi ALLÂH olanın ne olduğunu sorgulayıp anlamamış olan herkes bir şekilde dünya yaşamında da yanar, âhiretinde de yanar! Sizi yakan her olayın arkasında imanın devreye girmeyişi yatar. TANRINIZ, size hükmeden ötenizdekidir ki, böyle biri yoktur! ALLÂH İSE TÜM VARLIĞIN ORİJİNİ. Durum bu olunca, tüm boyutlarıyla beyninizin, şuurunuzun varlığındaki ALLÂH adıyla işaret edilene (göremediğiniz için) İMAN EDİP, anlayıp hissetmek, sizi kurtaracak tek şeydir. Kimse sizi cehennemden çıkaramaz, cenneti yaşatamaz! BİLGİLENİN!
-
ÇOK ÖNEMLİ BİR REALİTEYE İŞARET ETMEK İSTİYORUM: Rasûl a.s.’ın duası “bana eşyanın (her şeyin) HAKİKATİNİ göster” idi. Bu doğrultuda bizde de açığa çıktığı kadarıyla her şeyin hakikatinin 2D BİLGİ olduğunu, dinde bunun Allâh adıyla işaret edilenin İLİM vasfı olduğunu yazmıştık. Evren içre evrenlerin sonsuz varlığının datadan oluşmuş bilgi programları olduğunu, bu programların sayısız algı boyutları yaratarak, algılayana göre varlıklar algısının oluştuğunu, bu zincirleme sistemin sonucunun en ucunda da İNSANın var olduğunu anlatmıştık. Bilgi dalgalarının nasıl görüntüye dönüşerek beyin adı altında hologram (hayal) dünyalarımızı oluşturduğunu ve tüm yaşamımızın anlık rüyalardan meydana geldiğini de açıklamıştık. Kısaca tüm yaşantılar bireysellik algısı içindeki rüyalar/hayallerdir, demiştik. İşte sorular buradan! Önce fark edelim ki! SÜNNETULLAH denilmiş olan evrensel sistem içindeyiz ve bu sistem yanısıra bir TANRI kavramına yer yoktur! Her birim, her an kendisinden açığa çıkanın sonucunu bir sonraki anda yaşar. Doğada acıma yoktur; SÜNNETULLAH’ın bir parçasıdır doğa kanunları. Yaşam her ne kadar beyindeki bilgiye göre oluşan rüya/hologram olsa da unutmayın ki içindeyken acı da hissedersiniz, kâbuslar da yaşarsınız. Bu ebeden böyledir! Bu alanda değişim, yalnızca beyne farklı ilim girişi iledir. Bu yüzden “beşikten kabire ilim öğrenin” denmiştir. Beyninize Kurân’ın ve Rasûlün bildirdiği HAKİKAT ilmini yerleştirip MÜRİYD ismi özelliğiyle iradenizi bu doğrultuda kullanarak yaşamınıza yön verirseniz, sonucu yanmamak ve cennet yaşamı olarak açığa çıkar. Tüm yaşayacaklarınız, içinde bulunduğunuz şartlara göre, SİZDEN SİZEDİR!
-
HALİFE olarak tanımlanan insan beynine bir de bu gözle bakalım mı? Data/bilgi beyinde nasıl hologram dünyasını oluşturuyor insanın?
-
Bu yılki hac, haccı ekber olarak tanımlanır Arafat günü cuma gününe isabet ettiği için TR’den giden 37 bin kişinin TÜM geçmiş günahları silindi ve anadan doğduğu gibi sıfırlanarak dönecekler oradan; Rasûlullâh a.s.’a göre Tanrı olmadığına göre, nasıl oluyor bu? Sorgulayan düşünen?
-
“Kurban” bayramı olmaz! Yanlış bir kabuldür bu. Yaşadığımız “HAC BAYRAMI”dır. Hacca gidenlerin geçmiş günahlarının sıfırlanması bayramıdır inananlara göre. Nasıl oluyor bu? Allâh esmâsının açığa çıkış sistematiğine SÜNNETULLAH denmiştir. Doğa kanunları da budur. Arafat ve Kâbe ziyaretleri ve bunlardan oluşan tüm sonuçlar hep bu SÜNNETULLAH kapsamında oluşan bir mekanizmanın işleyişidir. Bu işleyen sistem, geçmişte metaforlarla anlatıldığı için, metaforları çözemeyenlerce inkâr edilir. KUR’ÂN ve RASÛLÜN HER DEDİĞİ DOĞRUDUR! Çözümleyebilsek!
-
Huzur içinde stressiz bir yaşam istiyorsanız, değiştiremeyeceğiniz olayları veya kişileri kafanıza takmayın! Ben kimseyi değiştirmeye çalışmadım. Sadece bildiklerimi paylaştım. İsteyen onları değerlendirdi, istemeyen de bildiğine devam etti. Sağlık huzura bağlıdır!
-
Dün hayatında olup, vazgeçemeyeceğini sandığın nice şeyler, kimseler bugün elinde, yanında değil. Belki hatırlamıyorsun bile. Yarın da bugünkülerin pek çoğu elinde, yanında olmayacak! Niye bu hırsın, kavgan! Hayatı hem yanındakilere hem de kendine cehennem etme!
-
Her söyleneni, duyduğunu SORGULAMADAN, nedenini, nasılını araştırmadan körü körüne ezberleyip tekrar ediyorsan, beyin yerine ses kayıt cihazı taşıyorsun kafatasının içinde! Kimden ne duyarsan duy, ne okursan oku, mutlaka onu araştır, nedenini nasılını anla ve ona göre hükmet!
-
Kanserden korkma, DÜŞÜNEMEMEKTEN KORK! Kanser bedeninden eder; bedensiz devam edersin sonsuza dek! DÜŞÜNCESİZLİK, BEYNİNDEKİ SONSUZA DEK KULLANABİLECEĞİN TÜM İLÂHÎ KUVVELERDEN (esmâ özellikleri) MAHRUM EDER! Seyyidül istiğfarı iyi düşün; anla, hisset! “ALLÂH’IM SEN RABBİMSİN (adım altındaki her şeyi oluşturansın). SEN, ‘BEN’i YARATTIN, ‘BEN’ senin KULUNDUR”! Bunu düşünüp hissetme hâli bizden açığa çıkarsa, hiçbir şeyi sahiplenmeden, huzur ile SEYİR yaşantısı başlar. Hiç kimseyi suçlamadan!
-
Hz. Hüseyin’i şehid eden zihniyete lânet olsun! Günümüzde dahi türlü kıyafetlere bürünmüş o zihniyetten Allâh tüm samimi müminleri korusun. Hz. Hüseyin’den İmam Cafer Sadık’a, Hacıbektaş Velî’ye uzanan zihniyeti İslâm’dan dışlamaya kalkanlar, Yezid’in zihniyetini devam ettiriyor.
-
Din anlayışımızı öylesine şekilcilik ve bedensellikle sınırladık ki, insanları, gençleri dinden soğuttuk! Yeni nesil, edindiği tanrının fermanı anlayışını reddederek dinden uzaklaşıyor. Din bilgisinin iman esaslarına dayalı geldiğini bilmiyor insanlar. Önce İMAN, şekil değil! Allâh’a iman demek, TEK BİR var olanın dilediği gibi her noktada ilminin gereğini açığa çıkardığını kavramak, demektir. Tüm doğada her şeyin kendi oluşum programı doğrultusunda açığa çıktığını görmüyor musunuz? İnsan adı verilmiş olan bunun dışında mı sanıyorsunuz?
-
Tasavvufta kullanılan NEFS isminin günümüz karşılığı BİLİNÇTİR. NEFS mertebeleri=Bilincin anlayış ve hissediş mertebeleridir. ARZ=Beden; SEMÂ=Bilinç boyutları; ARŞ=Zihinsel fonksiyonları oluşturan Allâh isimleri özellikleri boyutu; RAHMAN=Esmâ özelliklerini açığa çıkarmadır. KUR’ÂN, insana HAKİKATİNİ HATIRLATMAK İÇİN BİLDİRİLMİŞ VAHYE DAYALI BİLGİ KİTABI olduğu içindir ki, dışsallığa aitmiş gibi kullanılan tanımlamalar hep METAFORDUR, MİSÂLDİR. Hepsini insanda yerli yerine oturtursanız, her şey kolaylıkla anlaşılır. Bilincinizi arındırın TANRIDAN.
-
Ölüp de Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı, Rabbinize kavuşacağınızı; insanların ölüp Hakk’a Yürüdüğünü düşünüyorsanız ne Kurân’ı ne Allâh Rasûlünü hiç anlamamışsınızdır. Mümin veya müslüman olmanız lakırdıdan öteye geçmez! Çünkü Kur’ân diyor ki: “ONA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ! Kâf Sûresi 16. âyet: “Andolsun ki insanı biz yarattık... Ona (bilincinin oluşturduğu) nefsinin vesvese verdiği şeyi (kendini beden kabullenme fikrini) biliriz... Biz ona, şah damarından daha yakınız!” Hûd Sûresi 56. âyet: “Kesinkes ben, Rabbim ve Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim... Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın (Fâtır’ın beyni programlaması) (lafında kalanlara göre: Hükmüne boyun eğdirmek) ... Muhakkak ki benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.” Düşünün şah damarı nereye kan taşır? BEYİNE! Ve dahi diyor ki: “HAREKET EDEN HİÇBİR CANLI YOKTUR Kİ ONUN BİNASİYESİNDE (alnında olarak) TUTMUŞ OLMASIN” Fark edin ki, yaşamınızın her anında RABBİNİZİN İNDÎNDESİNİZ! Her an, Hesabı anında gören indîndesiniz!
-
DİN’in ana konusu: İnsanın kendi hakikatini fark etmesi, ALLÂH ismiyle işaret edilen yanısıra ayrı bir varlığı olduğunu hissetmemesi. Yani, BENliğini Allâh’a ŞİRK koşmaması! Her an her birimde dilediği gibi sayısız özellikleriyle açığa çıkanı gözlemek! Dünya hayatından sonra dünyadaki gibi yeni bir biyolojik beden asla söz konusu değil!
-
Biz BEYİN dedikçe insanlar göz yollu bilinen et parçasından söz ettiğimizi SANIP, BEYİNİN NEDEN ÖLÜMSÜZ OLDUĞUNU anlayamıyorlar. 2011’de bunu anlatmaya çalışmışız: Brain Mechanics and the Quantum Potential - Ahmed Hulusi https://youtu.be/yi45yWNVC7g