Muhterem kişi, bil ki...
Allâh, âlemleri ilminde yaratmıştır!..
Tecelliler O’ndandır... Dönüş, O’na olmaktadır.
Öyle ise bir tecelli olan sen de, vaktin dolup, senden zuhura gelecek tecelliler hitam bulunca, mecburen aslına dönmüş bulunacaksın. Çünkü, her tecelli O’na döner. Sen de O’na döneceksin. Ama nasıl?
Elbette sen, “Ölmeden önce ölünüz!” buyruğunu işitmişsindir. Bu, cebrî olarak, gerçek sana idrak ettirilmeden önce, “sen dileyerek aslını tanı” anlamına gelir.
Dünya, müminin zindanıdır!.. Ve mümin, öldüğü zaman bu dünyadan veya zindandan kurtulur.
Öyle ise, bu ölüm geçidinden dileğinle geç, böylece ebedî huzur ve saadete eriş!
Ebedî huzur ve saadet, bil ki ölümün ötesindedir. Öyleyse sen de bu huzur ve saadete kavuşmak için ne bekliyorsun daha?..
“Ölmek de nasıl olur isteyerek?” dediğini duyar gibi oluyorum... “Var” kabul ettiğin benliğinden, bireysel hırs ve arzularından geç!..
Belki, hayatında ölü görmüşsündür!.. O, artık bir şey isteyecek hâlde midir? Hayır!
Öyle ise, sen de arzularından sıyrıl!.. Vazgeç bir şeyler istemekten; hâline razı ol!.. Bil ki razı olmak çok büyük bir mertebedir.
“...ALLÂH ONLARDAN RAZI OLMUŞTUR VE ONLAR DA O’NDAN RAZI OLMUŞLARDIR (ilâhî özelliklerin tecellisi)... İŞTE BU, RABBİNDEN HAŞYET DUYAN KİMSE İÇİNDİR!” (98.Beyyine: 8)
Âyetini okumuyor musun?..
Ne dünyanın peşinde ol, ne de ukbânın!..
Düşündüğün sadece, Rabbin emanetlerine acaba ne şekilde gerçek yolda hizmet edebilir, onlara bir iyiliğin erişmesine nasıl vesile olabilirim fikri olsun!..
Eğer dua etmek istiyorsan, duan; “Rabbim iyiliklerine vasıta kıl bizleri daima; kendine seçtiklerinden eyle!..” olsun. Ve böylece çalış. Tâ ki elinden ve dilinden daima yaratılmışlara bir hayır iş hâsıl olsun.
Bir fiili işlerken iyi düşün ve soru sor kendi kendine... “Bu işi neden yapıyorum?” diye...