Rahmân bir özel isimdir ve tercüme edilemez! (Elmalılı Hamdi Tefsiri -orijinali- cilt 1: sayfa 32)

Rahmân pek merhametli diye yetersiz bir şekilde tefsir olunabilirse de böyle tercüme edilemez... ALLÂHÛ Teâlâ’nın rahmeti, merhameti, bir hissi kalbi, bir temayüli nefsanî mânâsına bir iyilik duygusu değildir. Fâtiha’da izah olunacağı üzere İRADEİ HAYR veya İN’AMI SONSUZ mânâsınadır. (Aynı tefsir; cilt 1: sayfa 33)

Vücut her hayrın ve her nimetin aslıdır. Rahmân, böyle bir iradei hayr ile bizi cismanîyet ve ruhaniyetimizle ademden (yokluktan) vücude (varlığa) getirerek halkeden ve bununla beraber esbabı bakâ ve hayatımız olan nimetleri de izhar ve irsal eyleyen rahmeti celîle sahibidir ki bu rahmetin şumulünden (kapsamından) hariç hiçbir mahlûk bulunamayacağından buna celâili niâm ile rahmet denilir. (Aynı tefsir; cilt 1: sayfa 77)

Şimdi buradan da anlaşılır ki, Rahmân, klasik anlatımdaki gibi esirgeyici, bağışlayıcı gibi beşerî değerlendirme anlamlarının çok ötesinde; evrensel anlamıyla, dilediği şekilde varlığı yokluktan vücuda getiren, var kılan anlamındadır!

Rahıym ise bu vücuda getirişin sistemini oluşturan mekanizmayı vareden anlamındadır.

Rahıym kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir. Annede rahim, kendi özellikleriyle nasıl yavruyu hücreden alıp Dünya’da yaşayabilecek bir olgunluğa kavuşturursa...

Rahmân’ın irade edip varlığa çıkardığı birimi de, Rahıym aynı şekilde ALLÂH ismi ile işaret edileninin Esmâ özellikleriyle oluşturup açığa çıkartır!

Dolayısıyla her birim, her varlık Rahmân ve Rahıym’in yarattığı bir birimdir! Yani, her birim Rahmân ve Rahıym isimlerinin işaret ettiği anlamlar doğrultusunda ALLÂH adı ile işaret edilenin isimlerinin bir bileşimi, bir terkibi olarak var olmuştur.

Bu anlam, bu isimlerin evrensel boyutundaki anlamıdır. Bu anlamı dünyevî, beşerî değerlere göre anladıklarımızla karıştırmamak gerekir.

Ayrıca her an bir canlının bir diğerini boğazlayıp, hatta canlı canlı yemesi olayını gözümüz önüne getirirsek; beşerî anlamda acıma duygusu taşıyan yukarda bir yerde tanrı anlayışının ne kadar gerçeğe uyduğunu takdirinize bırakırım!

Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın açıkladığı “ALLÂH”, Din, “Sünnetullâh” gerçekliklerinin bugünkü anlayışımız ve idrakımız doğrultusunda kesinlikle güncelleştirilmesi artık apaçık ortadadır!

Evet konuyu fazla dağıtmadan kaldığımız yerden devam edelim...

Rahmân ve Rahıym adlarıyla işaret edilen özelliklerin sonucu yaratılmış insan, günde belli aralıklarla en az beş vakitte yaşanılan namaz ile beş defa neyi hatırlamak ve hissetmek zorunda?

ALLÂH” ismi ile işaret edilenin, isimlerinin anlattığı özelliklerle var olmuş olan, hakikati bu olan insan, hatırlamalıdır ki, kendisi Dünya’da yaşadıktan sonra toprak olup yok olup gidecek bir beden değil; hakikatinin gereği ve sonucu olarak varlığındaki kuvvelerle sonsuza kadar yaşayacak olan bir bilinç varlıktır! Dünya sonrası bedeninin adı da “ruh”tur!

RAHIYM’iyetin gereğidir ki, insan hakikatini idrak eder, kendi özündeki ALLÂH isimlerinden kaynaklanan kuvveleri keşfeder, bunları hissedip bunlara yakîn elde ederek “kurbiyet” mertebesine ulaşır!

YevmidDiyn’de, Melikiyet ve Mâlikiyet’in kendisinde açığa çıkışını yaşar!

Bunun kişide yaşanması için kendisine hidâyet ulaşmalıdır bâtınından (özünden)!

Bunun için de “bize hidâyet et” denerek bu talep edilir Fâtiha okunurken!

Bu hidâyet ile kendilerine in’amda bulunulan, yani özlerindeki hakikatleri yaşama özelliğinin açığa çıktığı kişilerin yolunda yürümenin kolaylaşması talep edilir. Bu hakikati inkâr edip, gazap ve lânete (uzak düşmeye) veya gerçekten uzak görüşlere kapılarak özlerinden mahrum kalanlardan olmamak talep edilir.

Sonra da Kurân’dan bir miktar âyet okunur. O mânâ üzerine tefekkür edilir.

Daha detayını yukarda belirttiğim gibi İslâm’ın Temel Esasları kitabında “Namaz” bölümünde okuyabilirsiniz...

Umarım “Namaz nedir?” sorusunun cevabını birazcık da olsa, avam boyutunda da olsa kısmen cevaplayabilmişizdir.

Daha derinine girmeye ise zaman ve zeminin müsait olmadığını düşündüğüm için girmiyorum. Merak eden tefekkür etsin bu mânâların getirisi üzerinde...

Biline ki, bu konu daha çok derindir ve anlattıklarım buzdağının görüneni bile değildir!

İki namaz arasındaki günahların kefaretidir anlamındaki Allâh Rasûlü açıklamasını bu anlayış ile bir daha gözden geçirmenin ve neden böyle olduğunu düşünmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

“Vay hâline o (âdet diye) namaz kılanlara ki; onlar, (iman edenin mi’râcı olan) salâtlarından (okunanların mânâsını yaşamaktan) kozalıdırlar (gâfildirler)!” (107.Mâûn: 4-5) âyetini de bu açıdan bir daha hatırlatıyorum...

Haddimizi aşıp sürçü lisan ettiysek affola!.. Samimi niyetimiz bağışlana...

 

20 Ocak 2005
Raleigh – NC, USA

23 / 88

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!