Sayfayı Yazdır

17 - İsra' Sûresi

"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"

BismillahirRahmanirRahıym

  1. Subhan ki, kulunu gece Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya isrâ (tayy’i mekân) etti... O’na delillerimizi gösterelim diye... Hakikat şu; “”; Semi’’dir, Basıyr’dir!

  2. Musa’ya hakikat BİLGİsi (Kitap) verdik... Onu: “Ben’im dûnumu vekîl edinmeyin!” diye İsrailoğullarına bir kılavuz kıldık.

  3. (Ey) Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın torunları... Muhakkak ki O, çok şükreden bir kul idi.

  4. Kitapta (İlim boyutunda) İsrailoğullarına şu hükmü takdir ettik: “Siz, arzda iki kere bozgunculuk yapacaksınız ve alabildiğine benliğinizi büyüteceksiniz!”

  5. O ikisinden ilkinin zamanı geldiğinde, güçlü kullarımızı üzerinize getirdik... (Onlar) yurtların aralarına girip araştırdılar... (Bu) yerine getirilmiş bir vaat idi.

  6. Sonra sizi, onlar üzerine bir kere daha üstün kıldık... Mallar ve oğullar ile size yardım ettik... Savaşçılarınız itibarıyla sizi kalabalıklaştırdık.

  7. (Bildirdik ki) eğer iyilik ederseniz, kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz; eğer kötülük yaparsanız, o da kendinizedir! Sonrakinin süresi geldiğinde, yüzlerinizi karartsınlar, ilkinde oraya girdikleri gibi tekrar Mescid’e girsinler ve üstünlük sağladıkları şeyleri yerle bir etsinler diye (kullarımızı tekrar gönderdik)...

  8. Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder... Eğer dönerseniz, biz de döneriz... Cehennemi, hakikat bilgisini inkâr edenler için kuşatıp kayıtlayan bir ortam kıldık.

  9. Muhakkak ki şu Kur’ân, en sağlam gerçeğe hidâyet eder; yararlı çalışmalar yapan iman ehline kendileri için büyük karşılıklar verileceğini müjdeler.

  10. Sonsuz gelecek yaşamları olduğuna iman etmeyenlere de, kendileri için acı azap hazırladığımızı (müjdeler).

  11. İnsan, hayrını davet eder gibi şerrini davette de (acele) eder! İnsan çok acelecidir!

  12. Geceyi ve gündüzü iki işaret olarak meydana getirdik... Gecenin işaret ettiği karanlığı (cehli) kaldırıp, gündüzün işareti aydınlığı (ilmi) geçerli kıldık... Rabbinizden bir lütuf talep edesiniz ve senelerin adedini ve hesabı da bilesiniz diye... Biz her şeyi detaylarıyla açıkladık.

  13. Her insanın yaptıklarını (veya kaderini) kendi boynuna doladık... Kıyamet sürecinde kendisine (kişinin kıyameti olan ölümünde ya da genel anlamda mahşer sürecinde) kaydolmuş olarak bilgisini çıkarırız.

  14. “OKU yaşam bilgini (kitabını)! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir.”

  15. Kim hakikate ererse sadece kendinedir bu doğru yolu bulmuş oluşu; kim de saparsa (hakikatten) yalnızca kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Hiç kimse, bir başkasının yaptığı yanlışların yükünü taşımaz! Biz bir Rasûl oluşturup (bâ’s edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..

  16. Bir bölgeyi helâk etmeyi irade ettiğimizde, oranın sefahat önderlerine (Rasûllerle düzelmelerini) emrederiz; (ama onlar) orada bozuk inançlarının gereğine devam ederler... Bu yüzden uyarımızın sonucunu yaşamayı hak ederler... Biz de onları helâk ederiz.

  17. Nuh’tan sonra nice kuşaklar helâk ettik... Kullarının suçlarından Habiyr ve Basıyr’dir Rabbin!

  18. Kim önündeki dünyayı isterse, dilemişsek, dünyada ona istediğini veririz. Sonra onun için cehennemi mekân kılarız; aşağılanmış ve uzaklaştırılmış olarak ona yerleşir.

  19. Kim de gelecek sonsuz yaşamı irade eder ve imanlı olarak onun için gerekli çalışmaları yaparsa, işte onların çalışmaları da değerlendirilir, sonucu yaşatılır!

  20. Hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin lütfundan göndeririz... Rabbinin lütfu sınırlandırılmış değildir.

  21. Bak, nasıl onların kimini kimine üstün kıldık! Elbette sonsuz gelecek boyutu, yaşam mertebeleri itibarıyla da en büyüktür, kişisel hissedişler itibarıyla da en büyüktür.

  22. Allâh yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın!

  23. Rabbin, sadece O’na kulluk etmenizi hükmetti; ana-babanıza iyilik yapıp cömert olmanızı da! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse (bakmaktan usanıp) sakın onlara “üf” (bile) deme; onları azarlama ve onları yücelten şekilde hitap et!

  24. Rahmet’ten ötürü onlara mütevazı ol... De ki: “Rabbim... Merhamet et onlara, küçükken beni terbiye ettikleri gibi.”

  25. Rabbiniz (hakikatiniz olarak, bilincinizi {nefsinizi} meydana getiren El Esmâ bileşiminiz) nefslerinizdekini (bilincinizdekini) daha iyi bilir! Eğer siz sâlihler (hakikate imanın gereğini yaşayanlar) olursanız; muhakkak ki O, yetersizliklerinden dolayı tövbe edenlere Ğafûr’dur.

  26. Yakınlara hakkını ver; yoksula ve yolda kalmışa da... (Fakat) ölçüsüz de dağıtma!

  27. Değer bilmedikleri için boş yere saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir! Şeytan ise Rabbinin nimetine nankörlük edenlerden oldu!

  28. Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti beklemekten ötürü onlardan (ashab-ı suffa) yüz çevirir isen, o takdirde onlara yumuşak, gönül alıcı bir söz söyle.

  29. Elini boynuna bağlanıp asılmış kılma (Arapça deyim = cimrilikten kaçın)! Onu büsbütün açma da (müsrif de olma)... Yoksa pişmanlık içinde oturup kalırsın.

  30. Muhakkak ki Rabbin dilediğine, yaşam gıdasını (rızkı) genişletir veya daraltır! Muhakkak ki O kullarını Habiyr’dir, Basıyr’dir.

  31. Evlatlarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin... Biziz onların da sizin de yaşam gıdasını veren, biz! Onları katletmek muhakkak çok büyük suçtur!

  32. Zinaya (evlilik dışı ilişkiye) yaklaşmayın! Şüphesiz o bedenselliğin azgınlığıdır! Sonu kötü yoldur!

  33. Allâh’ın haram kıldığı nefsi, Hak olarak hariç (kısas gereği dışında), öldürmeyin! Kim haksız yere öldürülür ise, biz onun velîsine bir yetki vermişizdir. O da öldürmekte ileri gitmesin (kısas sınırını aşmasın)! Çünkü o yardım olunmuştur.

  34. Büluğ çağına ulaşıncaya kadar, en güzel şekilde olanı (yönetme amacı) hariç, yetimin malına yaklaşmayın. Söz verdiğinizde tutun! Muhakkak ki söz veren sözünden sorumludur!

  35. Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın ve dosdoğru terazi ile tartın (tartıyla aldatmaya gitmeyin)... Bu hem daha hayırlı ve hem de işin aslına ulaşma bakımından daha güzeldir.

  36. Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (zanla karar verme)! Muhakkak ki sem’ (algılama), basar (değerlendirme) ve fuad (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar - {kalp nöronları ana rahminde 120. günde kendilerini beyne kopyalar ve beyinden devam eder}), işte onların hepsi ondan mesûldür!

  37. Arzda benlikle kendini bir şey sanarak yürüme! Kesinlikle sen ne arzı delebilirsin; ne de boyca dağlara erişebilirsin!

  38. Kötü olan bu davranışlar, Rabbinin indînde hakikatine yakışmayan, sonucu çirkin davranışlardır!

  39. İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allâh ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla (sendeki kuvveleri haber verildiği halde değerlendiremediğin için) kendi kendine söver hâlde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem’e girersin!

  40. Rabbiniz sizi seçti oğullar için de, (kendisi) meleklerden dişiler mi edindi? Muhakkak ki siz çok azîm laf ediyorsunuz!

  41. Andolsun, şu Kurân’da (hakikati) temsillerle, türlü anlatım yollarıyla açıkladık ki düşünüp hatırlasınlar; fakat bu, onların ancak uzaklaşmalarını arttırıyor.

  42. De ki: “Eğer onların dedikleri üzere O’nunla beraber tanrılar olsaydı, o vakit elbette Arş sahibine bir yol ararlardı.”

  43. “O, Subhan ve yücedir; yüceliği onların laflarından ölçüsüz büyüktür (yüceliğini akıl kavramaz)!”

  44. Yedi semâ (yedi bilinç mertebesindeki tüm yaratılmışlar), arz (bedenler) ve onların içindekiler O’nu tespih eder (Esmâ’sının özelliklerini açığa çıkaran işlevleriyle her an hâlden hâle dönüp dururlar)! Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz! Muhakkak ki O, Haliym’dir, Ğafûr’dur.

  45. Sen Kurân’ı okuduğunda, seninle, gelecekteki sonsuz yaşamlarına iman etmeyenler arasına gizli perde oluşturduk.

  46. Şuurlarını (kalplerini), Onu anlamalarına engel olan (bâtıla kilitlenme) örtüsüyle örter; kulaklarına da ağırlık koyarız (algılayamazlar)! Kurân’da, Rabbini TEK’liği ile andığında, nefretle geriye dönüp giderler.

  47. Sana kulak verdiklerinde nasıl dinlediklerini; aralarında fısıldaşırlarken de, o zâlimlerin: “Sihirlenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz” dediklerini biz iyi biliriz.

  48. Bak senin için nasıl benzetmeler yaptılar da bu sebeple saptılar! Artık (Hakikate götüren) bir yol bulamazlar!

  49. Dediler ki: “Kemik yığını ve toz toprak olduktan sonra, biz mi gerçekten yepyeni bir yaradılış ile bâ’s olunacaklarız?”

  50. De ki: “Taşlar (dabbe beden) ve demir (ruh beden) olun (isterseniz)!”

  51. “Yahut içinizden kendinizi olağanüstü (dünyanızda çok büyük bir yaratık; bilinç) olarak hayal edin (yine de ölüm sonrası bâ’s olacaksınız)!”... Diyecekler ki: “Bizi kim (hayata) iade edecek?”... De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan!”... (Alayla) sana kafalarını sallarlar ve derler ki: “Ne zaman olacak?”... De ki: “Çok yakın olabilir!”

  52. Sizi çağıracağı zaman (ölümü tattığınızda), O’nun Hamdı olarak (değerlendirmesine göre) olayı yaşayacak ve zannedeceksiniz ki (kabirlerinizde - beden yaşamında - dünyada) ancak pek az kaldınız!

  53. Kullarıma de ki; en güzeli ne ise onu söylesinler! Muhakkak ki şeytan (nefs = bilinç = bedensellik kabulü vehmi) aralarına fit sokar... Muhakkak ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır!

  54. Rabbiniz, hakikatiniz olarak sizi çok iyi bilir! Dilerse size rahmet eder veya dilerse size azap eder! Biz seni, onlara vekîl olarak irsâl etmedik.

  55. Rabbiniz, semâlarda ve arzda bulunan varlıklarda olarak, daha iyi bilir... Andolsun ki, biz Nebilerin bazısını bazısına üstün kıldık (özellikleri yönünden)! Davud’a da Zebur (hikmetler ihtiva eden BİLGİ) verdik.

  56. De ki: “O’nun dûnunda varsandıklarınızı çağırın! Ne sizden sıkıntı kaldırmaya güçleri yeter, ne de hâlinizi değiştirebilirler.”

  57. Onların dua ettikleri (şeyler), Rablerine yakınlaşmak için vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar ve O’nun azabından korkarlar! Muhakkak ki senin Rabbinin azabı, sakınılması gerekendir!

  58. Hiçbir ülke yoktur ki, kıyamet sürecinden önce, biz onun yok edicileri yahut da şiddetli bir azap ile azap edicileri olmayalım! İşte bu, Kitap’ta (İLİM mertebesinde - Sünnetullâh’ta - levhi mahfuz’da) detaylarıyla yazılmıştır.

  59. Mucizelerimizi irsâl etmemize mâni olan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır (siz de yalanlarsanız derhâl azabını yaşardınız, sizi ortadan kaldırmak zorunda kalırdık)! Semud’a da aydınlatan olarak dişi deveyi verdik de (vahşice öldürerek) ona zulmettiler! Biz mucizelerimizi ancak korkutmak için irsâl ederiz.

  60. Hani sana: “Muhakkak ki Rabbin insanları (BinNas = insanların hakikati olarak) ihâta etmiştir” dedik... Sende oluşturduğumuz o görüşü (mirâc’da yaşadığını) ve Kurân’daki mel’un şecereyi (uzaklaştırılmış ağaç - beden yaşamını) de insanlar için yalnızca bir fitne (sınav objesi) kıldık! Biz onları korkutuyoruz... Fakat (bu), onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyi arttırmıyor. (Yasak ağaca dokunmak, Üflenen ruh = Esmâ {El Veliyy} açığa çıkışı = şuur varlık olarak kayıtsız şekilde yaşayan Âdem’in, bedenini {Havva} kendisi olarak kabullenmesi; cennet boyutunu Esmâ kuvveleriyle yaşarken, kendini beden vehmederek, bu kuvvelerden uzak düşmesi, beden kayıtlarıyla arzda - bedende yaşamak zorunda kalması. A.H.)

  61. Hani (yeryüzü) meleklerine (bedendeki Esmâ kuvvelerine): “Âdemî şuura boyun eğin” dedik de İblis hariç, doğal olarak boyun eğip gereğini uyguladılar (bu kuvveler kullanılmaya başlandı)... (İblis): “Balçık (su + toprak; maddeden oluşmuş beden {dabbe}) olarak yarattığına secde eder miyim?” dedi. (İblis’in insandaki varlığı, insandaki vehim kuvvesidir ki aklın {bilincin} hükmü altına girmeyen kuvvedir; “var”ı yok, “yok”u var kabul ettirir. A. Ciylî)

  62. “Benden şerefli kıldığın şu kimseye bak! Andolsun ki, eğer bana kıyamet sürecine kadar zaman verirsen onun neslini, pek azı hariç, mutlaka boyunduruğum altına alacağım” dedi (İblis).

  63. (Allâh) buyurdu: “Git! Onlardan kim sana tâbi oldu ise, muhakkak ki cehennem sizin yaptığınızın sonucudur! Tam karşılık!” (Vehmine tâbi olarak kendini yalnızca beden sanıp şuurunu = hakikatini inkâr eden, bedenselliğin cehennemini yaşar.)

  64. “Onlardan gücün yettiğini seslenişinle (vesveseyle) yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların üzerine çullan; mallarda ve evlatlarda onlara ortak ol ve onlara vaatte bulun! (Ne var ki) şeytan onlara aldanıştan başka bir şey vaat etmez!”

  65. “Muhakkak ki Benim kullarım (Hakikatlerine = şuur varlık olduklarına iman etmiş olanlar) üzerinde senin bir sultan (zorlayıcı gücün) yoktur! Rabbin Vekiyl olarak kâfidir.”

  66. Rabbiniz ki, lütfunu arayasınız diye gemileri (bedenlerinizi) sizin için deniz (ilim) içinde yüzdürüyor! Muhakkak ki O, sizden Rahıym’dir (El Esmâ mânâlarının özelliklerini açığa çıkaran)!

  67. Denizde size sıkıntı dokunduğunda, O’ndan gayrı çağırdıklarınız kayboldu... Sizi kurtarıp karaya çıkardığında ise yüz çevirdiniz... İnsan çok nankördür!

  68. Sizde yerin dibini (bedenselliğin en beterini) yaşatmayacağından yahut üzerinize bir hortum (yaşamınızı allak bullak eden olaylar) göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? Sonra kendinize bir vekîl de bulamazsınız.

  69. Yoksa sizi o denize tekrar döndürüp, üzerinize bir kasırga göndermesinden ve böylece nankörlüğünüzün sonucu olarak sizi suda boğmasından emin mi oldunuz? Sonra kendinize, bize kafa tutacak birini de bulamazsınız!

  70. Andolsun ki, Âdemoğullarını (şuur boyutunda yaratılmışın oğullarını) ikramlarla şerefli kıldık! Onları karada (beden) ve denizde (bilinç boyutunda) taşıdık... Onları temiz - yararlı yaşam gıdalarıyla besledik... Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün tuttuk!

  71. O süreçte, her insan grubunu kendi önderleriyle çağırırız... Kimin kitabı (kaydedilmiş bilgisi) sağındaki kuvvesiyle verildi ise, işte onlar yaptıklarının bilgisiyle yüzleşirler (okurlar) ve bir hurma lifi (kıl) kadar haksızlıkla karşılaşmazlar!

  72. Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)! (Düşünce) yolu (tarzı) itibarıyla daha da sapmıştır!

  73. Neredeyse seni bile, sana vahyettiğimizin gayrını bizim aleyhimize uydurasın diye, fitneye düşüreceklerdi! (Başarsalardı) işte o takdirde seni dost edinirlerdi!

  74. Eğer biz seni, direnç verip sarsılmaz kılmasaydık, neredeyse onlara birazcık meyledecektin!

  75. İşte o takdirde biz sana hayatın da, ölümün de (sıkıntılarını) kat katını tattırırdık! Sonra kendine, bize karşı bir yardımcı bulamazdın.

  76. Seni oradan (Mekke’den) çıkarmak için taciz edeceklerdi... İşte o takdirde onlar da senin ardından (dünyada) pek az kalacaklardı. (Bunu yaptılar ve Bedr’de öldürüldüler. A.H.)

  77. Senden önce irsâl ettiğimiz Rasûllerimiz ile de ilgili sünnetimizdir! (Rasûller doğdukları yerden çıkarılırlar; ardından da onları çıkaran toplumlar helâk edilir!) Bizim sünnetimizde değişiklik bulamazsın.

  78. Güneş’in, batıda gözden kaybolmasından gecenin kararmasına kadarki süreçte salâtı ikame et. FECİR KURÂN’ını da (sabah salâtını da)... Muhakkak FECİR KUR’ÂN OKUMAsı şahitlendirilmiştir.

  79. Ayrıca gecenin bir kısmında, yararını göreceğin, Kurân’la teheccüde kalk (uyanarak salâtı yaşa)! Umulur ki Rabbin sende Makâm-ı Mahmud’u bâ’s eder (sende o makâmın özelliklerini açığa çıkartır... {Ve çıkartmıştır da “İnna fetahnaleke” âyetinde bildirilen husus ile. A.H.})!

  80. De ki: “Rabbim, girdiğim yere sıdk hâlinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart; ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende!”

  81. De ki: “Hak geldi, bâtıl yok oldu gitti! (Hakikat bildirildi, asılsız boş görüşler geçerliliğini yitirdi) Muhakkak ki bâtıl yok olmak zorundadır.”

  82. Kurân’dan, iman edenler için şifa (sağlıklı düşünme bilgileri) ve rahmet (Hakikatlerindeki özellikleri hatırlatma) olan şeyleri inzâl ediyoruz (hakikatinden şuuruna yansıtıyoruz)! (Bu), zâlimlerin (nefsinin hakikatini inkâr ederek nefsine zulmedenlerin) ise sadece hüsranını arttırır.

  83. İnsana in’amda bulunduğumuz vakit yüz çevirir ve yan çizer! Kendisine hoşlanmadığı şey isâbet ettiğinde de umutsuzluğa düşer.

  84. De ki: “Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar! İşte bu yüzden (Fâtır’ınız olan) Rabbiniz yol itibarıyla kimin hakikat yolunda olduğunu en iyi bilendir!”

  85. (Yahudiler) sana Ruh’tan soruyorlar... De ki: “Ruh, Rabbimin hükmündendir. İlimden size pek az verilmiştir (bu soruyu soran Yahudilere cevaptır bu)!”

  86. Dilersek sana vahyettiğimizi elbette gideririz... Yaptığımıza karşı sana arka çıkacak bir vekîl bulamazsın...

  87. Rabbinden olan bir Rahmet dışında! Muhakkak ki O’nun senin üzerine olan lütfu çok büyüktür!

  88. De ki: “Andolsun, eğer İNS (türü - insan denmiyor) ve CİN şu Kurân’ın benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, gene de onun benzerini getiremezler!”

  89. Andolsun, insanlar için şu Kurân’da (Hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri orijin gibi gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler.

  90. Dediler ki: “Bizim için arzdan bir pınar fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz.”

  91. “Yahut senin hurma ağaçlarından ve üzümden bir bahçen olmalı, onların arasından gümbür gümbür nehirler fışkırtmalısın.”

  92. “Yahut tehdit ettiğin gibi semâyı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allâh’ı ve melekleri karşımıza kefil olarak getirmelisin.” (Allâh ismiyle işaret edileni anlamayıp, O’nu gökte bir tanrı olarak düşündükleri için bunu söylüyorlar.)

  93. “Yahut senin altından bir evin olmalı ya da semâda uçmalısın... (Ayrıca) senin göğe uçmana da biz asla iman etmeyiz; tâ ki, kendisini okuyacağımız bir yazılı madde kitabı gökten bizim üzerimize indirinceye kadar!”... De ki: “Subhan’dır Rabbim! Rasûl bir beşerden başka neyim ki?”

  94. Kendilerine hakikat geldiğinde, insanların iman etmelerine mâni olan: “Allâh, rasûl bir beşer bâ’s etti!” demeleridir.

  95. De ki: “Eğer arzda yaşayanlar yürüyen melekler olsaydı, elbette onlar üzerine semâdan melek bir Rasûl indirirdik

  96. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak, Esmâ’sıyla hakikatim olan Allâh yeterlidir! Muhakkak ki O, kullarıyla Habiyr’dir, Basıyr’dir.”

  97. Allâh, kimi hakikate yönlendirirse, işte odur hakikati bulan! Kimi de saptırırsa, artık onlar için O’nun dûnunda velîler bulamazsın! Kıyamet sürecinde onları körler (Hakikati görmeyen); lâl olmuşlar (Hakikati dillendirmeyenler); ve sağırlar (Hakikati algılamayanlar) olarak yüzleri üzere haşr ederiz! Onların barınağı Cehennem’dir! Alevi söndükçe, onlara ateşlerini artırırız!

  98. İşte bu onların yaptıklarının sonucudur! Çünkü onlar kendilerindeki işaretlerimizi, hakikat bilgisini inkâr edenlerdi ve: “Biz kemik yığını ve toz toprak olduğumuzda mı, gerçekten yepyeni bir yaradılış ile bâ’s olunacaklarız?” dediler.

  99. Görmediler mi ki, semâları ve arzı yaratmış olan Allâh, kendilerinin BENZERİNİ de yaratmaya Kaadir’dir! Onlar için, kendisinde şüphe olmayan bir ömür takdir etmiştir. Zâlimler sadece hakikati örtücü olarak yaklaştılar.

  100. De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz mâlik olsaydınız, harcanır - biter korkusu ile cimrilik ederdiniz”... İnsan çok cimridir!

  101. Andolsun ki biz, Musa’ya apaçık dokuz mucize verdik... İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiğinde, Firavun Ona demişti ki: “Muhakkak ki ben, senin büyücü olduğunu zannediyorum, yâ Musa!”

  102. (Musa da Firavun’a) dedi ki: “Andolsun ki, bunları, doğruluğumu sana gösteren kanıtlar olarak semâların ve arzın Rabbinden başkasının inzâl etmediğini pekâlâ bilirsin... Muhakkak ki ben de senin hüsrana uğramış olduğunu zannediyorum, ey Firavun!”

  103. (Firavun) onları arzdan sürüp çıkarmayı irade etti... Biz de onu ve onunla beraber olan kimseleri toptan, suda boğduk!

  104. Ondan sonra İsrailoğullarına dedik ki: “O arzda mesken edinin... Gelecek hayatın vâdesi geldiğinde de, topunuzu hep bir arada toplayacağız.”

  105. Biz Onu Hak olarak inzâl ettik, O da Hak olarak nüzûl etti! Seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsâl ettik.

  106. Kurân’ı birbirinin tamamlayıcısı bölümlere ayırdık ki, insanlara, Onu hazmetmelerine imkân tanıyarak, zaman içinde yavaş yavaş okuyasın... Biz Onu kısım kısım indirdik.

  107. De ki: “İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur’ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar.” (107. âyet secde âyetidir.)

  108. Ve derler ki: “Subhan’dır Rabbimiz! Muhakkak ki Rabbimizin vaadi elbette yerine gelecektir.”

  109. Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. (Kurân’ın okunuşu) onların HUŞÛsunu artırır!

  110. De ki: “‘Allâh’ diye yönelin veya ‘ Rahmân’ diye yönelin! Hangi anlayış ile yönelseniz, El Esmâ ül Hüsnâ O’na aittir (Esmâ ül Hüsnâ ile işaret olunan hep aynı TEK! TEK’in değişik özelliklerine işaret eden isimler; illâ “”)! Salâtında sesini yükseltme, onu gizleyip kısma da; ikisi arası bir yol tut.”

  111. “Hamd, çocuk edinmemiş, mülkte ortağı olmayan ve yetersizlik dolayısıyla velîye de muhtaçlığı söz konusu olmayan Allâh’a aittir” de; O’nu (muhteşem azametini) tekbir et (hisset) (Allâhu Ekber)!

17 / 114

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sûreyi İndirebilirsiniz!