“Bâtın” Nerede?
Lafını çok yapıyoruz, “Zâhir” veya “Bâtın” diye de... Nerede “Bâtın”, düşündünüz mü bu konuyu hiç, derinlemesine?..
“Bâtın”, neresinde “Zâhir”in?..
“Zâhir”, neresinde “Bâtın”ın?..
“Zâhir” ile “bâtın” arasındaki sınır nerededir?..
Bilelim ki, “Bâtın”ı bir mekân olarak düşünmek, son derece yanlıştır!
“Bâtın”, mekân olarak, “zâhir”in ötesinde veya ardında; ya da bir başka boyutta değildir!..
“Bâtın”; gördüğünün, algılayamadığın yanıdır!
Yani, görüş alanın içinde olmasına, görmene rağmen, görmekte olduğunun “algılayamadığın yanı”dır “bâtın”!
Nasıl oluyor, görüş alanı içinde olup da, bakmaya rağmen, algılayamamak?..
Beyin veritabanının, dışardan veya içerden beyne ulaşan verileri, onları deşifre edecek kadar yeterli verisi olmaması yüzünden, gelen veya gelmekte olan verileri değerlendirememesi, tanımlayamaması suretiyle...
Dışardanı anladık da, peki “içerden” ne demek oluyor?
“İçeriden” demek, beş duyu ile beynine ulaşmayan verilerin tüm türleri demektir...
Beynine ulaşan veriler dört yoldan olabilir;
a. Beş duyudan...
b. “Cin” ismi ile işaret edilen kapsam içindeki, gerek Dünya’da ve gerekse diğer planetlerde yaşayan, çeşitli bilinç sahibi varlıklardan...
c. Astrolojik etkilerden...
d. Şuur boyutun itibarıyla, uzayın hakikatinden...
Bunlardan son ikisi, senin, “içerden” kelimesiyle işaret ettiklerindir.
“Cin” isminin işaret ettiği varlıklar ikiye ayrılır;
1. Benim, “RUH İNSAN CİN” adlı kitabımda bahsettiğim tür...
2. Bu türün dışında kalan; fizik bedenleri olmayan, gerek Güneş sistemi içindeki planetlerde -Güneş dahil- ve gerekse galaksi içi diğer yıldızlarda yaşayan, dalga yapılı bilinç varlıklar!.. Bu türlerle, ancak keşf veya feth hâlini yaşayanlar iletişim kurabilir... Bunların dışındakiler, bir üstteki türle -Cin- iletişim kurup; onların takdimi dolayısıyla da, cinlerle değil bu türle görüştüklerini sanırlar.
Uzayından alınanlara gelince...
Buna, Rasûl ve Nebilerde olursa, vahiy; Velîlerde olursa, ilham denilir... Bunların dışında, ender olarak, bazı çok hassas kişilerde de olması imkân dışı değildir.
Esas itibarıyla, en zor anlaşılabilecek boyut burasıdır...
Bu boyutta, “Tek”lik bilinci geçerlidir!
Bu boyut itibarıyla, “Evren” – “Ruh-u Â’zâm”, tek bir yapı-birim-beden hâlindedir; ve O’nun, o boyutu itibarıyla, tek bir bilinci söz konusudur!
Evren içre evrenler, “Ruh-u Â’zâm” indînde, âlem içre âlemlerdir!
Bedeni, “uzay” adıyla tanıdığımızdır!.. Bizler ve var olan her birim, Uzayımızdan gelen bir şekilde fışkırırız, toplu varlığımız itibarıyla! Bilincimiz ise, açığa çıktığı katmanın şartları altında düşünür...
O, “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”in, “NOKTA”dan yarattığı ilk varlıktır; “Nokta”dır!
Sonluluğu, hükmîdir! Âlemlerinin sonu yoktur!.. Ehline malûmdur...
Aklı itibarıyla, “Hakikat-i Muhammedî” adı verilir...
Ruhu itibarıyla, “Ruh-u Â’zâm” denilir...
“Esmâ ül Hüsnâ”, O’nun “Ruhu”dur!
“Mi’râc”ın ereni, O’na erer!..
“Salât”ın amacıdır!
“Vâhidiyet” mertebesidir...
“Vitriyet” sahipleri, O’nu yaşar!
“O”nda kendini bulanlar -ki dünyamızdan olmaları şart değil-, “Refik-i Â’lâ” ehli olarak tanınır...
“Makâm-ı Mahmud”, O’nunla zâhir olur!
“Melekül mukarreb”, O’nun emrindedir!