3. Âl-u Imran Sûresi (64-136)
Al-u İmran (İmran Ailesi) Suresi Medine-i Münevvere döneminde Bakara Suresinden sonra nazıl olmuştur... 200 ayettir...
Mushaf tertibi olarak da bu sureden bir önceki sure olan Bakara Suresinde, mucizevi bir yaratılışla meydana gelen ilk insan Adem ve Ehl-i Kitab’tan yahudiler üzerinde çok ağırlıklı durulurken, nüzül ve tertip olarak ondan bir sonraki bu surede yani Al-u İmran suresinde ise gene yaratılış mucisesi olan Meryem Oğlu İsa’dan ve Ehl-i Kitab’tan Nasara(hristiyanlar) üzerinde çok ağırlıklı durulmaktadır... İsa a.s. konusu, hakkındaki ifrat ve tefritleri ortadan kaldıracak şekilde çözüme bağlanıp(nitekim surenin ismi, Hz.Meryem’in ailesinin, soyunun ismidir), Allah-insan münasebeti, vahdet realitesinde halledilmektedir...
Bu bağlamda nasara ekolünün İslam’a göre konumu üzerinde ibretle durulmaktadır...
Bu surede üzerinde durulan en önemli bir husus “İSLAM” vurgulamasıdır... “Allah indinde diyn İslam’dır”, “Kim İslam’dan ğayrı bir diyn ararsa o, ondan ebediyyen kabul edilmeyecektir” gibi ayetler bu surede olup; teslimiyyeti muşahhas bir şekilde ortaya koymaktadır...
Gelmiş geçmiş tüm Nebiyler ve nazıl olmuş tüm Kitablar hakkındaki insanların ihtilaflarını, bir adı da “furkan” (Hak ile batılı ayırıcı) olan Kur’an’ın halledeciği; insanlığın gerçek kurtuluşunun Hz.Muhammed’e ve O’nun vahyine iman etmek olduğunu vurgular... Allah sevgisine (ilahi yakınlığa ermenin) Hz.Rasulullah’a tabi olmakla mümkün olduğu; emrine tabi olmamanın ise kafirlik(gerçeği reddetmek; gerçekten ebedi perdelilik) olduğu ihbar edilir...
Muhkem ve müteşabih ayetler konusu, vahyin anlaşılmasında bir incelik/bir esas olarak anlatılır ve tüm bunların ancak ilimle anlaşılacağı vurgulanır...
64-) Kul ya ehlel Kitabi te’alev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm ella na’büde illAllâhe ve lâ nüşrike Bihi şey’en ve lâ yettehıze ba’duna ba’dan erbaben min dûnillahi, fein tevellev fekulüşhedu Bi enna müslimun;
De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allâh’tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa’yı) Allâh dûnunda Rab ittihaz etmesin (Allâh yanı sıra ilâh - tanrı edinmeyelim).” Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: “Şahit olun ki biz Allâh’a teslim olmuşlardanız.”
65-) Ya ehlel Kitabi lime tühaccune fiy İbrahiyme ve ma ünziletit Tevratu vel İnciylu illâ min ba’dihi, efela ta’kılun;
Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Tevrat ve İncil Ondan sonra inzâl edilmiştir (dolayısıyla olayı anlatmıştır). Bunu fark edecek aklınız yok mu?
66-) Hâ entüm hâülâi hacectüm fiyma leküm Bihi ılmün felime tühaccune fiyma leyse leküm Bihi ‘ılm* vAllâhu ya’lemu ve entüm lâ ta’lemun;
Az çok bildiğiniz konularda tartışıp durdunuz, neyse... Fakat hiç bilmediğiniz bir konuda neden tartışırsınız? Oysa Allâh bilir, siz bilmezsiniz!
67-) Ma kâne İbrahiymu yahudiyyen ve lâ nasraniyyen ve lâkin kâne haniyfen müslima* ve ma kâne minel müşrikiyn;
İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan... Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilâha) inanmayan (hanîf), yalnızca Allâh’ın var olduğunun idrakında olarak O’na teslim olmuş (varlığında Allâh’ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!..
68-) İnne evlenNasi Bi İbrahiyme lelleziynettebe’uhu ve hazen Nebiyyu velleziyne amenû* vAllâhu Veliyyül mu’miniyn;
Gerçekte İbrahim’deki hakikate en yakın olanlar; Onun anlayışı üzere yürüyenler, bu Nebi (Hz. Muhammed) ve Ona iman edenleridir. Allâh iman edenlerin Veliyy’idir.
69-) Veddet taifetün min ehlil Kitabi lev yudılluneküm* ve ma yudıllune illâ enfüsehüm ve ma yeş’urun;
Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup sizi saptırmayı arzuladılar; oysa onlar kendilerinden başkasını saptırmazlar. Ama bunu idrak edemiyorlar.