Üst Madde

Biliyoruz ki insan, evreni, beş duyusu ile algılar. Dolayısıyla, insanın, beş duyusunun oluşturduğu evreni ile, bir hayvanın veya insan ötesi herhangi bir varlığın, duyu organlarının algılama kapasitesine göre algıladığı evreni elbette ki birbirinden son derece farklıdır.

Bunu basit bir misal ile açıklayalım:

İnsan gözü, 4000 angström ile 7000 angström arasındaki dalgaları değerlendirerek beyne yollar. Ve bu dalgalar beyinde değerlendirilerek bir görüntü hâlinde fark edilir. Biz de beynimizin değerlendirdiği bu dalgaları yayan ve aksettiren nesneleri “var” kabul eder, bunların dışındakileri ise “yok” sayarız.

İşte gerçeği görememe hususundaki yanlışımız bu noktada başlamaktadır. Gözümüzün algılayamadığı sayısız sonsuz dalga boyu skalasında son derece minik bir kesiti algılayıp değerlendirebildiğimiz hâlde; her şeyi bundan ibaret sanıyor ve her şeyi bu sınırlar içinde kabul edip deşifre etmeye çabalıyoruz!..

Oysa gerçekte, evren, sonsuz sınırsız dalga boylarından ya da bir diğer tanımlama ile kuantlardan oluşan bir yapıdır. Ki bu algıladığımız kesit içindekiler, okyanusta bir damla bile değildir!..

İkinci olarak, anlaşılması gereken husus şudur:

Gözümüzün beyne ulaştırdığı 4000-7000 angström arası dalga boyları, bir anlam taşıdığına göre; 16-16000 hertz arasındaki (ses) dalga boyları bir anlam taşıdığına göre; bütün dalga boyları ile TÜM EVREN, bir anlam ifade eden BÜTÜNSELLİĞE sahiptir!.. Ancak ne var ki, bizim algılama araçlarımızın sınırlılığı, bu EVRENSEL BÜTÜNLÜĞÜ değerlendirmekten bizi kesinlikle mahrum bırakmaktadır.

Kesitsel algılama araçlarına (beş duyu) sahip olmamız ve her şeyi ille de beş duyu ile değerlendirme şartlanmamız, çokluk görüntüsü veren ORİJİNAL TEK’i bir türlü algılayıp fark edemememize sebep olmaktadır.

Sohbet Metnini Görmek İçin Tıklayın

07:30 Evrende var olduğunu kabul ettiğimiz her şey, o şeye bakan aracın kapasitesinden doğan imgesel bir varlıktır. Buna göre, var olduğu beyin tarafından kabul edilen her şey, beynin kesitsel algılama aracına göredir; ve o görüntülerin her biri, kesitsel verilerin imajlarıdır, tespiti ortaya çıkar.

11:20 Algılanan boyutların ötesinde, sayısız boyutlar ve o boyutlara ait sayısız değerler ve o değerler ile kendine özgü canlılık sahibi varlıklar mevcuttur.

Öyle ise, biz, bilimsel verilerin doğrultusunda düşünürsek, göreceğiz ki; bizim madde dünyamızın dışında, kendi madde boyutlarında mevcut, fakat “BİZE GÖRE” ışınsal yapı olan canlılık ortamı sayısı hadsiz hesapsızdır!.. Evren, tümüyle ışınsal yapı kaynaklarıdır da, biz bu ışınsal yaı dışında madde bir âlemde mi yaşıyoruz?..

15:40 Şunu artık kesin olarak bilmeliyiz ki, kuantsal yapı boyutundan, “madde” adını taktığımız beş duyu boyutuna ve galaktik ölçülere kadar, her terkipsel yapının, kendine özgü bilinci ve değerleri mevcuttur.

19:00 İnsan, evren içi bir varlık olduğuna göre, evrende herşey madde ötesi dalgalardan yada kuantsal yapıya dayanan çeşitli frekanstaki çeşitli anlamları kapsamında bulunduran birimler olduğuna göre, özü itibarıyla İNSAN nedir?

29:00 “Evrensel Öz”ü, bünyesinde barındıran; ve o “Evrensel Öz”de mevcut olan tüm özellikler holografik bir biçimde kendisinde barınan, bir tür titreşimden ibaret beyin!.. Ama, bu titreşim, insan bedeni denilen moleküler yapıda, hücre yapıda, beyin ismi altında bir birimsellik ve bedensellik hissini ve düşüncesini oluşturuyor! Bu oluşma nasıl başlıyor?..

34:35  Bize düşen, öncelikle yapmamız gereken şey, kendi gerçek varlığımızın ne olduğunu iyice kavramaktır! Neyiz, ne değiliz, ne kadarız?.. Bunları çok iyi anlamak lazım...

Et-kemik beden değiliz ama, et-kemik bedensiz de bir şey yapabilmemiz mümkün değil!.. Şayet, et-kemik bedenin ihtiyacı olan gıdayı vermezsek, o et-kemik bedenin faaliyetleri ve girdileri ile yaşamına devam eden beyin, gerekli fonksiyonları icra edemez...

44:00  Trilyonlarca hücreden meydana gelmiş beden, aslında tek bir hücreden oluşmuş!.. Bu tek hücrede mevcut kromozomlardaki genler, sayısız bilgileri ihtiva ediyor. Bu sayısız bilgileri ihtiva eden genlerin önerdiği doğrultuda hücreler çoğalmaya başlıyor. Değişik bileşimlerle, terkiplerle bir böbreği, bir karaciğeri, bir mideyi, kalbi, beyni meydana getiriyor!

Tümüyle apayrı görevler yapan organlar, o tek hücreden meydana gelme! Her bir organın da kendine has bir bilinci, bir görevi ve bir çalışma sistemi var.

51:40 Biz, beş duyu dediğimiz yalnızca kesitsel algılama organlarıyla ve yardımcı araçlarla hep “madde altı”na girdik; “madde altı” dediğimiz enerjiye giden boyutta mikrokozmosa gittik, ama makrokozmosu hiçbir zaman değerlendiremedik... Bir hücrenin çekirdeğindeki bir gen, bu bedene, bu bilince, bu ana yapıya bakabilir mi?

55:50  Diyoruz ki...

Evrende, bir yerel gökadalar grubu içindeki Samanyolu’nun dış çeperinde, kenarda kıyıda bir yerdeyiz... Otuza yakın galaksi var civarımızda bizim! İşte bu otuza yakın galaksi, esasında, otuza yakın, “Bilinçli Galaktik Varlık”tır! Belki de bir aile!!!

O otuza yakın galaktik bilinç varlığın bir tanesinin bedenindeki bir “hücre” bile değiliz biz!.. Belki bir hücre, Güneş!.. Biz, o Güneş Sisteminin uydularından birinin üzerindeki milyarlarla insandan bir tanesiyiz!..

İşte, din terminolojisinde, “melek” kelimesi ile kastedilen varlıkların bir türü de bu galaktik boyutlardaki “Ruh”tur, galaktik şuurdur, galaktik bilinçtir...

01:02:30 Bedende bir hücre; galakside bir Güneş sistemi!.. Ne hücrenin şuurundan, yapısal özelliklerinden, duygularından haberdarız!.. Ne de “Güneş’in Ruh”undan!..

Peki, bunlardan tüm insanlar bîhaber olarak mı geçip gidiyor?

01:03:00  Ana yapı ne kadar küçülürse küçülsün veya ne kadar büyürse büyüsün, ister mikrokozmosa inelim ister galaktik varlık boyutuna çıkalım...

Hepsinin, “Öz”ü ve “Zât”ı itibarıyla, “holografik” esasa göre aynı varlık ve aynı cevherden meydana gelmesi nedeniyle; skalanın herhangi bir boyutundaki birim, “Öz”üne, “Zât”ına doğru bir yolculuğa çıkabilirse; veya bir diğer ifadeyle, “Zât”ına doğru bir sıçrama yapabilirse, o Nokta’da, kendisinden sayısız defa mikro veya sayısız defa makro plandaki birimlerle iletişim kurabilir!

01:09:00 Beş duyu verilerinin oluşturduğu, kesitsel değerlerden bilincimizi arındırıp, gerçek boyutlarıyla âlemleri ve âlemlerdeki varlıkları tespit etmek zorundayız!

01:14:30  Doğan, büyüyen sonra da dönüşen galaktik birimler mevcut. Nasıl insan doğuyor, büyüyor, ölüyor; hücre doğuyor, büyüyor, ölüyorsa, aynen galaktik birimler de doğuyor, büyüyor, ölüyor...

Ama bilinç boyutu itibarıyla “yok” olmuyorlar! Bilinçler yaşam boyutlarını değiştiriyor sadece!

01:19:00 Eğer biz, bu dünya yaşamında bilincimizi genişletip, hafsalamızı genişletip, hatta bunların ötesinde Zât boyutunda kendimizi tanımak suretiyle, bu yüce varlıklarla iletişim kurup evrensel gerçeklere vukuf elde edemezsek, “ölüm” dediğimiz olayla birlikte yeni birtakım özelliklere kavuşarak o boyutu değerlendirebilmemiz asla mümkün olamayacaktır!

01:23:00  Biz, sanki bir ara boyutta yaşıyoruz! Enerjiden bulunduğumuz madde boyutuna kadar olan boyut katmanları ve bizim bulunduğumuz noktadan evrensel büyüklüklere kadar uzanan boyutsal katmanlar...

Her boyutun kendine has birimleri, o birimleri değerlendiren algılama sistemleri; ve bu algılama sistemlerinin değerlendirmesine göre var olan kendi madde boyutları...

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sohbeti İndirebilirsiniz!