23. Cüz

YaSiyn: 28-83, Saffat Sûresi, Sad Sûresi ve Zümer: 1-31 âyetlerinden meydana gelir....

YaSiyn Sûresi âyetleri:

Ölü Arz ve gece birer âyettir (33, 37)... Güneş’in müstekarr’ı ve Ay’in menzilleri (38-40)... Kabir’den ba’solunmak, uyku’dan uyandırılmak (51-54)... Rahıym Rab’den Selâm sözü (58)... Hakikatından ebedi cahil bilinç (ilahi yakınlıktan tard edilmiş şeytan), İlahi Benliği yaşama potansiyeli olan Ademoğlu için apaçık düşmandır (60-62)... Kur’ân hakikatleri, şiirden daha etkilidir (69)... Bir nutfe’den, Allâh ile hasımlaşır kapasiteye gelen insan (77)...

Saffat Sûresi:

Melekler ile yapılan kasem ve cevabı (1-5)...

Not: “Yemin= kasem” hakkında Kurân’ın ve sünnetin öğrettiği “VAllâhi; Billahi; TAllâhi” gibi “Allâh” ile yapılandır... Nitekim hadis-i şeriflerde şöyle açıklanır:

“Allâh’dan gayrıyla yemin eden Allâh’a şirk koşmuştur", “Allâh’dan gayrıyla yemin eden ya müşrik ya kafir olur", “Emanete yemin eden bizden değildir”, gibi...

Peki, ilahi hitab niye Kurân’da eşya ve muhtelif varlıklar ile yemin ediyor?...

Aslında Allâh indinde “gayrı” yoktur ve o isimle işaret edilen de Allâh Esma’sıdır!... “Kur’ân, pek çok tesbitle doludur!”... Yani, üzerlerine yemin edilen saf saf melekler, hükmü taksim edenler, işi tedbir edenler, Nûn, kalem, Güneş, Ay, sema, asr, fecr, nefs, gece, gündüz,... gibi varlık ve olguların hakikatı olan Rabbine yemin edilmektedir... Nitekim Hz. Rasûlullâh a.s. için “Senin Rabbine yemin olsun” (Nisa: 65, Hicr: 92) denilmektedir...
O halde sorun “isimleme” değil, o isimlere bilinçte varlık verip şirk oluşturmaktır... Hz. Rasûlullâh a.s. “İsimlediğinizde KULlayın!?” buyurarak bu sorunlara hiç düşmemenin yolunu göstermiştir!...

Saffat Sûresi diğer âyetlere gelince:

Azgın şeytanlardan korunan sema (6-7)... Şeytanların Mele-i A’la’yı dinlemeden engellenişleri (8-10)... Cehennem sıratı (22-24)... Sırat’ı geçemeyip azaba düşenlerin bu halinin sebebi (35-36)... Hakikatını unutturan arkadaş mı yoksa hakikatına vuslat ettiren “Huri” yoldaş mı (40-60)... Zakkum ağacı (62-66)... Nuh a.s.ın şi’ası’ndan ve kalb-i selim olan Hz. İbrahim a.s.ın ilk defa dillendirdiği, kendinden önceki mürseliyn’in dillendirmediği büyük tesbit, “DÛN” (85-87)... “Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!”, Hz. İbrahim a.s.ın tesbitidir (95-96)... Hz. İbrahim ve kendisine müjdelenen “Haliym OĞUL” Hz. İsmail’in (Hz. İshak, annesine müjdelenmişti?) büyük teslimiyyetleri (100-111)... Hz. İshak’ın “Nebi” olarak müjdelenmesi (112-113)... Murseliyn’den Hz. Musa-Hz. Harun, Hz. İlyas, Hz. Lut ve Hz. Yunus a.s.ların kıssalarından farklı örnekler (114-148)... Allâh ile cinler arasında neseb oluşturanlar (İsa, Allâh’ın oğlu; melekler Allâh’ın kızları diyenlerin tetiklemesi nerden geliyor?) (158)... Rububiyyet katmansallığı (164-166)... Rasûller mansur ve galiptirler (171-173)...

Sad Sûresi:

Tekliğin (dolayısıyla varlığın) anlaşılma zorluğu (5)... Davud a.s.ın özellikleri, istiğfarı ve halifeliği (17-26)... Realiteyi ciddiye almamak (Hakkı görmemek) küfürdür (27)... Hz. Rasûlullâh a.s.a inzal olan mübarek bilgi’nin işaretlerini tedebbür ve tezekkürün önemi (29)... Süleyman a.s.ın kimseye verilmemiş mülkü (30-40)... Eyyub a.s.ın sabrı (41-44)... Ahyar (45-48)... Muttekıylere kapıları açılmış Adn Cennetleri (49-54)... “Merhaba” kime yok (59-60)... Büyük Haber (65-68)... Mele-i A’la’nın tartışması (69-70)... Beşer’den Adem’e, İblis’ten Şeytan’a (71-85)... Mütekellif (86)...

Zümer Sûresi:

Halis din Allâh’ındır (3)... Anne karnındaki üç karanlık (6)... Bilenler ile bilmeyenler bir olmaz (9)... Her iyiliğin kendi boyutu cinsinden karşılığı mutlaka verilir (10)... En Muhlas (“Allâh”ın halis kıldığı {şeytanı müslüman olan}; en Abdullah) Hz. Muhammed a.s.dır (11-14)... Tağut’tan ictinab edenleredir müjde (esma kuvveleri ile tahakkuk; vuslat) (17)... Daha iyisine tabi olmak hidayettir (18)... Sadrı İslâm’a açılanlar (22)... Müteşabih ve Mesaniy bir Kitab (23)... İbretlik iki adam misali (29)...

Dinle Metnini Görmek İçin Tıklayın

Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...

Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...

Nitekim Kur’ân şöyle der:

Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).

91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).

Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da... 

Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...

Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...

1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz.  Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...

2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...

Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...

Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...

Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Dinlemeyi İndirebilirsiniz!