Kabir âlemine geçen bu kişi bir yandan Güneş’i, içindeki canlıları ve o ortamı görür... Şayet o kişi, orada ebedî olarak kalacak olanlardan ise; gidemeyeceği güzel ortamı ve gideceği azap verici ortamı da görüp, bunun sonucunda kabirde oldukça sıkıntılı azaplı bir evre geçirir, tıpkı kâbus içinde rüya gören insan gibi...
Eğer bunun aksi ise, yani o cennet denen güzellikler ortamına gidecek, oradan kurtulacaksa, o zaman da çok huzurlu olur, o öbür ebedî kalınacak ortamdan kurtulacağının sevinci içinde... Ve bu süre kıyamete kadar böylece devam eder.
Şu anda Dünya’dan ayrılmış kişilerin ruhları, Dünya’nın varolması itibarıyla “Von Allen” adı verilmiş manyetik kuşağın içinde yaşamaktadır. “Kabir âlemi” ve “Berzah âlemi” denen âlem, bu kuşak içinde olan manyetik âlemdir!
Güneş’in büyüme evresiyle birlikte Güneş; Merkür’ün, Venüs’ün ve Dünya’nın tamamen eriyip, yok olup, buharlaşmasına, sonuçta TAMAMEN ORTADAN KALKMASINA SEBEP OLUR... Kıyamet dediğimiz, bizim tespitimize göre Güneş’in büyüme ve çevresindeki Dünya’yı yok etme evresinden sonra, “Von Allen” alanı Dünya’nın manyetik çekim alanı da biter.
Bu bitişle birlikte insanlar, Güneş’in çekim alanına dahil ışınsal mekân, platform üzerinde hep bir arada olurlar. Bu alan ortadan kalktığı için de, insanlar “Mahşer” denen o kıyamet evresinden sonra Dünya’da neler yapmış olduklarını ve bu yaptıkları yanlışların ve doğruların kendilerine neler getirdiğini, o günün şartları ve varlıkları içinde müşahede ederler. Yani “Mahşer” denen ortama dair hadislerle sembolik bir biçimde anlatılan bütün olaylar bilfiil yaşanır ve bundan sonra bu insanlardan belli çalışmalar yapmış, belli neticeler elde etmiş kişiler “Cehennem” ortamından çıkarak, tamamen “Cennet” denen bir başka boyuta geçerler...
Diğerleri ise o boyutta, yani Güneş’in çekim alanı içinde kalır.
Esasen, Güneş’in cehennem olduğu konusu, bizim müşahedemize göredir...
Bizim bugünkü bilimsel verilerle olaya yaklaşımımızda da Güneş’in Dünya’yı yutacağı ve yok edeceği kesin olarak bildirilmektedir!
İşte, gerçekler böyle olduğuna göre bu durumda biz ne yapmak zorundayız?
İşte “Ne yapmak zorundayız?”a geldik yine, döndük dolaştık aynı yöne.
Bir yönü itibarıyla ölüm ötesi ruhumuzu, şu anda yaptığımız beyin çalışmalarıyla oluşturduğumuza göre, beynimizi azami ölçüde değerlendirmek zorundayız.
“Biz Allâh’ı zikredelim” dediğimiz zaman, “Ne yapıyoruz?”, “Niye yapıyoruz?”...
Bunun üzerinde kısaca durayım...
Bir insan için en önemli şey ZİKİR’dir!
Çünkü “ZİKİR” denen olay, biraz evvel de bahsettiğim gibi yukarıda, ötede bir tanrıyı anma amacına yönelik olarak gelmemiştir.
Biz, biraz evvel de bahsettiğim gibi, Allâh’ın çeşitli isimleriyle işaret edilen özelliklerle var olmuşuz.
Bu özellikler yani Rahmân isminin, Rahıym isminin, Müriyd isminin, Kuddûs isminin, Fettah isminin mânâları bizim beynimizde mevcuttur!
Nasıl mevcuttur?
Beyinde, ne kelime vardır, ne resim vardır, ne görüntü vardır...