Kozalının Tanrısı
Çok sevip büyük ders ve ibret aldığım bir olaydır...
Adaletiyle meşhur Halife Hz. Ömer anlatır...
“Biz İslâmiyeti OKUmadan önce, putlara tapardık! Kurabiyelerden tanrı putları yapar, yolculuğa çıkardık! Yolda o kurabiye putları karşımıza koyar tapınırdık! Sonra da acıkınca o putları yerdik!.. Şimdi bunu hatırladıkça hep gülerim...”
Kozasını delip, en azından başını çıkararak, gerçek evrenselliği göremeden dünyasını değiştirenlerin, dünyasını değiştiremeden gittiğini nasıl anlatabileceğim, bilemiyorum!
Doğuranla-doğurtanın, köyünde veya mahallesinde, kozasının içinde, tanrısı ve kurabiyeleriyle yetişmiş! Ve sen de, yetişmişsin onların ellerinde!.. Kurabiyelerle büyümüşsün! Kutsallık ninnileriyle, tanrısallık masallarıyla yetiştirmişler seni!
Önde gelen değerlerin onlarınki gibi, daha iyi nasıl yerim; daha çok ve çeşitli nasıl çiftleşirim olmuş! Korku belâsı tapınmışın; medet ummuşun kurabiyeden göğe çıkardığın tanrından!
Sonra bir gün bir bilge çıkmış karşına, tanrının olmadığını fark ettirmiş belki de sana!.. Ama anlayamamış, kavrayamamış, hissedememişin “Allâh”ın ne olduğunu; kendi kozanın tanrısı olup, yemek-içmek ve çiftleşmekten başka bir şeyi görmez olmuş gözün! “Tanrı” kavramından kurtulmuşun ama, yeme-içme, çiftleşmeden tut, toplumsal tanrılara kadar binbir tanrının tutsağı olmuşun!
Kozalı insansılar ortamlarında, tanrılar, kutsallıklar üretirler!.. Mukallit insanlar da, onları taklit edip yeni yeni tanrılar edinirler ve elleriyle ürettikleri tanrıların, kutsallıkların kulu-tutsağı olurlar!
En zararsızından, şarkıcısından; en zararlısı diktatörlere, dikta kurumlarına, dinsel yöneticilere kadar sayısız tanrılar ve kutsallar; dokunulmaz, dokunulamazlar! Ama bir gün gelir, devran geçer, o kurabiyeler de yenir!
İnsansının dünyası rabbine, tanrısına tapınmak; yemek-içmek-çiftleşmek üzere kurulmuştur. Ötesini düşünemez! Mukallit insan da ortada bilge bolluğu olmadığı için, insansıları taklitin bir meziyet ve üstünlük olduğunu sanıp, o ovada at koşturur!
En azından kozasından başını çıkartmış, evrensel gerçekleri, İslâm’ı OKUmuş, varlığın ve kendisinin hakikatini fark etmiş bir bilgenin ise, insansıların ya da mukallit insanların ne saygısına ihtiyacı vardır ne de değerlendirmelerine! Onlar Olimpos Dağındaki kulübelerinde, kozadışı âlemi seyirle ve “Allâh”ı her dem biraz daha tanımaya çalışmakla zamanlarını değerlendirirler! Zaman zaman yeni bir konukları olur... Ender de olsa civarlarına taşınan yeni bir komşuları... Ama o dağ sakinlerinin sayısı pek azdır!
Dağın tepesinde oturan kozasızların sayısı pek azdır; çünkü, insansılara ve mukallitlere tâbi olmaktan kendini arındırıp, onların (Deccal’ın) geçici cennetinden yüz çevirebilen beyinlerin sayısı çok azdır! Bilgelerin tanrısı kalmamıştır! “ALLÂH KULU” olmuşlardır onlar!.. Toplumun tanrısal değerleri hiçtir onlar için! Kimseden saygı beklemez, huzurlarında elpençe divan durulmasından hoşlanmazlar! Mukallitlerin, onları kabul edip etmemesi umurlarında değildir! Ağaç altında kısa bir süre yorgunluk atıp, yoluna devam edecek gibidirler onlar Dünya’da... Ünvan ve pâyelerden hoşlanmaz, mukallitlerin ürettikleri kutsallıklarla etiketlenmezler!
Köyünde, doğuran-doğurtanlarının koşullandırmasıyla yetişmiş; köyün değerleriyle beyni bloke olup, evrensellik kavramını köyün değerleri zanneden mukallitlere bakarlar ve şöyle derler bilgeler:
− Bunlar da olmasaydı, nice olurdu insansı ve mukallitlerin hâli!?? Toplumun başından eksik olmasınlar!
Kutsallık yaratır toplumlar; tanrılar yaratır; kanunlar, kurallar yaratır!.. Sonra da bu kurabiyelere kulluk etmenin faziletinden dem vurulur!
Ama bunları yaratanlar kendi başlarına kalınca gülüp geçerler; o toplumun tanrıları olarak; sonra da o toplumu, kendi çıkarlarına veya yakınlarının, kendilerini sayıp baş tacı edenlerin çıkarlarına dönük bir biçimde kullanırlar! Tanrılar ve toplumu yönlendiren rüzgârlar, o toplumun zeki veya güçlülerinin, toplumu yeme araçlarıdır!
Tanrısallıkları ve kutsallıkları üretip pompalayanlar, geçmiş bilgelerin, Rasûllerin fark ettirmeye çalıştıkları tüm gerçekleri saptırıp; kendi tanrısallık - kutsallık değerleri için malzeme yaparlar!
Para en büyük tanrı! Kulları en çok olan! Ardından gelen cinsellik! İkinci büyük tanrı! Her eve lazım ve her kozada var bu tanrıların putları!.. Tapınılır sürekli her koza içinde bunlara! Bunlarsız bir koza düşünülemez! Bazılarının tüm dünyasını ve vaktini bu alır kozası içinde... Kâh alışveriştedir, kâh bilgisayar başında; ama amaçları hep tapınmaktır tanrılarına!
Zor gelir; olanaksız gelir kozanın dışındaki evrenselliği kabullenmek ve kozayı delip hiç olmazsa başını dışarı çıkararak gerçekleri görmek!..
Güneş’in asla doğmadığını ve batmadığını... Zorunlu olarak bağımlı bulunduğu Dünya’nın dönmesi nedeniyle, doğma-batma kavramlarının yaratıldığını...