36 - Yâsiyn Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
- 
        Yaa, Siiiiyn; Yâ Siiin (Ey Muhammed)! 
- 
        VelKur’ânilHakiym; Ve Kur’ân-ı Hakiym (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur’ân)! 
- 
        İnneke leminelmurseliyn; Kesinlikle sen Rasûllerdensin. 
- 
        ‘Alâ sıratın müstekıym; Sırat-ı müstakim üzeresin. 
- 
        Tenziylel AziyzirRahıym; Aziyz ve Rahıym’in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile! 
- 
        Litünzire kavmen mâ ünzire abâühüm fehüm ğafilûn; Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullâh’tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için. 
- 
        Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ yu’minun; Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler! 
- 
        İnna ce’alnâ fiy a’nakıhim ağlâlen fehiye ilel’ezkani fehüm mukmehun; Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)! 
- 
        Ve ce’alna min beyni eydiyhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynahüm fehüm lâ yubsırun; Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük... Artık onlar görmezler. 
- 
        Ve sevaün aleyhim eenzertehüm em lem tünzirhüm lâ yu’minun; Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler! 
- 
        İnnema tünziru menittebe’azZikre ve haşiyer Rahmâne Bilğayb* febeşşirhu Bimağfiretin ve ecrin keriym; Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahmân’dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele! 
- 
        İnna nahnu nuhyilmevta ve nektübü ma kaddemu ve asârehüm* ve külle şey’in ahsaynâhu fiy imamin mubiyn; Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn’de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)! 
- 
        Vadrib lehüm meselen ashabel karyeti, izcaehel murselun; Onlara o şehir halkını örnek ver... Hani oraya Rasûller gelmişti. 
- 
        İz erselna ileyhimüsneyni fekezzebuhüma fe’azzezna Bisâlisin fekalû inna ileyküm murselun; Hani onlara iki (Rasûl) irsâl ettik de o ikisini de yalanladılar... Bunun üzerine bir üçüncüsü ile güçlendirdik de: “Doğrusu biz size irsâl olunanlarız” dediler. 
- 
        Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna ve mâ enzelerRahmânu min şey’in in entüm illâ tekzibun; Dediler ki: “Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz... Rahmân da hiçbir şey inzâl etmedi... Siz ancak yalan söylüyorsunuz.” 
- 
        Kalu Rabbüna ya’lemu inna ileyküm lemurselun; (Rasûller) dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız.” 
- 
        Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn; “Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir.” 
- 
        Kalu inna tetayyerna Biküm lein lem tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azâbün eliym; Dediler ki: “Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz... Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır.” 
- 
        Kalu tairuküm me’aküm* ein zükkirtüm bel entüm kavmün müsrifun; Dediler ki: “Sizin uğursuzluğunuz sizinledir... Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz.” 
- 
        Ve cae min aksalmediyneti racülün yes’a, kale ya kavmit tebi’ul murseliyn; Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: “Ey halkım, Rasûllere tâbi olun” dedi. 
- 
        İttebi’û men lâ yes’elüküm ecren vehüm mühtedun; “Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!” 
- 
        Ve maliye lâ a’budülleziy fetareniy ve ileyHİ turce’ûn; “Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O’na rücu ettirileceksiniz.” 
- 
        Eettehızü min dûniHİ aliheten in yüridnir Rahmânü Bidurrin lâ tuğni ‘anniy şefa’atühüm şey’en ve lâ yunkızûn; “O’nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahmân bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur...” 
- 
        İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn; “O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!” 
- 
        İnniy amentü BiRabbiküm fesme’ûn; “Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!” 
- 
        Kıyledhulil cennete, kale ya leyte kavmiy ya’lemun; (Ona): “Cennete dâhil ol!” denildi... Dedi ki: “Halkım hâlimi bileydi!” 
- 
        Bima ğafere liy Rabbiy ve ce’aleniy minel mükremiyn; “Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu...” 
- 
        Ve ma enzelna alâ kavmihi min badihi min cündin minesSemâi ve ma künna münziliyn; Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik. 
- 
        İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâ hüm hamidun; Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler! 
- 
        Ya hasreten alel ‘ıbad* ma ye’tiyhim min Rasûlin illâ kânu Bihi yestehziun; Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi. 
- 
        Elem yerav kem ehlekna kablehüm minelkuruni ennehüm ileyhim lâ yerci’ûn; Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara! 
- 
        Ve in küllün lemma cemiy’un ledeyNA muhdarun; Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar. 
- 
        Ve ayetün lehümül Ardulmeytete, ahyeynâhâ ve ahrecnâ minha habben feminhu ye’külun; Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar... 
- 
        Ve ce’alna fiyha cennatin min nehıylin ve a’nabin ve feccerna fiyha minel ‘uyun; Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık. 
- 
        Liye’külu min semerihi ve ma amilethü eydiyhim* efelâ yeşkürun; Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye... Hâlâ şükretmezler mi? 
- 
        Subhanelleziy halekal ezvace külleha mimma tünbitül Ardu ve min enfüsihim ve mimma lâ ya’lemun; Subhan’dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan! 
- 
        Ve ayetün lehümülleyl* neslehu minhünnehare feizâhüm muzlimun; Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar. 
- 
        VeşŞemsü tecriy limüstekarrin leha* zâlike takdiyrul ‘Aziyzil ‘Aliym; Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym’in takdiridir bu! 
- 
        VelKamere kaddernahü menazile hattâ ‘ade kel’urcunil kadiym; Ay’a gelince, ona konak yerleri takdir ettik... Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür. 
- 
        LeşŞemsü yenbeğıy leha en tüdrikel Kamere ve lelleylü sabikun nehar* ve küllün fiy felekin yesbehun; Ne Güneş, Ay’a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler. 
- 
        Ve ayetün lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fiyl fülkil meşhun; Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir! 
- 
        Ve halaknâ lehüm min mislihi ma yerkebun; Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız! 
- 
        Ve in neşe’ nuğrıkhüm felâ sariyha lehüm ve lâ hüm yünkazûn; Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar! 
- 
        İllâ rahmeten minNA ve meta’an ilâ hıyn; Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç. 
- 
        Ve izâ kıyle lehümütteku ma beyne eydiyküm ve ma halfeküm le’alleküm turhamun; Onlara: “Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz” denildiğinde (yüz çevirirler). 
- 
        Ve ma te’tiyhim min ayetin min âyâti Rabbihim illâ kânu ‘anha mu’ridiyn; Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. 
- 
        Ve izâ kıyle lehüm enfiku mimma razekakümullâhu, kalelleziyne keferu lilleziyne amenû enut’ımü men lev yeşaullahu at’ameh* in entüm illâ fiy dalâlin mubiyn; Onlara: “Allâh’ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın” denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.” 
- 
        Ve yekûlûne meta hazâlva’dü in küntüm sadikıyn; Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?” 
- 
        Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te’huzühüm ve hüm yahıssımun; Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur’una üfleniş) başkasını beklemiyorlar? 
- 
        Felâ yestetıy’une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim yerci’ûn; O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler! 
- 
        Ve nüfiha fiysSuri feizâhüm minel’ecdasi ilâ Rabbihim yensilun; Sur’a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar! 
- 
        Kalu ya veylena men beasena min merkadinâ* hazâ ma ve’ader Rahmânu ve sadekalmurselun; (O vakit) dediler ki: “Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahmân’ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir.” (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!) 
- 
        İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâhüm cemiy’un ledeyNA muhdarun; Sadece tek bir sayha (İsrafil’in sur’u) oldu... Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır. 
- 
        Felyevme lâ tuzlemü nefsün şey’en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta’melun; O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez... Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)! 
- 
        İnne ashâbel cennetil yevme fiy şüğulin fâkihun; Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgûl ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar. 
- 
        Hüm ve ezvacühüm fiy zılâlin alel’erâiki müttekiun; Onlar ve eşleri gölgeler içinde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. 
- 
        Lehüm fiyha fâkihetün ve lehüm ma yedde’un; Onlar için orada meyveler vardır... Onlar için keyif alacakları şeyler vardır. 
- 
        Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym; Rahıym Rab’den “Selâm” sözü ulaşır Selâm ismi özelliğini yaşarlar)! 
- 
        Vemtazul yevme eyyühel mücrimun; “Ey suçlular! Bugün ayrılın!” 
- 
        Elem a’had ileyküm ya beniy Ademe en lâ ta’budüş şeytan* innehu leküm ‘adüvvün mubiyn; “Ey Âdemoğulları... Size ahdetmedim mi (bildirip bilgilendirmedim mi) şeytana (bedene - hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?” 
- 
        Ve enı’buduniy* hazâ sıratun müstekıym; “Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur” (diye?). 
- 
        Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra* efelem tekûnu ta’kılun; “Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?” 
- 
        Hazihi cehennemülletiy küntüm tu’adun; “İşte bu vadolunduğunuz cehennemdir!” 
- 
        Islevhel yevme Bima küntüm tekfürûn; “Hakikatinizi inkârınızın karşılığı olarak şimdi yaşayın sonucunu!” 
- 
        Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn; O süreçte ağızlarını mühürleriz; yaptıkları hakkında elleri konuşur ve ayakları şahitlik eder bize. 
- 
        Velev neşâu letamesna alâ a’yünihim festebekussırata feenna yubsırun; Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda (öylece) koşuşurlardı... Fakat nasıl görebilecekler (bu gerçeği)? 
- 
        Velev neşau lemesahnahüm alâ mekanetihim femesteta’u mudıyyen ve lâ yerci’ûn; Dileseydik mekânları üzere onları mesh ederdik (bulundukları anlayış üzere onları sâbitlerdik) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de eski hâllerine dönebilirlerdi. 
- 
        Ve men nu’ammirhu nünekkishü fiylhalk* efelâ ya’kılun; Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışı itibarıyla zayıflatırız. Hâlâ akıllarını kullanmazlar mı? 
- 
        Ve ma allemnahüş şi’re ve ma yenbeğıy leh* in huve illâ zikrun ve Kur’ânun mubiyn; O’na şiir öğretmedik! O’na yakışmaz da! O ancak bir hatırlatma ve apaçık bir Kurân’dır! 
- 
        Liyünzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlü alel kâfiriyn; Tâ ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm gerçekleşsin. 
- 
        Evelem yerav enna halaknâ lehüm mimma ‘amilet eydiyna enamen fehüm leha mâlikûn; Görmezler mi ki, eserlerimiz arasında onlar için kurban edilebilir hayvanlar yarattık... Onlara mâliktirler. 
- 
        Ve zellelnâhâ lehüm feminha rekûbühüm ve minha ye’külun; Onları (en’amı) bunlara boyun eğdirdik... Hem binekleri onlardandır ve hem de onlardan kimini yerler. 
- 
        Ve lehüm fiyha menâfi’u ve meşarib efelâ yeşkürun; Onlarda kendileri için menfaatler ve içecekler vardır... Hâlâ şükretmezler mi? 
- 
        Vettehazû min dûnillâhi âliheten le’allehüm yünsarun; Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allâh dûnunda tanrılar edindiler! 
- 
        Lâ yestetıy’une nasrehüm ve hüm lehüm cündün muhdarun; (Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar! 
- 
        Felâ yahzünke kavlühüm, innâ na’lemu ma yüsirrune ve ma yu’linun; O hâlde onların lafı seni mahzun etmesin... Muhakkak ki biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliriz. 
- 
        Evelem yeral’İnsanu enna halaknâhu min nutfetin feizâ hüve hasıymun mubiyn; İnsan görmedi mi ki biz onu bir spermden yarattık... Bu gerçeğe rağmen şimdi o apaçık bir hasımdır! 
- 
        Ve darebe lena meselen ve nesiye halkah* kale men yuhyiyl’ızame ve hiye ramiym; Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: “Çürümüş hâldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?” dedi. 
- 
        Kul yuhyiyhelleziy enşeeha evvele merretin, ve HUve Bikülli halkın Aliym; De ki: “Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! ‘HÛ’ Esmâ’sıyla her yaratışı Aliym’dir.” 
- 
        Elleziy ce’ale leküm mineş şeceril’ahdari naren feizâ entüm minhü tukıdûn; O ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu... İşte bak ondan yakıyorsunuz! 
- 
        Eveleyselleziy halekasSemâvati vel’Arda BiKâdirin alâ en yahluka mislehüm* belâ ve HUvel Hallâkul Aliym;; Semâları ve arzı yaratan, onların benzerini Esmâ’sıyla yaratmaya Kaadir değil midir? Evet! “HÛ”; Hâllak’tır, Aliym’dir. 
- 
        İnnema emruhû izâ erade şey’en en yekule lehu kün feyekûn; Bir şeyi irade ettiğinde, O’nun hükmü, ona “Kün = Ol!”dan (olmasını istemesinden) ibarettir!.. (O şey kolaylıkla) olur. 
- 
        Fesubhanelleziy BiyediHİ melekûtü külli şey’in ve ileyHİ turce’ûn; Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan’dır... O’na rücu ettirileceksiniz.