Cennet

Kimi istiyor cenneti… Kimi istemiyor!..

İstemeyenler, cehennemi tercih ediyor. Zira, orada olacakmış bütün ülkelerin güzelleri, dansözler, şarkıcılar… vs…vs…

Bazıları da, cenneti bu türden tahayyül ettiklerinden; “Ne yapayım ben cenneti, bana seni gerek” demiş… De, o “seni” kelimesi ardındakini elbette ancak kendi bilir… Bilemiyoruz o kelimeyle neyi amaçladığını…

Peki nedir cennet yaşamı?..

Bostan, bahçe anlamında kullanılan “Cennet” kelimesiyle sembolize edilen ortam veya boyut nasıl bir şey?..

Kimler o ortama girecek?.. Nasıl girilecek?.. O ortam nerede?.. Orada nasıl yaşam var?.. Sorular pek çok!.. Cevap..?

İrdelersen, ya kâfir derler, ya münkir!.. İnsan olarak, düşünen beyin sahibi bir fert olarak, merak etme ve araştırma! Hakkın yok çünkü!

Sana yasaklamış bunları sorgulamayı, cevap verme cehli ve acziyeti içinde olanlar!

Ama bizde merak var ya!.. Serde araştırmacılık ruhu var ya!.. Geçmişte de bu konuyla ilgilenmiş pek çok ermiş var ya…

Ben de kurcaladım bu konuyu onlardan… Sonra, aldıklarımı, biraz da bu devrin ilmî gelişmeleriyle sentez yapıp yorumladım… Şimdi algıladıklarımı, içinde bulunduğum ortam elverdiğince, anlatmaya çalışacağım… Adımı dikkatli atmak gerek; tahtalar hayli koflaşmış zira!

Tekrar edeyim… Bunlar benim kişisel yorumlarımdır… Yorumlarımı diler değerlendirirsiniz; dilerseniz güvenilmez bulur; böyle de düşünen varmış deyip, bir yana koyar; fırsat bulunca da doğru bildiğinizi bize yazarsınız. Elbette bu konuda soracaklarımızı da kabullenmek kaydıyla!

Önce şu tasnifi yapalım…

Dünya yaşamının cennet kavramı var; kendi şartları içinde…

Kabir âleminin cenneti var; kendi şartları içinde…

Mutlak mânâda cennet var… Kendi şartları içinde…

Bazıları “Cennet” kavramını, bunlardan yalnızca biri için kullanınca, olayın anlaşılmasında çok güçlükler yaşanıyor…

“Dünya cenneti” denince, bundan kişinin tabiatına uygun gelen, zevklerini tatmin edebildiği bir ortam anlaşılıyor genelde… Yanı sıra, içinde bulunduğu manevî âlemdeki huzur da anlaşılabiliyor. Tabii, bu kısa süreli de olabiliyor; uzun süreli de…

“Kabir âlemi cenneti” ise, bir hayli farklı “Dünya cenneti”nden! Kişi, mezarda yaşanan maddesel algılamalı boyuttan, kabir âlemine geçtikten sonra… Eğer, âkıbeti cennet olacak ise, yaşamı “Kabir cenneti” denen bir biçimde gelişme gösteriyor.

Kişinin, kabir âlemine geçtiği andan itibaren kendisine ulaşan dalga boylarını Dünya’da edindiği kapasiteye göre algılayıp, değerlendiren bir ruhî algılama sistemi vardır.

Kişi, kabir âlemine geçtiği andan itibaren, cehennem ve cennet boyutlarını algılamaya başlıyor, ruhanî algılama sistemiyle! Burada, beş duyu yok artık… Onun yerine, kendisine ulaşan dalga boylarını Dünya’da edindiği kapasiteye göre algılayıp, değerlendiren bir ruhî algılama sistemi var… İsterseniz buna, “ruhun beyni” adını verelim, anlatımda kolaylık olsun diye…

Kabir âleminde yaşamakta olan kimse, bir yandan cehennem boyutunu seyrederken ve bundan büyük korku duyarken; diğer yandan da, cennet boyutunu seyretmekte; bunun özlemini çekmekte; bu arada kendi türünden ve boyutundan ruhanî varlıkları ve ruh boyutuna tenezzül etmiş melâikeyi de algılamaktadır.

Rüyada, nasıl belli duygular ve düşünceler belirli sembollere bürünerek kişi tarafından seyredilmekte ise…

Kabir âleminde de kişi, bir tür rüya gibi, Dünya’da edindiklerinin getirisini otomatik olarak seyretmekte ve yaşamaktadırlar. Bazen zevkle, bazen kabûslar şeklinde!

Artık Dünya ile iletişimi kesilmiştir… Yalnızca, Dünya’dakilerin kendisi hakkındaki yönlendirilen düşüncelerini ve dualarını, anladığı kadarıyla Kurânsal mesajlarını almaktadır… Fakat bütün bunlar onu uzun süreli meşgûl etmemektedir. Bu tıpkı, tek yönlü çalışan bir receiver (alıcı) gibi olmaktadır. Ruhun beyninde oluşan dalgalar, bizim beynimizin alma kapasitesinin çok üstünde olan yüksek frekanslı dalgalar olduğu için, onların alınması insanlar tarafından mümkün olmamaktadır. İnsan beyinleri bazı şartlarda, en fazla Cin boyutundakilerin dalgalarını değerlendirebilmektedirler.

Kabir âlemi yaşamında, uykuda yaşadığınız duyguları, çok daha fazlasıyla ve çok daha yoğunluklu olarak yaşayacaksınız.

Bu durum “Sistemin kıyameti” dediğimiz, Dünya’nın Güneş tarafından yutulması evresine kadar devam edecektir.

Güneş, Dünya’yı yutmaya başladığında; Dünya’nın manyetik alanı ortadan kalktığında, bütün insan ruhları, otomatik olarak kendilerini bizim anlayışımıza ve yapımıza göre “Cehennem” olarak tanımlanan Güneş’in, dalga boyutlu yapısı içinde bulacaklardır…

Bu evre, “insanların kabirlerinden çıkması” olarak tanımlanmıştır.

Dünya’da “ibadet” (hakikatleri olan Allâh’a ait özelliklerin kendilerinde açığa çıkması) adı verilen çalışmalara gereken önemi vermiş olanlar; bu çalışmalar sonucu edindikleri NÛR ile, enerji ile, kendilerini cehennemin ve içinde yaşamakta olan canlılarının ortamından kurtarıp, cennet boyutuna geçiş yapacaklardır. Sahip oldukları NÛR oranının getirdiği hız nispetinde...

Cehennemden kaçış; Ruh bedenlerin cehennem ortamında terk edilmesi ve NÛR bedenle yeni bir boyuta geçilmesi suretinde olacaktır!

Nasıl madde beden, Dünya’da bırakılıp, ruh bedenle kabir âlemi ve cehennem boyutuna geçildiyse; ruh beden de cehennem boyutunda terk edilerek, NÛR bedenle cennet boyutuna geçilecektir!

Esasen âlemdeki her yapıda, ruh ve nûr boyutları mevcuttur! Mesela Güneş’in dahi ruh ve nûr boyutu vardır. Gözümüzün algıladığı ise, Güneş’in madde-gaz boyutudur. Bu yüzden de Güneş içinde yaşamakta olan “ruh boyutu ve nûr boyutu canlıları”nı algılayamamaktayız!

Ruh gözü ile görenler o boyutu; Nûr boyutunu algılayabilenler ise, elbette ki, o boyuta dair algılamaları yapmaktadırlar.

Nûr boyutunda, ruh boyutunda olduğu gibi bir sâbit beden görüntüsü, şekil yoktur! Burası salt bilinç boyutu olup, bilinç tahayyül ettiğini canlı olarak anında yaşar! Rüyada algılanan maddemsi yaşam duygusuyla!

Cennetteki kişinin kudreti, kendindeki vehim kuvvesini kullanabildiği miktardadır… Bu esasen Dünya’da dahi böyledir!

Ruh boyutundaki beden görüntüsü, şekli genelde; kişinin Dünya’dan ayrıldığı andaki son görüntüsü üzerinedir.

Nûr yapılı birimler ise bir beden veya şekille bağımlı olmayıp, dilediği beden şekline bürünebilir…

Nûr boyutundaki cennette yaşayanların tümü, gerçekte nûr yapılı, şekilden berî bilinç varlıklardır; algılayanın veritabanına göre görüntü verirler.

Kabir âlemindeki sorgu meleklerinin, herkese değişik gelmesinin de nedeni budur.

Cennet boyutunda, o kişinin ilmiyle sınırlı olmak şartıyla, Allâh isimlerinin özellikleri açığa çıkacak;o boyutta yaşayanlar; Allâh’ın kuvvet-kudret ve yaratıcılığıyla, diledikleri her şeyi istedikleri anda, istedikleri şekilde yaşayabileceklerdir!

 

AHMED HULÛSİ

19.4.1999

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Yazıyı İndirebilirsiniz!