“Ondan sadece, özünü bulmanın ilmini sorarsın, ve kendinde tespit edebildiğin şartlanmalarından nasıl kurtulmanın yollarını öğrenmeye çalışırsın... Ayrıca, kendinde göremediğin çeşitli şartlanmaları da, açıklığa kavuşturmasını istersin... Böylece de, zamanını boşa israf etmekten sakınır, boş düşünceler ve duygularla avunarak gününü geçirmeyenlerden, ayrıca da hızla hedefine ulaşanlardan olursun.”

“Peki gerçeğe vâkıf kişilerin, olağanüstü güçleri dolayısıyla diğer insanlar üzerinde tasarruf özellikleri yok mudur?.. Bu yoldan onların karşılaştıkları olaylara tesir edip, yön vermezler mi?..”

“Bu mümkündür!.. Ama, son derece ender olur!.. Her kişinin kendi yörüngesi tespit edilmiştir...

Her insan, kendi yörüngesi üzerindeki çıkış noktasına doğru seyreder. Birisinin, bir başkasına müdahalesi, yani olağanüstü gücünü kullanarak müdahalesi demek istiyorum, ancak bir beşerî duygu neticesinde hâsıl olur... Bu ise, zaten gerçeğe vâkıf kişi için, mümkün değildir!.. Yani, gerçeğe vâkıf kişinin, beşerî şartlanmalar neticesinde hâsıl olan duygularla, olağanüstü gücünü kullanması mümkün olamaz!..”

“Peki ama, onun başkasıyla ilgili olarak olağanüstü gücünü kullanması dahi, öbür kişinin tabii seyri içinde karşılaşacağı bir manzara ise?..”

“İşte burada ince bir nokta var!.. Buna dikkat et!.. Dediğin gibi bir durum olabilir. Ancak bu da, dediğin gibi tabii seyrin bir icabı olarak ortaya çıkar!..

Dikkat et, tabii seyrin icabı olarak ortaya çıkar!.. Yani, o kişinin veya talep edenin istekleriyle, tabii seyirde meydana gelen bir gelişme sonucu olarak değil!.. İşte, bunu yanlış anlayan kişi, tabii seyrin icabı olarak tespit edemeyen kişi, böyle bir durumda, kendi kendini karşısındaki kişiye bağlamış ve kayıt altına sokmuş olur ki; bu da özüne vukuftan kendi kendini alıkoymaktan başka bir şey olmaz.”

“Peki şimdi, karşımızdaki bir şahıs, olağanüstü olaylarla, bizim hayatımızda değişikliğe yol açsa bile, gene de onu bu işin fâili olarak görmeyecek miyiz?”

“Fiilin bizâtihi ondan çıktığını gördüysen, bunu kabul edebilirsin. Ama buna rağmen, hiçbir zaman bu işi ona bağlamamalı; özünün, tabii seyrin icabı olarak, onun eliyle, bedenin üzerinde bir yönlendirmesi olarak meseleyi değerlendirmeli, özünden o olay sebebiyle koparak, bir kayıt altına girmeyi kabullenmemelisin.”

“Yani, mesele şu oluyor anladığım kadarıyla...

Beni özüme, gerçeğe, âlemin sırlarına ulaştıracağını sandığım bir kişiyi bulduğumu kabul ettiğim zaman, onun ile arkadaşlığa veya ahbaplığa başlayacağım... Ondan, özbenliğime döndürücü, beşer şartlandırmasından kurtulmama yardımcı olucu bilgileri talep edeceğim...

Tabii buna karşılık, ben de birtakım hizmetlerde bulunacağım!.. İnsanlık görevim olarak!.. Zira, her insan aldığının karşılığını, elinden geldiği nispette karşısındakine ödemek zorundadır!..

Ama bu arada, karşılaştığım olayları da, hiçbir zaman, ne yaptığım bir hareketin cezası, ne de mükâfatı olarak kabul etmeyeceğim!.. Bütün olayları, sadece idrak gelişmemi sağlayan çeşitli vesileler olarak kabullenip; bunlardan dolayı ona sığınmayacağım!.. Ancak onunla, bu olaylara karşı olan tutumu tartışıp, o olaylara karşı olan tepkilerimin, hangi şartlanmalar altında ortaya çıktığını öğrenip, o şartlanmaları tespit ederek, terk yollarını araştıracağım...

Ve neticede, tekrar benzeri bir olayla karşılaştığım zaman, bu defa ki reaksiyonum; bir şartlanmanın, şartlanma hükmünün neticesi olarak ortaya çıkmayıp, özüme karşı o olayın taşıdığı değere göre olacak!..”

“Böylece de günden güne, kendini şartlanmalardan, bu şartlanmalardan doğan değer yargılarından ve bunların sende meydana getirdiği duygulardan kurtarıp, gerçek kişiliğini bulmuş olacaksın!.. Oldukça iyi anlamışsın meseleyi!..”

“Yani burada, karşındakine körü körüne teslimiyet değil, onunla tartışarak eksiklerini idrak etme metodu geçerli oluyor..?”

“Evet, işin en mühim tarafı da bu!.. Kendini başkasına köle ederek hürriyet arama değil; tartışma ve idrak yoluyla izafî-göresel kişilik vehminden arınıp, gerçek hüviyetine geçme... Ve bu yolculuk sırasında da öğreticine, karşılıklı dayanışmanın icabı olarak hizmet verme!..”

“Peki, şimdi bu toplumsal şartlanmalar, beşerî şartlanmalar deyimlerini biraz daha açıklığa kavuşturabilir misin lütfen?..”

“Elbette, ama bir başka görüşmemizde... Bu defalık da bu kadar…”

“Ne zaman?..”

“Sırası geldiğinde... Zaman da bir şartlanmadır, bunu unutma!”

“...!!?”

“Özde!”

“Özde Elf!..”

29 / 83

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!