39 - Zümer Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Tenziylül Kitabi minAllâhil ‘Aziyzil Hakiym;
Bu BİLGİ, Aziyz Hakiym Allâh’tan boyutsal olarak şuuruna indirilmiştir!
-
İnna enzelna ileykel Kitabe Bil Hakkı fa’budillahe muhlisan lehüd diyn;
Muhakkak ki biz sana O BİLGİyi Hak olarak (hakikatin olan Esmâ boyutundan açığa çıkardık) inzâl ettik! O hâlde Din’i, (varlıktaki sistem ve düzenin mutlak hâkimi - hükümranı olarak) Allâh’a kulluğunun farkındalığıyla yaşa!
-
Ela Lillâhid diynül halis* Velleziynettehazû min dûniHİ evliyâ’* ma na’budühüm illâ liyükarribûna ilAllâhi zülfâ* innAllâhe yahkümü beynehüm fiyma hüm fiyhi yahtelifun* innAllâhe lâ yehdiy men huve kâzibün keffar;
Dikkat edin, hâlis din (mutlak sistem ve düzen) Allâh (Esmâ’sının açığa çıkması) içindir! O’nun dûnunda (tanrısal kuvveler vehmedilenleri) velîler edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allâh’a yaklaştırması için tapıyoruz” (derler)... Muhakkak ki Allâh onlar arasında, tartışıp durdukları konuda hüküm verecektir... Muhakkak ki Allâh, yalancı olup, hakikati inkâr eden kimseye hidâyet etmez.
-
Lev eradAllâhu en yettehıze veleden lastafa mimma yahlüku ma yeşau, subhaneHU, HUvAllâhul Vâhid’ül Kahhâr;
Eğer Allâh bir çocuk edinme irade etseydi (olmasını kesin arzulasaydı), elbette yarattıklarından dilediğini süzüp seçerdi... Subhan’dır O! “HÛ” Allâh Vâhid, Kahhâr’dır!
-
Halekas Semavati vel Arda Bil hakk* yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela HUvel ‘Aziyzül Ğaffar;
Semâları ve arzı onlar yokken Hak olarak (Esmâ’sındaki özelliklerle) var kıldı! Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de gecenize dönüştürür... Güneş’i ve Ay’ı işlevsel kılmıştır... Her biri belli bir ömre sahip olarak yoluna devam eder... Dikkat edin, “HÛ”; Aziyz’dir, Ğaffar'dır.
-
Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce’ale minha zevceha ve enzele leküm minel en’ami semaniyete ezvac* yahlükuküm fiy butuni ümmehatiküm halkan min ba’di halkın fiy zulümatin selâs* zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk* lâ ilâhe illâ HU* feenna tusrefun;
Sizi nefs-i vâhide’den (nefs-i küll - kozmik bilinç - evrensel benlik - Hakikati Muhammedî - RUH adlı melek tanımlamalarıyla işaret edilen) yarattı! Sonra (holografik esas gereğince) ondan (bilinçten) onun eşini (bedeni) oluşturdu; sizin için en’amdan (kontrol edilebilir hayvani duygular) sekiz eş açığa çıkardı! Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra (diğer) bir yaratışa (geçirerek) yaratıyor... İşte size Rabbiniz Allâh; mülkü onun (Esmâ’sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) için olan! Tanrı yok; sadece “HÛ”! Nasıl hakikati görmezsiniz!
-
İn tekfüru feinnAllâhe ğaniyyün anküm ve lâ yerda li ıbadiHİl küfr* ve in teşküru yerdahu leküm* ve lâ teziru vaziretun vizre uhra* sümme ila Rabbiküm merci’uküm feyünebbiüküm Bima küntüm ta’melun* inneHU ‘Aliymun Bizatissudur;
Eğer küfür (nankörlük) ederseniz (insanlığınızı - yeryüzünde {bedende} halifeliğinizi {‘B’illah işareti doğrultusunda Esmâ kuvveleriyle tasarruf gücünüzü} değerlendirip şükretmezseniz; hakikatinizden perdelenirseniz), muhakkak ki Allâh sizden Ğaniyy’dir! (Allâh) kulları için küfre (nankörlüğe; fıtratlarını zayi etmelerine, kaybolmalarına) razı olmaz! Eğer şükrederseniz (değerlendirirseniz), sizin için ona razı olur... Hiçbir kimse, bir başkasının vebalini yüklenmez! Sonra dönüşümünüz Rabbinizedir! Sizde yaptıklarınızın sonucunun ne olduğunu açığa çıkaracaktır... Muhakkak ki O, içinizdekilerin (bilinç ve şuurunuzun) Zâtı (hakikati) olarak Aliym’dir (sakladıklarınızı da, her şeyinizi de tam bilen).
-
Ve izâ messel İnsane durrun dea Rabbehu müniyben ileyHİ sümme izâ havvelehu nı’meten minhu nesiye ma kâne yed’u ileyHİ min kablü ve ce’ale Lillâhi endaden liyudılle an sebiylih* kul temetta’ Bi küfrike kaliyla* inneke min ashabin nar;
İnsana (rahmet olarak; onu arındırmak - genişletmek için) bir durr (zarar, hastalık, sıkıntı) dokunduğunda, O’na yönlenir; Rabbine dua eder... Sonra ona (Rabbi) kendinden bir nimet lütfettiğinde, daha önce O’na dua ettiğini unutur ve O’nun yolundan saptırmak için Allâh’a endad (denk vehmettiği varlıklar) kabullenir... De ki: “Küfrünle azıcık yaşa... Muhakkak ki sen ateş ehlindensin!”
-
Emmen huve kanitün anaelleyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete Rabbih* kul hel yestevilleziyne ya’lemune velleziyne lâ ya’lemun* innema yetezekkeru ulül elbab;
(Böylesi mi) yoksa gecenin bir kısmında kalkıp secdeyi yaşayan ve (Kayyum’un varlığıyla) kaîm olarak, sonsuz geleceğin gereklerine hazırlanan; Rabbinin (hakikatindeki Esmâ kuvvelerinin) Rahmetini (çeşitli özelliklerini açığa çıkarmayı) uman mı? De ki: “Hiç bilenler ile bilmeyenler eşit olur mu? Sadece derin düşünebilen akıl sahipleri bunu anlayabilir.”
-
Kul ya ıbadilleziyne amenütteku Rabbeküm* lilleziyne ahsenu fiy hazihiddünya haseneten, ve Ardullahi vasi’atün, innema yüveffessabirune ecrehüm Biğayri hisab;
De ki: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden (yaptığınız her şeyin sonucunu kesinlikle yaşatacağı için) korunun! Bu dünyada güzellikler, iyilik yapanlar (mümin - kâfir fark etmez) içindir... Allâh’ın arzı (Beynin Esmâ özelliklerini açığa çıkarma kapasitesi) geniştir... Sadece sabredenlerde bunun karşılığı hesapsız açığa çıkarılır.”
-
Kul inniy ümirtü en a’budAllâhe muhlisan lehüd diyn;
De ki: “Kesinlikle hükmolundum ki, sistem ve düzeninde O’ndan başka etken görmemek üzere Allâh’a kulluk edeyim.”
-
Ve ümirtü lien ekûne evvelel müslimiyn;
“Hükmolundum ki, teslim olmuşluğunun farkındalığını yaşayanların ilki olmakla!”
-
Kul inniy ehafü in ‘asaytü Rabbiy azâbe yevmin ‘azıym;
De ki: “Gerçektir ki, ben muazzam bir sürecin yaşanacak azabından korkarım, eğer Rabbime isyan edersem (varlığımdaki mutlak tedbirini görmezden gelirsem)!”
-
Kulillâhe a’büdü muhlisan lehu diyniy;
De ki: “Sistem ve düzeninde O’ndan başka etken görmemek üzere Allâh’a kulluk edeyim...”
-
Fa’budu ma şi’tüm min dûniHİ, kul innel hasiriynelleziyne hasiru enfüsehüm ve ehliyhim yevmel kıyameti, ela zâlike hüvel husranulmubiyn;
“Siz de O’nun dûnunda dilediğinize tapının!” De ki: “Gerçek şudur ki; kıyamet sürecinde hüsranı yaşayacak olanlar, hem nefslerini (bilinçlerini/kendilerini) hem de ehillerini (o günkü eşi olan bedenini) hüsrana uğratacak şekilde yönlendirenlerin ta kendileridir! Dikkat edin! İşte o apaçık bir hüsranın ta kendisidir!”
-
Lehüm min fevkıhim zulelün minennari ve min tahtihim zulel* zâlike yuhavvifullahu Bihi ‘ıbadeHU, ya ıbadi fettekun;
Onların, fevklerinden (bilinç boyutu itibarıyla) de yakıcı - ateşten gölgelikler (katmanlar) vardır, altlarından (bedenleri itibarıyla) da gölgelikler (katmanlar) vardır... İşte (gerçek) bu; Allâh onun korkusunu kullarında açığa çıkarıyor! Ey kullarım, benden korunun (Sünnetim gereği sizden açığa çıkan her şeyin sonucunu kesinlikle yaşatacağım için)!
-
Velleziynectenebüt tağute en ya’buduha ve enabu ilAllâhi lehümül büşra* febeşşir ıbad;
Bedenini tanrılaştırarak (tagut) ona tapınmaktan kaçınıp, Allâh’a (hakikatlerine) yönelenler var ya, onlar için Büşra (müjde; vuslat) vardır... Kulları müjdele!
-
Elleziyne yestemi’unel kavle feyettebi’une ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullâhu ve ülaike hüm ulül elbab;
Onlar (o kullarım) ki, Hak sözü işitip, onun en güzeline (en koruyucu olanına) tâbi olurlar... İşte onlar kendilerini Allâh’ın hakikate erdirdiği kimselerdir ve işte onlar derin düşünen akıl sahiplerinin ta kendileridirler!
-
Efemen hakka aleyhi kelimetül azâb* efeente tünkızü men fiyn nar;
Yanan kimseyi sen mi kurtaracaksın, azap çekmesi için varolmuş (şakî) ise?
-
Lakinilleziynettekav Rabbehüm lehüm ğurefün min fevkıha ğurefün mebniyyetün tecriy min tahtihel’ enhar* va’dAllâh* lâ yuhlifullahul miy’ad;
Fakat Rablerinden korunanlara gelince, onlar için fevkinde (bilinç boyutunda) bina olunmuş, altlarından nehirler (kendilerinde açığa çıkan ilmin getirisi marifetler) akan ğuraf (cennet makâmları) vardır... (Bu) Allâh’ın vaadidir... Allâh vaadi asla değişmez!
-
Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen feselekehu yenabiy’a fiyl Ardı sümme yuhricü Bihi zer’an muhtelifen elvanühu sümme yehiycü feterahu musferren sümme yec’aluhu hutama* inne fiy zâlike le zikra li ülil elbab;
Görmedin mi ki Allâh, semâdan (Esmâ mânâlarının açığa çıkışı olan şuurdan) bir su (ilim) inzâl etti de onu arzdaki (bedendeki) kaynaklara (beyine) koydu... Sonra ondaki kuvvelerle renkleri muhtelif (çeşitli huyların sonucu) ekinler (üretim) açığa çıkarıyor... Sonra kurur da sen onu sararmış görürsün (oluşumu sırasında çok değer verdiğin şeyler, olup bittikten sonra bakarsın tüm değerini yitirir)... Sonra onu bir hutam (kuru bitki, çer - çöp) kılar! Muhakkak ki bu (misalde) derin düşünen akıl sahipleri için elbette bir ders vardır!
-
Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâmi fe huve alâ nûrin min Rabbih* feveylün lil kasiyeti kulûbühüm min zikrillâh* ülâike fiy dalâlin mubiyn;
Allâh kimin derûnunu İslâm’ı kavrayacak şekilde genişletti ise, o Rabbinden bir nûr üzere değil midir? Allâh’ın zikrinden (hatırlattığından) kalpleri kasavetlenene (içleri sıkılıp bunalanlara) yazıklar olsun! İşte onlar apaçık şekilde (hakikatten) sapmayı yaşamaktadırlar!
-
Allâhu nezzele ahsenel hadiysi Kitaben müteşabihen mesâniy* takşa’ırru minhü cüludülleziyne yahşevne Rabbehüm* sümme teliynü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillâh* zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşa’* ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
Allâh, sözün en güzelini; müteşabih (benzetme yollu), mesanî (aynı cümlede veya kelimede iki ayrı işareti vererek ikili anlatımla) bir bilgiyi (tafsilâtlı) indirdi... Rablerinden haşyet eden kimselerin Ondan derileri (tüyleri) ürperir... Sonra bedeni ve şuuru Allâh zikrine yumuşar (kabule müsait hâle gelir)... İşte bu Allâh’ın hidâyetidir ki onunla dilediğini hakikate erdirir! Allâh kimi saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur.
-
Efemen yettekıy Bi vechihi suel azâbi yevmel kıyameti, ve kıyle liz zâlimiyne zûku ma küntüm teksibun;
Kıyamet sürecinde (başka hiçbir imkânı olmadığı için yalnızca) yüzüyle azabın en kötüsünden korunmaya çalışan kimse mi? Zâlimlere: “Kazandıklarınızı tadın!” denilmiştir.
-
Kezzebelleziyne min kablihim feetahümül azâbü min haysü lâ yeş’urun;
Onlardan öncekiler yalanladı da bu yüzden azap onlara fark etmedikleri bir yerden geldi.
-
Feezâkahümullâhul hızye fiyl hayatid dünya* ve leazâbül ahireti ekber* lev kânu ya’lemun;
Allâh, onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Sonsuz geleceğin azabı ise elbette Ekber’dir! Eğer bilselerdi!
-
Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur’âni min külli meselin leallehüm yetezekkerun;
Andolsun ki şu Kurân’da insanlar için her türlü misali kullandık... Belki tezekkür ederler (unutmuş oldukları hakikatlerini hatırlayıp) üzerinde derin düşünürler diye!
-
Kur’ânen ‘Arabiyyen ğayre ziy ‘ıvecin leallehüm yettekun;
Pürüzsüz, net Arapça bir Kur’ân olarak (vahyettik)... Belki (anlayıp) korunurlar diye.
-
DarebAllâhu meselen racülen fiyhi şürekâü müteşakisune ve racülen selemen liracül* hel yesteviyani mesela* elHamdu Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya’lemun;
Allâh bir misal verdi: Birbiriyle sorunlu ortaklara hizmet veren adam ile sadece bir adama teslim adam... Bu ikisinin şartları eşit olur mu? El Hamdu Lillâh! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler!
-
İnneke meyyitün ve innehüm meyyitun;
Kesinlikle sen ölümü tadacaksın ve muhakkak ki onlar da ölümü tadacaklar!
-
Sümme inneküm yevmel kıyameti ‘ınde Rabbiküm tahtesımun;
Sonra, muhakkak ki siz, kıyamet sürecinde Rabbinizin indînde karşılaştırılacaksınız.
-
Femen azlemü mimmen kezebe alAllâhi ve kezzebe Bis sıdkı iz caeh* eleyse fiy cehenneme mesven lil kâfiriyn;
Allâh üzerine yalan söyleyen ve kendisine geldiğinde varlığındaki gerçeği yalanlayandan daha zâlim kimdir? Hakikat bilgisini inkâr edenler için, yaşayacakları ortam cehennemde değil midir?
-
Velleziy cae Bis sıdkı ve saddeka Bihi ülaike hümül müttekun;
Sıdkı (Allâh kulu olunduğu ve bedende hilâfet hakikatinin yaşandığı gerçeğini) getiren ve Onu tasdik edene (Hz. Ebu Bekir) gelince, işte onlar Müttekî’lerin ta kendileridir!
-
Lehüm ma yeşaune ‘ınde Rabbihim* zâlike cezaül muhsiniyn;
Onlar için Rablerinin indînde diledikleri her şey vardır! İşte bu muhsinlerin (Allâh’a görürcesine kulluk etmekte olanların) cezasıdır!
-
LiyükeffirAllâhu anhüm esveelleziy amilu ve yecziyehüm ecrehüm Bi ahsenilleziy kânu ya’melun;
Tâ ki Allâh, önceden yaptıklarının en kötüsünü bile onlardan silsin ve yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlarını onlara versin.
-
EleysAllâhu Bi kâfin abdeHU, ve yuhavvifuneke Billeziyne min dûniHİ, ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
Allâh, Esmâ’sından yarattığı kuluna kâfi değil mi? Seni O’nun dûnundakilerle korkutuyorlar! Allâh kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur.
-
Ve men yehdillâhu fema lehu min mudıll* eleysellahu Bi ‘Aziyzin Zintikam;
Allâh kime hidâyet ederse, kimse onu saptıramaz! Allâh (Bi-) Aziyz (kullarından bu isminin işaret ettiği özelliği açığa çıkaran), Züntikam (araya duygu katmaksızın yaptığının sonucunu kesinlikle yaşatan) değil midir?
-
Ve lein seeltehüm men halekas Semavati vel Arda leyekulünnAllâh* kul eferaeytüm ma ted’une min dûnillâhi in eradeniyAllâhu Bi durrin hel hünne kâşifatü durrihi ev eradeniy Bi rahmetin hel hünne mümsikâtü rahmetiHİ, kul hasbiyAllâh* aleyhi yetevekkelül mütevekkilun;
Andolsun ki eğer onlara: “Semâları ve arzı kim yarattı?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyeceklerdir... De ki: “(Bu cevabınıza göre) Allâh dûnunda isimlendirdiklerinizin (yerini) gördünüz mü? Eğer Allâh bende bir zarar, sıkıntı irade ederse, O’nun verdiği zararı, sıkıntıyı onlar açıp kaldıracaklar mı? Yahut (Allâh) bende bir rahmet irade ederse, O’nun rahmetini onlar engelleyebilirler mi?”... De ki: “Allâh bana yeter! Tevekkül edenler O’nu Vekiyl kılar!”
-
Kul ya kavmı’melu alâ mekânetiküm inniy amil* fesevfe ta’lemun;
De ki: “Ey halkım! Anlayışınız kadarıyla elinizden geleni yapın; muhakkak ki ben de yapmaktayım... Yakında bileceksiniz...”
-
Men ye’tiyhi azâbün yuhziyhi ve yehıllu aleyhi azâbün mukıym;
“Kime geliyor aşağılayıcı azap (ölüm) ve kime gelmekte daimî azap (cehennem)?”
-
İnna enzelna aleykel Kitabe linNasi Bil Hakk* femenihteda felinefsih* ve men dalle feinnema yedıllu aleyha* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;
Muhakkak ki biz sana O BİLGİyi insanlar için Hak olarak inzâl ettik! Artık kim hakikate yönelirse kendi nefsi içindir! Kim de (hakikatten) saparsa sonucu sadece kendi aleyhine olarak sapar! Sen onların vekîli değilsin!
-
Allâhu yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletiy lem temüt fiy menamiha* feyümsikülletiy kadâ aleyhelmevte ve yursilül uhra ila ecelin müsemma* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;
Allâh, ölümü tatma zamanı geldiğinde insanları vefat ettirir (bedenin işlevsiz kalması)... Ölmemiş olanları da uykularında (bilinç dünyasına geçirtir)... Hakkında ölüm hükmettiğini (o boyutta) tutar; diğerlerini belli bir ömür için irsâl eder... Muhakkak ki bu olayda derin düşünen bir topluluk için elbette işaretler vardır.
-
Emittehazû min dûnillâhi şüfe’a’* kul evelev kânu lâ yemlikune şey’en ve lâ ya’kılun;
Yoksa Allâh dûnunda şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Ya o edindikleriniz hiçbir şeye sahip olmayan ve akılsız iseler de mi?”
-
Kul Lillâhiş şefa’atü cemiy’a* leHU Mülküs Semavati vel Ard* sümme ileyhi turce’un;
De ki: “Şefaat tümüyle Allâh’ındır! (Çünkü) semâların ve arzın mülkü O’nundur! Sonra O’na rücu ettirileceksiniz.”
-
Ve izâ zükirAllâhu vahdehüşmeezzet kulubülleziyne lâ yu’minune Bil ahireti, ve izâ zükirelleziyne min dûniHİ izâhüm yestebşirun;
Allâh, TEK’liği itibarıyla hatırlatıldığında, sonsuz yaşamlarına iman etmeyen kimselerin şuurları bundan hoşlanmaz! O’nun dûnundakiler anıldığındaysa, hemen onlar müjdelenmişçesine yüzleri güler!
-
Kulillâhümme FatırasSemavati vel Ardı Alimel ğaybi veşşehadeti ente tahkümü beyne ıbadike fiy ma kânu fiyhi yahtelifun;
De ki: “Ey Allâh’ım, semâların ve arzın Fâtır’ı; gaybı ve şehâdeti bilen; tartıştıkları konuda kulların arasında sen hüküm verirsin!”
-
Velev enne lilleziyne zalemu ma fiyl Ardı cemiy’an ve mislehu meahu leftedev Bihi min suil azâbi yevmel kıyameti, ve beda lehüm minAllâhi ma lem yekûnu yahtesibun;
Eğer ki yeryüzündekilerin tümü ve onunla beraber onun misli daha, o zulmedenlerin olsa, elbette onu, kıyamet sürecindeki azabın kötüsünden (kurtulmak için) fidye verirlerdi! (Çünkü) Allâh’tan hiç ummadıkları şey onların karşısına çıktı!
-
Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;
(Yaptıkları sonucu) kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara zâhir oldu; alay ettikleri şey kendilerini çepeçevre kuşattı!
-
Feiz messel İnsane durrun de’ana* sümme izâ havvelnahü nı’meten minNA, kale innema utiytühu alâ ‘ılm* bel hiye fitnetün ve lâkinne ekserehüm lâ ya’lemun;
İnsana bir zarar, hastalık, sıkıntı geldiğinde bizden yardım ister... Sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde “O, bana bilgim sayesinde verilmiştir” (der)... Hayır; o (nimet) bir sınav objesidir! Ne var ki onların çoğunluğu bunu bilmezler.
-
Kad kalehelleziyne min kablihim fema ağnâ anhüm ma kânu yeksibun;
Onlardan öncekiler de gerçekten onu söylemişti... (Ama) kazandıkları şeyler onlara bir fayda vermedi.
-
Feesabehüm seyyiatü ma kesebu* velleziyne zalemu min haülai seyusıybühüm seyyiatü ma kesebu, ve ma hüm Bi mu’ciziyn;
Sonunda kazandıkları şeylerin kötülükleri kendilerine isâbet etti... Bunlardan zulmedenlere gelince, onların kazandıkları şeylerin kötülükleri de kendilerine isâbet edecektir... Onlar (Bizi) âciz bırakamazlar!
-
Evelem ya’lemu ennAllâhe yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu’minun;
Bilmediler mi ki Allâh yaşam gıdasını dilediğine yayar, genişletir, (dilediğine de) daraltır! Muhakkak ki bu olayda iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır.
-
Kul ya ‘ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh* innAllâhe yağfiruzzünube cemiy’a* inneHU HUvel ĞafûrurRahıym;
De ki: “Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder... Muhakkak ki O, Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”
-
Ve enibu ila Rabbiküm ve eslimu lehu min kabli en yetiyekümül azâbü sümme lâ tunsarun;
Rabbinize yönelin (tövbe edin) ve size azap (ölüm) gelmeden önce O’na teslim olun... Sonra yardım olunmazsınız!
-
Vettebi’û ahsene ma ünzile ileyküm min Rabbiküm min kabli en ye’tiyekümül azâbü bağteten ve entüm lâ teş’urun;
Siz farkında olmadan, ansızın azap (ölüm) size gelmeden önce, Rabbinizden size inzâl olunan en güzele tâbi olun!
-
En tekule nefsün ya hasreta alâ ma ferrattü fiy cenbillâhi ve in küntü le mines sahıriyn;
(O süreçte) bir nefs şöyle der: “Allâh’ı tanımada yetersiz kalmam dolayısıyla düştüğüm hasrete (kayıplarıma) bak! Elbette ben alay edenlerdendim! (İşin gerçeğinin ve ciddiyetinin farkında değilmişim?)”
-
Ev tekule lev ennAllâhe hedaniy leküntü minel müttekıyn;
Yahut şöyle der: “Eğer Allâh bana hidâyet etseydi, elbette korunanlardan olurdum.”
-
Ev tekule hıyne teral azâbe lev enne liy kerreten feekûne minel muhsiniyn;
Yahut azabı gördüğünde şöyle der: “Keşke bir kere daha (bedenli - beyinli yaşama) sahip olsam da, muhsinlerden olsam.”
-
Bela kad caetke âyâtiy fekezzebte Biha vestekberte ve künte minel kafiriyn;
“Hayır, sana işaretlerim gerçekten geldi de onları inkâr ederek yalanladın, benlik tasladın ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden oldun!”
-
Ve yevmel kıyameti teralleziyne kezebu alAllâhi vucuhühüm müsveddetün, eleyse fiy cehenneme mesven lil mütekebbiriyn;
Kıyamet sürecinde, Allâh hakkında yalan söylemişleri, yüzleri kararmış görürsün... Kibirlenen, büyüklenenler için yaşam ortamı, cehennemde değil midir?
-
Ve yüneccillahulleziynettekav Bi mefazetihim lâ yemessühümüs sûü ve lâ hüm yahzenun;
Allâh korunanları, açığa çıkardıkları başarılarla kurtuluşa erdirir! Onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.
-
Allâhu haliku külli şey’in ve HUve alâ külli şey’in Vekiyl;
Allâh her şeyin Hâlıkı’dır... “HÛ” her şey üzerine Vekiyl’dir.
-
LeHU mekaliydüs Semavati vel Ard* velleziyne keferu Bi âyâtillâhi ülaike hümül hasirun;
Semâların ve arzın anahtarları O’nundur! Allâh’ın işaretlerindeki varlığını, inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!
-
Kul efeğayrAllâhi te’mürûnniy a’budü eyyühel cahilun;
De ki: “Bana Allâh’ın gayrına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!”
-
Ve lekad uhıye ileyke ve ilelleziyne min kablik* lein eşrekte leyahbetanne amelüke ve letekûnenne minel hasiriyn;
Yemin ederim ki, sana ve senden öncekilere de şu vahyolundu: “Kesinlikle, eğer şirk koşarsan, mutlaka yaptıkların boşa gidecek; muhakkak hüsrana uğrayanlardan olacaksın!”
-
Belillâhe fa’bud ve kün mineşşakiriyn;
Hayır, sadece Allâh’a kulluk et ve şükredenlerden ol (kul olma nimeti ne demektir bunu değerlendir)!
-
Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel Ardu cemiy’an kabdatühu yevmel kıyameti vesSemavatü matviyyatün Bi yemiyniHİ, subhaneHU ve te’âla amma yüşrikûn;
Allâh’ı hakkıyla değerlendiremediler! Kıyamet sürecinde arz bütünüyle O’nun kabzasındadır (avucunun içindedir); semâlar O’nun sağ eliyle dürülmüşlerdir... O, onların şirk koştuklarından münezzehtir, Âli’dir.
-
Ve nüfiha fiys Suri fesa’ıka men fiys Semavati ve men fiyl Ardı illâ men şaAllâh* sümme nüfiha fiyhi uhra feizâ hüm kıyamun yenzurun;
Sur’a üflenmiştir! Bu yüzden, Allâh’ın dilediği müstesna, semâlarda ve arzda kim varsa çarpılıp baygınlık geçirmektedir... Sonra ona ikinci (defa) nefholundu; işte onlar ayaklanmışlar bakıyorlar.
-
Ve eşrakatil Ardu Bi nûri Rabbiha ve vudı’al Kitabu ve ciy’e Bin Nebiyyiyne veş Şühedâi ve kudiye beynehüm Bil Hakkı ve hüm lâ yuzlemun;
Arz, Rabbinin nûru ile parıldamış, Bilgi (hakikat) açığa çıkmış, Nebiler ve şüheda getirilmiş, onlar haksızlığa uğratılmaksızın aralarında Hak olarak hükmedilmiştir.
-
Ve vuffiyet küllü nefsin ma amilet ve HUve a’lemu Bima yef’alun;
Her nefse yaptığının karşılığı tam verilir... O, onların yapıp işlediklerini (yaptıklarının yaratanı olarak) daha iyi bilir.
-
Ve siykalleziyne keferu ila cehenneme zümera* hattâ izâ cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha elem ye’tiküm Rusülün minküm yetlune aleyküm âyâti Rabbiküm ve yünziruneküm Lıkae yevmiküm hazâ* kalu bela ve lâkin hakkat kelimetül azâbi alel kâfiriyn;
Hakikat bilgisini inkâr edenler de sınıflar hâlinde cehenneme sevkolunmuştur... Nihayet oraya geldiklerinde, onun kapıları açıldı ve onun bekçileri onlara: “Sizden, Rabbinizin işaretlerini size bildiren, bu sürece kavuşacağınız hakkında sizi uyaran Rasûller gelmedi mi?” dedi... Dediler ki: “Evet”... Ne var ki, azap sözü, hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine gerçekleşmiştir.”
-
Kıyledhulu ebvabe cehenneme halidiyne fiyha* fe bi’se mesvel mütekebbiriyn;
Denildi ki: “Girin cehennemin kapılarından, orada sonsuza dek kalacaksınız... Kibirli, benliklerinden vazgeçemeyenlerin kalacakları yer ne kötüdür!”
-
Ve siykalleziynet tekav Rabbehüm ilel cenneti zümera* hattâ izâ cauha ve fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha Selâmün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidiyn;
Rablerinden ittika edenler (bedenselliklerinden korunanlar) ise sınıflar hâlinde cennete sevkolunmuştur... Nihayet oraya geldiklerinde ve onun kapıları açıldığında, onun muhafızları hitap eder: “Selâmun aleyküm! Ne hoş olmuşsunuz... Sonsuza dek kalmak üzere girin!”
-
Ve kalül Hamdu Lillâhilleziy sadekanâ va’deHU ve evresenel Arda netebevveü minel cenneti haysü neşa’* fe nı’me ecrul ‘amiliyn;
(Cennetlikler) dediler ki: “Hamd o Allâh’a ki, vaadini gerçekleştirdi ve bizi şu arza (ortama) vâris kıldı... Cennetten dilediğimiz makâmda yaşıyoruz... (İmanın gereğini) uygulayanların karşılığı ne güzelmiş!”
-
Ve teral Melâikete hâffiyne min havlil ‘Arşi yüsebbihune Bi Hamdi Rabbihim* ve kudıye beynehüm Bil Hakkı, ve kıylel Hamdu Lillâhi Rabbil ‘alemiyn;
Melekleri de; Arş’ın (hükümranlık tahtının - El Esmâ özelliklerinin açığa çıkma/seyri makâmının) her yanından kuşatmışlar ve Rablerinin hamdini, münezzeh oluşunu dillendirirlerken görürsün... Herkes hakkında Hak olarak hükmolunmuş ve: “Hamd, Rabb-ül âlemîn olan Allâh’a aittir” denilmiştir.