Muhterem kişi...
Sakın, kimsenin dış görünüşüne veya bir kısım fiillerine bakmak suretiyle hüküm verme; çünkü aldanırsın!..
Şeytan -yani cin- sadece Âdem’in zâhirini gördü; ve gördüğüne göre hüküm vermek gafletinde bulundu.
Dedi ki, “O topraktan yaratılmıştır, ben ise ateşten yaratıldım... Öyle ise, ateş topraktan üstündür, ben de Âdem’den üstünüm” ve Âdem’e secde etmedi...
Allâh’ın kendisine ihsan etmediği; ne olduğunu sezemediği bir gerçeğin Âdem’e verildiğini, bütün ilmine rağmen akledemedi ve idrak edemediğini inkâr etti!..
Hâlbuki Allâh;
“ONU TESVİYE EDİP (beynini oluşturup), O YAPININ İÇİNDEN RUHUM’DAN (Esmâ mânâlarımdan) NEFHETTİĞİMDE (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.})...” (38.Sâd: 72)
Buyuruyordu... Burada istenen şey, şeytanın görünüşe aldanmayıp, zâhirde Âdem’e, gerçekte ise Allâh’a secde etmesi idi.
Fakat, şeytan göremediği şeyi kabul edemedi; her şeyin gördüklerinden ibaret olduğunu sanıp; göremeyeceği, idrak edemeyeceği şeyler olmadığını zannettiği için küfretti; yani gerçeği örttü!.. Bilgisi olmadığı hâlde!.. O sebepledir ki, bilindiği gibi anıldı!..
Gerçeği, ya ondan bîhaber olan örter; ya da o gerçeği idrakten âciz olanların dil uzatmasını istemeyenler!.. Burada her ikisi de örtme işini yapar; fakat bilmeyerek yapan kâfir olmuştur; bilerek yapanlar ise Nebiler ve Sıddîklar...
Bundan sonra, artık sen de, sakın aklının ermediği şeyleri inkâr etme!.. Sadece:
“İMAN ETTİK, ONLARIN TAMAMI RABBİMİZİN İNDÎNDENDİR...” (3.Âl-u İmran: 7)
De... Ve hiç olmazsa “Ulül Elbab”dan, “öze ermiş”lerden olmaya çalış...
Bil ki; işitmiş, okumuş, bilmiş olan değil, idrak eden tatbikçidir.
Çok kişi vardır ki, onlar gerçeği işitmiş veya birkaç bilenin yahut idrak ehlinin eserlerinden okumuştur... Fakat, idraktan mahrum oldukları içindir ki, o gerçeği idrak edememiş, inkâra, hatta suçlamaya, tekfire gitmişlerdir...
Taklit eden değil, taklit edilen olmaya çalış!..
Nakleden değil, nakledilen olmaya gayret sarfet!..