“...HERKES YARATILIŞ PROGRAMI (fıtratı-şâkılesi) DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYAR!” (17.İsra’: 84)
Ve burada son olarak bir cümleyi daha söyleyebiliriz ki; ondan sonrası ne dile gelir ne de kaleme...
“MUHAKKAK Kİ BİZ HER ŞEYİ KADERİYLE (yazılı - programlanmış) YARATTIK!” (54.Kamer: 49)
Bu durakta öğreneceğin sırlardan birisi de, fıtratın mı kader icabı olduğu, yoksa fıtratın mı kaderi meydana getirdiği mevzudur. Buna başka bir ifade ile, ilim mi malûmu, yoksa malûm mu ilmi meydana getirmiştir diyebiliriz... Burada;
“ANDOLSUN BUNDAN GAFLET İÇİNDE (kozanda yaşıyor) İDİN... SENDEN PERDENİ KALDIRDIK! BUGÜN ARTIK GÖRME KUVVEN PEK KESKİNDİR!” ... (50.Kaf: 22)
Âyeti tecelli etmiş; gerçeği müşahede etmiş olursun. Bundan sonra:
“...NEREDE OLURSANIZ O SİZİNLE (hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ’sıyla var olması sonucu) BERABERDİR!..” (57.Hadiyd: 4)
Âyetinin dahi mânâsına vâkıf olursun! Aman sakın! Gene de edebe riayet et! Çünkü daha idrak edemediğin nice gerçek var ki, gene de sen, ilminle o gerçeğe göre yetersizsin. O takdirde, bunu tefekkür et ve Yaradanına aczini beyan et!.. Efendimiz bile günde en az yetmiş defa istiğfar dilerdi. Henüz Zât’ın künhünü idrak edemediğini bildiği için... Ve bu biliş elbette ki muhaldir.
Bu durumda dersin:
“RABBİM İLMİMİ ARTTIR...” (20.Tâhâ: 114)
Ki, mümkün olduğu kadar, “gizli şirkten” kaçınayım... Yanlış zanlardan kaçınayım... Çünkü bilirsin ki, ne olursa olsun O’nu ihâta edemezsin!..
“EBSAR (görme - değerlendirme organları) O’NU İDRAK EDEMEZ...” (6.En’am: 103)
Yani, yaratılmış olan, Yaradanı ihâta edemez!.. Herhangi bir eserin, sahibini ihâta etmesine imkân var mıdır?
Zâhir, bâtındır; bâtın, zâhir!.. İkisi arasında fark varsanış, gözün kapasitesinden oluşur!.. Aynı Tek şeyin, gözün görebildiği kısmına “zâhir” derler, göremediğine ise “bâtın”... Oysa ikisi aynı “TEK”tir!..
Muhterem kişi...
Zâhir ve Bâtın denir... Tekrar ediyorum... Bil ki, bu iki isimle işaret edilen şey birbirinden ayrı değildir; ikisi, aynı tek şeydir!.. Fark, gözden dolayıdır!.. Hepsinde, her an, tecelliler zuhur etmektedir. Sakın, bu ikisini birbirinden ayrı sanma!..
Bütün tecellilerin hükmü fenâya erip; şuur aslına rücu ettiği vakit, sadece “ALLÂH” kalmıştır!.. Ki bu da her an geçerlidir!.. Mevcudatın vücudu (varlığı) sahibine aittir... Bütün görülenlerin varsanılan vücudları, gözden doğan hayallerdir!
“Mülk kimindir?” diye sual ettiğinde, yine sual eden cevaplandırır... “BİR ve tecellileri fenâya erdirici olanın!..”
İşte bütün bunlar; “Ölmeden evvel ölünüz”, buyruğunun sonucunda erilen müşahededendir...