“‘Antiçekim’ dalgaları yerçekiminden kurtarır... Hareket gücünü ise ‘enerji’ dalgaları verir... Yani şöyle düşün... Ruhunda ‘antiçekim’ dalgası var ise Dünya ve Güneş’in çekim alanından kendini kurtarabileceksin...
Öte yandan kaçış hızını ve de yeni ortamındaki gücünü, ‘enerji’ dalgalarının birim ölçüsü tayin edecektir... O birim gücünü ne düzeyde kullanabileceğin ise, ‘bellek’ dalgalarındaki bilim seviyene bağlıdır... Elbette bu bilim, Dünya’da terk edip gideceğin şeylere yönelik bilim değil; ölüm ötesi yaşamın çeşitli safhalarına ait bilimdir!..
Onun için bir birim, şu anda yaşam sürecini ne şekilde değerlendiriyor, bu çok önemlidir... Zira, şu beyin durduktan sonra, daha önce de seni uyardığım gibi, ruhun hiçbir yeni güç elde etme olanağı yoktur!..”
“Evet, şimdi konu oldukça açıklık kazandı kafamda Elf!.. Peki ‘enerji’ dalgalarımı ne kadar ve nasıl güçlendirebilirim..? Veya şöyle sorayım... ‘Enerji’ güçlenmesi neye bağlıdır?..”
“Burada dikkat edilmesi zorunlu olan husus şurasıdır...
Biliyorsun ki, herkes beyninin çok ufak bir yüzdesini kullanmaktadır!.. Dolayısıyla da, bu çok ufak bir bölümün ürettiği enerjiyle sınırlı ilme ve ruh gücüne sahip olunmaktadır...
Oysa kişi, belirli çalışmalarla, beynindeki âtıl, kullanılmayan kapasiteyi devreye sokabilse; beyninin kullanılabilir bölümünü, yüzde beşten diyelim ki yüzde on beşe çıkarabilse, hem çok daha güçlü bir ruha sahip olacak, hem de çeşitli beyin fonksiyonlarında, yani akıl, idrak, tefekkür, tasavvur ve benzeri özelliklerinde çok daha fazla gelişme olacaktır...
Biliyorsun ki, beyin çalışmaz hâle geldikten sonra, RUH hiçbir yeni güç ve özellik elde edemez!.. Bu sebeple tek şansınız, şu anda sağlıklı bir beyne sahip iken, bunu olabildiğince değerlendirmenizdir! Aksi hâlde, bu beyin elden çıktıktan sonra, hiçbir yeni güç kazanmanız mümkün olmayacaktır.”
“Yani ‘ibadet’ denilen bu çalışmalar, hep beynin gelişmesi için mi?”
“Elbette, ne zannettin ki! Kim beynini ne oranda geliştirebilirse, o derece güçlü ve ilim sahibi olur.”
“Peki Elf, bana iyice açar mısın... Niçin abdest, niçin namaz, niçin Hac konmuş?.. Bunların Evrensel gerçeklerle ilgisi ne?.. Yarın bu Dünya’yı bırakıp gideceğiz!.. Zaten dinde söylendiğine göre, ölüm ötesi yaşamda ibadet diye bir şey de mevcut değil!.. Niçin bütün bunlar?..”
“Cem, sanki bütün bunların yapılmasını size zorunlu kılan benmişim, sanki Rasûl benmişim gibi soruyorsun bana!..”
“Elf, senin içinde yaşadığın boyutta her şeyin içyüzü apaçık ortada!.. Anlattıklarından bunu açık seçik görüyorum... Belki de Allâh, senin boyutundaki bir varlık aracılığıyla bunları bildirdi bizlere!.. Bilemiyorum!.. Ama gene de, bu soruların cevabını biliyormuşun gibi bir his var içimde! Niçin bütün bu yapılması zorunlu denilen şeyler?”
“Abdest ismiyle tanımladığınız şey, sudaki biyoelektrik enerjinin sinir sistemi vasıtasıyla beyne ulaşması ve enerji takviyesidir...
Namaz adını verdiğiniz fiil ise, tamamıyla beyinde belirli kelimelerin sistemli bir şekilde tekrarı yani ‘zikir’ esasına dayanır ki; beyin kapasitesini geliştirmek ve beyindeki bu gücü ruha yüklemek gayesine bağlıdır!..
Oruç ise, beyin enerjisinin hammadde analizine tüketilmek yerine, tamamıyla ruha yüklenmesi esasına göre düzenlenmiştir...
Hac ise, kişinin ruhunu Dünya’ya bağımlı kılan ve neticede de ebediyen Güneş içinde kalmasına sebebiyet verecek olan ruha yüklenmiş negatif yükün sıfırlanması esasına dayanır...
Dilersen bu konuları etraflıca araştırır ve her bir çalışma şeklinin dayandığı bilimsel gerçeği tespit edebilirsin!