Ne bir kusur işle; ne de af dilemek mecburiyetinde kal!.. Hatta, kimsede kusur görmemeye gayret et...
Senin, bizzat arzularınla gelişen hırsın, senin şeytanın olmuştur!.. Arzuları kalmamış bir kişinin, ihtirasları da olmadığı için, şeytanı da müslüman olur!..
İşte bu hâle gelmiş bir er kişi olduğun zaman, bütün menfaat duygularından da sıyrılmış olacağından; ne sen bir yaratılmış olanı kırarsın, ne de onların sana bir zararı dokunabilir. Çünkü yaratılmışlar çoğunlukla, kendilerine bir iyiliğin ulaşmasına vesile olanları sever ve hakikatten uzak iseler, verileni verenden bilirler!.. Sen bil ki, veren verdirten hep O’dur!..
Bu sebep iledir ki, ne bir şeyinle öğün, ne de bir şeyine güven!.. Güvendiğin inancın bile olmasın; değil ki malın mülkün, evlat veya ahbabın!.. Başına gelebilecek en küçük bir musîbet ile o çok güvendiğin inancın, kızgın Güneş altındaki damlanın buharlaşması gibi gider de senden habersiz, sen hâlâ inancım var sanıp durursun.
Efendimiz aleyhisselâm buyurur ki:
“Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki, sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder. Nihayet kendisi ile cennet arasında bir zirâdan (arşın) başka mesafe kalmaz! Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder.
Ve yine sizden biriniz cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zirâ mesafe kalır! Bu sırada yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder ve cennete girer!”
İşte bu sebepledir ki, ne bir şeyinle öğün ve ne de bir şeyine güven bu kısa süreli yaşantı devresinde...
Yaradanından sık sık af dile, istiğfar et... Ama, sözümüzü iyi anla!.. Sadece, bir papağan gibi, hep “Estağfirullâh” veya “tövbe ya Rabbi” de, demiyorum!..
Gerçek tövbe, yaptığın işin hakikaten hatalı olduğunu idrak edip, bundan pişmanlık duyduğun zaman edilmiştir. Bunun içindir ki, Efendimiz:
“Tövbe, nedâmettir.”
Buyurmuştur. Eğer işlediğin kusur, bir yaratılmışa zarar vermek suretiyle olmuş ise, bu takdirde onun o zararını dahi telâfi edip, gönlünü almaya çalış... Tâ ki, tövbelık alabilesin.
Bir yardımda bulunmak suretiyle bir yaratılmışın sevinmesine vesile olman, şüphesiz ki her şeyden üstündür. Gece yarısı, bir hastaya, bir saat yardım için yanında bulunman, senin binlerce gecelik yararlı ibadetin kadar hayırlıdır... Çünkü, yararlı ibadet, vaktini boşa geçirmenden hayırlıdır. Boş vaktini bir muhtaca hasredip, onun o ihtiyacının zail olmasına çalışman suretiyle değerlendirmen ise farzdır. Bundan dolayıdır ki, daima Yaradanın huzurunda, yaratılmışların gerçeğe yönelen hizmetinde olmaya çalış.
İnsanların indînde kişinin değeri, Yaradanına yönelişi ve yakınlığı kadardır... Öyle ise yönelişin gerçeğe, aslına, Rabbine olsun.
Görünüş, şekil, yaş veya madde değil, idrak ve bilmektir önemli ve değerli olan. Öyle ise düşün, geçen zaman hangi gerçeği idrak etmeme vesile oldu diye... Ve cevabının üstünde dur.