20 - Tâhâ Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Tâ Hâ;
Ey İNSAN (Âdem’e talim edilen Esmâ’nın tamamı ve ruh olarak üflenen diye benzetme yollu anlatılan Muhammedî salt şuur - orijin BEN)!
-
Ma enzelna aleykel Kurâne liteşka;
Biz Kurân’ı sana, mutsuz olman için inzâl etmedik.
-
İlla tezkireten limen yahşâ;
Sadece, haşyete (Allâh azametini hissetmeye) açık şuura (hakikatini) hatırlatmadır (inzâl olan bilgi)!
-
Tenziylen mimmen halekal’Arda ves semâvatil ‘ula;
Arzı (bedeni) ve yüce semâları (Esmâ mertebenden açığa çıkan şuur boyutlarını ve bilinç kademelerini) yaratandan, bölüm bölüm indirilmiştir.
-
ErRahmânu alel Arşisteva;
Rahmân, Arş’a istiva etti (El Esmâ’sıyla âlemleri yaratıp hükümran oldu. Kuantum Potansiyelde ilmini seyretti ilmiyle).
-
LeHU ma fiys semâvati ve ma fiyl Ardı ve ma beynehüma ve ma tahtessera;
Semâlarda (şuur ve bilinçlerde), arzda (fiile döktüklerinde), ikisinin arasında (hayalinde ve vehminde) ve toprağın altında (bedenin derinliklerinde) ne var ise, O’nun (El Esmâ özelliklerinin açığa çıkması) içindir.
-
Ve in techer Bil kavli feinneHU ya’lemüs Sirra ve Ahfâ;
Sen düşündüğünü açığa vursan (veya gizlesen); (bil ki) kesinlikle O, Sırr’ı da (şuurundakini de) Ahfâ’yı da (onu meydana getiren Esmâ mertebeni de) bilir!
-
Allâhu lâ ilâhe illâ HU* leHUl Esmaül Hüsnâ;
Allâh’tır! Tanrılık yoktur sadece “HÛ”! Esmâ ül Hüsnâ O’na aittir (dilediğini o özelliklerle yaratır)!
-
Ve hel etake hadiysü Musa;
Musa’nın olayı ulaştı mı sana?
-
İz rea naren fekale liehlihimküsû inniy anestü naren lealliy atiyküm minha Bi kabesin ev ecidü alennari hüda;
Hani (Musa) bir ateş gördü de ehline: “Yerinizde durun, muhakkak ki ben bir ateş hissettim... Belki ondan size bir kor parçası getiririm ya da o ateşin yanında bir kılavuz bulurum.”
-
Felemma etaha nudiye ya Musa;
Ona (ateşe) yaklaştığında: “Yâ Musa” diye sesleniş algıladı.
-
İnniy ene Rabbüke fahla’ na’leyk* inneke Bil vadil mukaddesi Tuva;
“Kesinlikle ben, ben Rabbinim! Hemen iki nalınını (beden ve bilinç bağlarını terk et; şuur olarak kal) çıkar; gerçekten sen mukaddes vadin Tuva’dasın!”
-
Ve enahtertüke festemı’ lima yuha;
“Ben seni seçtim! O hâlde vahyolunan bilgiyi algıla!”
-
İnneniy ENellahulâ ilâhe illâ ENE fa’budniy ve ekımıs Salâte lizikriy;
“Kesinlikle Ben, evet Ben Allâh’ım! Tanrı yok, sadece BEN! Bana (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarma işlevinle) kulluk et! Beni hatırlaman için salâtı yaşa!”
-
İnnes saate atiyetün ekâdü uhfiyha litücza küllü nefsin Bima tes’a;
Muhakkak o saat (ölüm) gelecektir... Her nefsin, kendisinden açığa çıkanların sonucunu görüp yaşaması için, onun zamanını gizleyeceğim.
-
Fela yesuddenneke ‘anha mel lâ yu’minu Biha vettebe’a hevahu feterdâ;
“Ona (ölüm ertesinde başlayacak sonsuz yaşama) iman etmeyen, asılsız hayallerine tâbi olmuş kimse, ondan (Allâh’a likâ gerçeğinden) seni alıkoymasın; sonra helâk olursun!”
-
Ve ma tilke Bi yemiynike ya Musa;
“O sağ elindeki nedir yâ Musa?”
-
Kale hiye ‘asaye, etevekkeü aleyha ve ehüşşü Biha alâ ğanemiy ve liye fiyha mearibü uhra;
(Musa): “O, benim asamdır... Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve başka ihtiyaçlarımı da karşılar.”
-
Kale elkıha ya Musa;
“Onu bırak, yâ Musa!” dedi.
-
Feelkaha feizâ hiye hayyetün tes’a;
(Musa da) onu attı... Bir de ne görsün, o kayan bir yılan!
-
Kale hüzha ve lâ tehaf* senu’ıydüha siyretehel ula;
“Onu al ve korkma! Onu sana ilk görünümünde iade edeceğiz!” dedi.
-
Vadmüm yedeke ila cenahıke tahrüc beydae min ğayri suin ayeten uhra;
“Şimdi de elini koynuna sok; bir başka mucize olarak, hastalıksız şekilde bembeyaz çıkar!”
-
Li nüriyeke min âyâtiNEl kübra;
“Sana en büyük mucizelerimizden gösterelim böylece!”
-
İzheb ila fir’avne innehu tağâ;
“Git Firavun’a! Muhakkak ki o iyice azdı!”
-
Kale Rabbişrah liy sadriy;
(Musa) dedi ki: “Rabbim, şuuruma genişlik ver (bunları hazmedebileyim ve gereğini uygulayabileyim).”
-
Ve yessirliy emriy;
“İşimi bana kolaylaştır.”
-
Vahlül ‘ukdeten min lisaniy;
“Lisanımdaki tutukluğu çöz.”
-
yefkahu kavliy;
“Ki sözümü (derinliğine) anlasınlar.”
-
Vec’al liy veziyren min ehliy;
“Benim için ehlimden bir yardımcı oluştur.”
-
Harune ehıy;
“Kardeşim Harun’u.”
-
Üşdüd Bihi ezriy;
“Onunla gücümü arttır.”
-
Ve eşrikhu fiy emriy;
“Onu işimde ortak yap.”
-
Key nüsebbihake kesiyra;
“Ki seni çokça tespih edelim.”
-
Ve nezküreke kesiyra;
“Seni çok zikredelim (hatırlayalım)!”
-
İnneke künte Bina Basıyra;
“Muhakkak ki sen bizi Basıyr’sin!”
-
Kale kad ütiyte sü’leke ya Musa;
“İstediğin sana verildi, yâ Musa!” dedi.
-
Ve lekad menenna aleyke merreten uhra;
“Andolsun ki (bundan önce) sana bir kere daha lütufta bulunmuştuk.”
-
İz evhayna ila ümmike ma yuha;
“Hani vahyolunanları annene vahyetmiştik:”
-
Enıkzi fiyhi fiyttabuti fakzi fiyhi fiyl yemmi fel yulkıhil yemmü Bis sahıli ye’hüzhü adüvvün liy ve adüvvün leh* ve elkaytü aleyke mehabbeten minnİY* ve litusne’a alâ ‘aynİY;
“Onu (Musa’yı) sandığa koy... Sandığı da ırmağa bırak... Irmak Onu sahile kavuştursun ki, benim de Onun da düşmanı (olan) Onu alsın! Senin üzerine, Benden bir muhabbet bıraktım... Gözümün önünde yetiştirilmen için.”
-
İz temşiy uhtüke fetekulu hel edüllüküm alâ men yekfüluh* fereca’nake ila ümmike key tekarre aynüha ve lâ tahzen* ve katelte nefsen fenecceynake minel ğammi ve fetennake fütuna; felebiste siniyne fiy ehli medyene sümme ci’te alâ kaderin ya Musa;
“Hani kız kardeşin yürüyor (Firavun ailesine gidip) ve diyordu ki: ‘Onu kabullenip yetiştirecek kimseyi size göstereyim mi?’... Böylece seni annene geri döndürdük gözü aydın olsun ve hüzünlenmesin diye... (Hem) sen bir kişiyi öldürdün de biz seni o dertten kurtardık... Seni denemeden denemeye uğrattık da... (Hani) Ehl-i Medyen içinde (Şuayb a.s.ın yanında) senelerce kaldın... Sonra da kaderin üzere buraya geldin yâ Musa!”
-
Vastana’tüke linefsİY;
“Seni nefsim için seçtim.”
-
İzheb ente ve ehuke Bi ayatıy ve lâ teniya fiy zikrİY;
“Sen ve kardeşin mucizelerimle gidin... Beni anarken zayıflık göstermeyin!”
-
İzheba ila fir’avne innehu tağâ;
“İkiniz gidin Firavun’a! Muhakkak ki o taşkınlık etmiştir
-
Fekula lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ;
“Ona yumuşak söz söyleyiniz! Belki düşünüp değerlendirir yahut haşyet duyar!”
-
Kala Rabbena innena nehafü en yefruta aleyna ev en yatğâ;
“Rabbimiz! Doğrusu biz, bizim aşırı üstümüze gelmesinden veya taşkınlık yapmasından korkarız” dediler.
-
Kale lâ tehafa inneniy meaküma esmeu ve era;
“Korkmayın! Muhakkak ki Ben sizinle olarak işitir ve görürüm (mâiyet sırrı)” dedi. (Sahih Kudsî hadis: “......Ben kulumun görür gözü işitir kulağı olurum......”)
-
Fe’tiyahu fekula inna Rasûla Rabbike feersil meana beniy israiyle ve lâ tuazzibhüm* kad ci’nake Bi ayetin min Rabbik* vesSelâmü alâ menittebeal hüda;
“Artık ona gelin ve deyin ki: Gerçekten senin Rabbinin Rasûlleriyiz! İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, onlara azap etme! Gerçekten biz sana, senin Rabbin tarafından bir mucize olarak geldik... Selâm, kılavuza tâbi olanlara olsun.”
-
İnna kad uhıye ileyna ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevella;
“Bize azabın, yalanlayan ve yüz çeviren üzerine olacağı vahyolundu.”
-
Kale femen Rabbuküma ya Musa;
(Firavun) sordu: “Sizin Rabbiniz kimdir, yâ Musa?”
-
Kale Rabbunelleziy a’ta külle şey’in halkahu sümme heda;
(Musa): “Rabbimiz her şeye, varlığını ve özelliklerini veren, sonra da yolunu kolaylaştırandır.”
-
Kale fema balül kurunil ûlâ;
(Firavun) sordu: “Peki ya eski nesillerin hâli nice olur (çünkü görmediler)?”
-
Kale ılmuha ‘ınde Rabbiy fiy Kitab* lâ yedıllu Rabbiy ve lâ yensa;
(Musa) dedi ki: “Onların ilmi Rabbimin indîndeki bilgidir... Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz.”
-
Elleziy ceale lekümül Arda mehden ve selek leküm fiyha sübülen ve enzele mines semâi maen, feahrecna Bihi ezvacen min nebatin şetta;
Arzı sizin için bir beşik olarak meydana getirip, orada sizin için yollar açar, semâdan bir su inzâl eder... O su ile çeşitli nebattan çiftler çıkardık.
-
Külu ver’av en’ameküm* inne fiy zâlike le âyâtin liülinNüha;
Yiyin ve hayvanlarınızı da otlatın... Muhakkak ki bunda sağlıklı düşünenler için işaretler vardır.
-
Minha halaknaküm ve fiyha nu’ıydüküm ve minha nuhricüküm tareten uhra;
Sizi ondan halkettik! Tekrar sizi oraya iade edeceğiz! Sizi ondan bir kez daha çıkaracağız (bâ’s).
-
Ve lekad ereynahu âyâtina külleha fekezzebe ve eba;
Andolsun ki biz ona (Firavun’a) işaretlerimizin hepsini gösterdik... (Fakat o) yalanladı ve kabulden kaçındı.
-
Kale eci’tena lituhricena min Ardına Bi sihrike ya Musa;
“Sihrin ile bizi arzımızdan çıkarmak için mi geldin, yâ Musa?” dedi.
-
Felene’tiyenneke Bi sihrin mislihi fec’al beynena ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifühu nahnu ve lâ ente mekanen süva;
“Sendekinin benzeri bir sihri, biz de sana getireceğiz... Aramızda bir buluşma zamanı belirle ki, ikimiz de ona uyalım... Düzgün bir mekânda buluşalım.”
-
Kale mev’ıdüküm yevmüzziyneti ve en yuhşerenNasu duha;
(Musa) dedi ki: “Sizin buluşma vaktiniz bayram günüdür... İnsanlar kuşluk vakti toplansınlar.”
-
Fetevella fir’avnü feceme’a keydehu sümme eta;
Firavun döndü (gitti) ve hilesini (büyücülerini) topladı, sonra geldi.
-
Kale lehüm Musa veyleküm lâ tefteru alAllâhi keziben feyüshıteküm Bi azâb* ve kad habe meniftera;
Musa onlara dedi ki: “Yazıklar olsun size... Allâh üzerine yalan uydurmayın! Bundan dolayı azap ile kökünüzü keser... İftira eden hakikaten kaybetmiştir.”
-
Fetenazeu emrehüm beynehüm ve eserrunnecva;
(Sihirbazlar) işlerini aralarında tartıştılar... Aralarında fısıldaştılar.
-
Kalu in hazâni lesahırani yüriydani en yuhricaküm min Ardıküm Bi sihrihima ve yezheba Bi tariykatikümül müslâ;
(Firavunun sihirbazları) dediler ki: “Şu ikisi, iki büyücüden başka bir şey değildir... Sihirleri ile sizi arzınızdan çıkarmak ve sizin örnek yaşam tarzınızı yok etmeyi diliyorlar.”
-
Feecmiu keydeküm sümme’tu saffa ve kad eflehal yevme menista’lâ;
“Bu sebeple bütün hilelerinizi toplayın, sonra saf hâlinde gelin... Bugün kim üstün gelir ise o kurtuluşa ermiştir.”
-
Kalu ya Musa imma en tülkıye ve imma en nekûne evvele men elka;
Dediler ki: “Yâ Musa! Ya sen at ya da ilk atan biz olalım.”
-
Kale bel elku* feizâ hıbalühüm ve ‘ısıyyühüm yuhayyelü ileyhi min sıhrihim enneha tes’a;
(Musa) dedi ki: “Hayır, siz atın”... Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden ötürü, kendisine, koşuyorlarmış gibi geldi (hayal).
-
Feevcese fiy nefsihi hıyfeten Musa;
Musa içinde korkuyu hissetti!
-
Kulna lâ tehaf inneke entel a’lâ;
“Korkma! Muhakkak ki sen, evet sen üstünsün” dedik.
-
Ve elkı ma fiy yemiynike telkaf ma sane’û* innema sane’û keydü sahır* ve lâ yüflihus sahıru haysü eta;
“Sağ elindekini bırak, onların ürettiklerini yutsun... (Onlar) sadece sihirbazın hilesini yapıp ürettiler... Sihirbaz nereye gitse kurtuluşu olmaz.”
-
Feulkıyes seharetü sücceden kalu amenna Bi Rabbi Harune ve Musa;
Bu sebeple sihirbazlar, önünde yere kapandılar... “Harun ve Musa’nın Rabbine (B işareti kapsamında) iman ettik” dediler.
-
Kale amentüm lehu kable en azene leküm* innehu le kebiyrukümülleziy allemekümüssıhr* fele ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin ve le usallibenneküm fiy cüzû’ınnahl* ve leta’lemünne eyyüna eşeddü azâben ve ebka;
(Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden Ona iman ettiniz ha! Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüzdür... Andolsun ki, sizin ellerinizi ve sizin ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizi hurma dallarından asacağım... Hangimizin azapça daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu elbette bileceksiniz!”
-
Kalu len nü’sireke alâ ma caena minel beyyinati velleziy fetarena fakdı ma ente kad* innema takdiy hazihil hayated dünya;
Dediler ki: “Bize gelen apaçık mucizelerden sonra, bizi yaratan üstüne seni asla tercih etmeyeceğiz... Ne hükmedeceksen hükmet! Sen sadece şu dünya hayatına hükmedersin.”
-
İnna amenna Bi Rabbina li yağfire lena hatayana ve ma ekrehtena aleyhi mines sıhr* vAllâhu hayrun ve ebka;
“Gerçekten Rabbimize iman ettik ki bizim için hatalarımızı ve sihirbazlığımızı mağfiret etsin... Allâh daha hayırlı ve bâkîdir.”
-
İnnehu men ye’ti Rabbehu mücrimen feinne lehu cehennem* lâ yemutü fiyha ve lâ yahyâ;
Gerçek şu ki: Kim Rabbine karşı suçlu olarak gelirse işte cehennem onun içindir... Orada ne ölür (kurtulur), ne de diriliği yaşar!
-
Ve men ye’tihi mu’minen kad amiles salihati feülaike lehümüd derecatül ‘ula;
Kim de O’na iman ederek, imanın gereği uygulamalarla gelirse, işte onlar için en yüce dereceler vardır.
-
Cennatu Adnin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve zâlike cezaü men tezekkâ;
Altlarından nehirler akan ADN cennetleri... Onda sonsuz yaşarlar... Arınıp tezkiye olanın karşılığı işte budur.
-
Ve lekad evhayna ila Musa en esri Bi ıbadİY fadrib lehüm tariykan fiyl bahri yebesa* lâ tehafü dereken ve lâ tahşâ;
Andolsun ki, Musa’ya (şunu) vahyettik: “Kullarımı geceleyin yürüt... Onlar için denizde asanla vurarak kuru bir yol aç! Yetişilmekten korkmaksızın ve (denizde boğulmaktan) dehşet duymaksızın (yürüsünler)!”
-
Feetbeahüm fir’avnu Bi cünudihi fe ğaşiyehüm minel yemmi ma ğaşiyehüm;
Firavun, ordusu ile onları izledi de kendilerini deniz kaplayıp içine aldı, boğdu.
-
Ve edalle fir’avnu kavmehu ve ma heda;
Firavun, halkını saptırdı, doğru yola kılavuzlamadı.
-
Ya beniy israiyle kad enceynaküm min adüvviküm ve vaadnaküm canibetTuril Eymene ve nezzelna aleykümülMenne vesSelva;
Ey İsrailoğulları! Gerçekten biz sizi düşmanınızdan kurtardık ve Tur’un (Sina Dağı) sağ yanında size vadettik... Sizin üzerinize kudret helvası ve bıldırcın kuşu tenzîl ettik.
-
Külu min tayyibati ma razaknaküm ve lâ tetğav fiyhi feyehılle aleyküm ğadabİY* ve men yahlil aleyhi ğadabİY fekad heva;
Sizi beslemekte olduğumuz yaşam gıdalarının temiz olanlarından yiyin ve onda aşırı gitmeyin... Yoksa üzerinizde (yaptıklarınızın sonucu olarak) gazabım açığa çıkar. Kimin üzerinde gazabım açığa çıkarsa hakikaten o derin düşüştedir.
-
Ve inniy le Ğaffarun limen tabe ve amene ve amile salihan sümmehteda;
Muhakkak ki ben, tövbe eden (hakikatine yakışmayan davranışlarını fark edip pişmanlıkla dönen), iman eden ve imanın gereklerini uygulayan, sonra da doğru yolu bulan kimseye elbette Ğaffar’ım.
-
Ve ma a’celeke an kavmike ya Musa;
“Seni halkından acele ile uzaklaştıran nedir, yâ Musa?”
-
Kale hüm ülai alâ eseriy ve aciltü ileyke Rabbi literda;
(Musa) dedi ki: “Rabbim, acelemin sebebi rızanı kazanmaktır. Onlar benim izimdeler...”
-
Kale feinna kad fetenna kavmeke min ba’dike ve edallehümüs Samiriyy;
(Rabbi) dedi ki: “Doğrusu biz senden sonra kavmini, anlayış seviyelerini görsünler diye denedik... Onları Samirî (Firavun sarayından kaçıp aralarına katılan Mısırlı istidraç sahibi birisi) saptırdı!”
-
Feracea Musa ila kavmihi ğadbane esifa* kale ya kavmi elem ye’ıdküm Rabbüküm va’den hasena* efetale aleykümül ahdü em eradtüm en yehılle aleyküm ğadabün min Rabbiküm feahleftüm mev’ıdiy;
Musa, kızgın ve üzgün olarak kavmine döndü... Dedi ki: “Ey halkım... Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Bu söz süreci size uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizin gazabının üzerinizde açığa çıkmasını dilediniz de bu yüzden mi sözünüzü tutmadınız?”
-
Kalu ma ahlefna mev’ıdeke Bi melkina ve lakinna hümmilna evzaren min ziynetil kavmi fekazefnaha fekezâlike elkas Samiriyy;
Dediler ki: “Biz kasıtlı olarak sana muhalefet etmedik... Fakat biz halkımızın zinetinden ağırlıklar yüklenmiştik de onları kaldırıp (Samirî’nin ateşine) attık... Samirî de işte böylece atmıştı (biz onu taklit ettik).”
-
Feahrece lehüm ‘ıclen ceseden lehu huvarün fekalu hazâ ilâhuküm ve ilâhu Musa fenesiy;
(Samirî) onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli oluşturdu... Bunun üzerine dediler ki: “İşte bu hem sizin tanrınız ve hem de Musa’nın tanrısıdır; fakat Musa unuttu!”
-
Efela yeravne ella yerci’u ileyhim kavlen ve lâ yemlikü lehüm darren ve lâ nef’a;
Görmüyorlar mı ki o (buzağı) onların hitabına cevap vermez, onlara ne bir zarar ne de yarar sağlar!
-
Ve lekad kale lehüm Harunu min kablü ya kavmi innema fütintüm Bih* ve inne RabbekümürRahmânu fettebi’uniy ve etıy’u emriy;
Andolsun ki, daha önce Harun onlara şöyle dedi: “Ey halkım... Siz onunla sadece sınandınız... Muhakkak ki sizin Rabbiniz Rahmân’dır... Öyle ise bana tâbi olun ve emrime itaat edin!”
-
Kalu len nebraha aleyhi akifiyne hatta yerci’a ileyna Musa;
Dediler ki: “Musa bize geri dönene kadar, ona (buzağıya) tapınıp durmaya devam edeceğiz.”
-
Kale ya Harunu ma meneake iz raeytehüm dallu;
(Musa) dedi: “Ey Harun! Bunların sapıttığını gördüğünde niye onları engellemedin?”
-
Ella tettebi’an* efe’asayte emriy;
“Bana tâbi olarak (onlara doğruyu göstermedin)? Emrime isyan mı ettin?”
-
Kale yebneümme lâ te’hüz Bi lıhyetiy ve lâ Bi re’siy* inniy haşiytü en tekule ferrakte beyne beniy israiyle ve lem terkub kavliy;
(Harun) dedi ki: “Ey anamın oğlu! Saçıma, sakalıma yapışıp durma! Muhakkak ki ben: ‘İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü tutmadın’ demenden korktum.”
-
Kale fema hatbüke ya Samiriyy;
(Musa) dedi ki: “Senin amacın nedir, yâ Samirî?”
-
Kale besurtu Bi ma lem yebsuru Bihi fekabadtu kabdaten min eserir Rasûli fenebeztüha ve kezâlike sevvelet liy nefsiy;
(Samirî) dedi ki: “Onların algılayamadıklarını ben fark ettim! Rasûlün eserinden (bildirdiği B sırrı kuvvesini kullanarak) birazcık aldım da onu (altınların eridiği karışıma) attım... İşte böylece nefsim, (hakikatimden gelen kuvveyi) açığa çıkarmaya teşvik etti.”
-
Kale fezheb feinne leke fiyl hayati en tekule lâ misas* ve inne leke mev’ıden len tuhlefeh* venzur ila ilâhikelleziy zalte aleyhi akifa* le nuharrikannehu sümme lenensifennehu fiyl yemmi nesfa;
(Musa) dedi ki: “Git! Muhakkak ki hayatın boyunca insanları ‘bana dokunmayın’ diyerek yanına yaklaştırmamalısın... Ayrıca senin için, kendisine asla karşı çıkamayacağın kesin bir son var... Tapınıp durduğun tanrına bir bak! Kesinlikle onu yakacağız, sonra onu un ufak edip, denize savuracağız.”
-
İnnema ilâhukümullâhulleziy lâ ilâhe illâ HU* vesi’a külle şey’in ılma;
Ulûhiyet sahibiniz sadece Allâh’tır... Tanrı yoktur sadece “HÛ”! İlmiyle her şeyi (her yönden) kuşatandır!
-
Kezâlike nekussu aleyke min enbai ma kad sebeka ve kad ateynake min ledünna zikra;
İşte böylece öne geçmiş olanların haberlerinden bazısını sana hikâye ediyoruz... Gerçek ki, sana ledünnümüzden bir zikir (hatırlatıcı) verdik.
-
Men a’reda anhü feinnehu yahmilu yevmel kıyameti vizra;
Kim Ondan (hatırlatılan hakikatten) yüz çevirirse, muhakkak ki o kıyamet sürecinde ağır bir suç yüklenecektir!
-
Halidine fiyh* ve sae lehüm yevmel kıyameti hımla;
O suçlarının sonucunu yaşamaları sonsuza dektir! Kıyamet süreci o (suç), onlar için ne kötü bir yüktür!
-
Yevme yünfehu fiysSuri ve nahşurul mücrimiyne yevmeizin zurka;
O süreçte Sur’a nefholunur! O gün suçluları gözleri dönmüş bir hâlde haşrederiz.
-
Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ ‘aşra;
Kendi aralarında şöyle fısıldaşırlar: “(Dünya’da) sadece on (saat) kaldınız.”
-
Nahnu a’lemu Bima yekulune iz yekulu emselühüm tariykaten in lebistüm illâ yevma;
Onların ne dediklerini biz (hakikatleri olarak) daha iyi biliriz; en çok bileni “Sadece bir gün kaldınız” dediğinde.
-
Ve yes’eluneke anil cibali fekul yensifüha Rabbiy nesfa;
Sana dağlardan sorarlar... De ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak.”
-
Feyezeruha ka’an safsafâ;
“Onların yerlerini boş, dümdüz hâlde bırakır.”
-
Lâ tera fiyha ‘ıvecen ve lâ emta;
“Orada ne çukur ne de tümsek görmezsin.”
-
Yevmeizin yettebiuned daıye lâ ‘ıvece lehu, ve haşeatil asvatu lirRahmâni fela tesme’u illâ hemsa;
O süreçte zorunlu uyulacak davetçiye tâbi olurlar... Rahmân korkusuyla sesler kesilir... Derinden gelen iniltiden başka bir şey işitmezsin.
-
Yevmeizin lâ tenfeuş şefa’atü illâ men ezine lehür Rahmânu ve radıye lehu kavla;
O gün şefaat fayda vermez... Sadece Rahmân’ın izin verdiği ve sözüne (illâ Allâh diyen) razı olduğu kimse müstesna!
-
Ya’lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve lâ yuhıytune Bihi ılma;
Onların önlerindekini de, arkalarındakini de (geçmiş ve geleceklerini) bilir... O’nun ilmini ihâta edemezler.
-
Ve ‘anetilvucuhu lil HayyilKayyûm* ve kad habe men hamele zulma;
Vechler (yüzler), Hayy ve Kayyum’a zillet ile boyun eğmiştir... Bir zulüm yüklenen (halife oluşunu fark edemeden vefat eden) kimse hakikaten kaybetmiştir.
-
Ve men ya’mel mines salihati ve huve mu’minün fela yehafü zulmen ve lâ hadmâ;
Kim imanlı olarak doğru fiiller ortaya koyarsa, o, bir haksızlığa uğramaktan ve hakkının çiğnenmesinden korkmaz.
-
Ve kezâlike enzelnahu Kurânen Arabiyyen ve sarrefna fiyhi minel va’ıydi leallehüm yettekune ev yuhdisü lehüm zikra;
İşte böylece O’nu Arapça bir Kur’ân olarak inzâl ettik; Onun içinde tehditkâr haberleri, sonları, türlü türlü açıkladık... Umulur ki korunurlar (arınırlar) yahut (Kur’ân) onlara bir öğüt olur.
-
Fete’âllellahul Melikül Hakk* ve lâ ta’cel Bil Kur’âni min kabli en yukda ileyke vahyuhu ve kul Rabbi zidniy ‘ılma;
Melik ve Hak olan Allâh ne yücedir! O’nun vahyi sana bitmeden önce Kurân’ı (tekrara) acele etme ve: “Rabbim ilmimi arttır” de.
-
Ve lekad ahıdna ila Ademe min kablü fenesiye ve lem necid lehu ‘azma;
Bundan önce Âdem’i bilgilendirmiştik... (Fakat) O unuttu... Onu (uyarıyı uygulamada) azimli bulmadık.
-
Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* eba;
Hani biz meleklere (arz kuvvelerine) “Secde edin Âdem’e (şuur varlığa)” demiştik de, İblis hariç, (hepsi) hemen secde ettiler... (İblis) kaçınmıştı!
-
Fekulna ya Ademu inne hazâ adüvvün leke ve li zevcike fela yuhricenneküma minel cenneti fe teşka;
Dedik ki: “Ey Âdem, kesinlikle şu (iblis, vehmini tahrik eden kendini beden kabul etme fikri) senin ve eşin (bedenin) için bir düşmandır! Sakın sizi (kendinizi şuur {melekî yapı - kuvve} olarak yaşadığınız) cennetten (bedenselliğe - bilinç yaşamı boyutuna) çıkarmasın; sonra şakî (kendini beden sınırlamasının mutsuzluğu içinde bulan ve bunun sonuçlarını yaşayarak yanan) olursun!”
Not:Burada anlatılmak istenen, müşahedemizdekine göre özetle şudur: Âdem ismiyle işaret edilen, yokken, Allâh Esmâ’sının ihtiva ettiği ruh {mânâlar bütünü} üflenerek, bir “şuur varlık” hâlinde beyinde yani madde bedenden açığa çıkarılmıştır. Beyin bu açığa çıkarılışı kabul edecek şekilde ‘tesviye’ edildikten sonra, açığa çıkan bu El Esmâ ruhu - data olan şuur varlık, melekî bir yapı - boyut olarak cinsiyetsizdir. Ne var ki beyinin oluşum sürecinde karındaki ikinci beyin denen nöronlar topluluğunun ve diğer organların yolladığı verilerin beyinde oluşturduğu “ben bu bedenim” düşüncesi, iblis tarafından da kullanılarak, Âdem’i, kendini beden kabul noktasına düşürmüştür. İblis diye tanımlanan cin türünün, {göze göre görünmez} ışınsal bedenli varlığın, beyine yolladığı impulse ile tahrik ettiği kendini beden olarak kabullenme fikriyle, şuurun hakikati örtülmüş; kendisini, eşi diye tanımlanmış olan beden kabulü noktasına indirmiştir. Beyin, yapısı itibarıyla, veri tabanını oluşturan genetik bilgiler, şartlanmalar, değer yargıları ve bunun getirisi duygular ile çeşitli fikirler doğrultusunda açığa çıkan bilincin, akıl kuvvesini değerlendirmesiyle kendi DÜNYASI İÇİNDE YAŞAR! Bilincin yani oluşmuş benliğin, şuur boyutunu oluşturan Allâh Esmâ’sına ‘İman’ etmesi ve “orijin BEN”deki özelliklerle yaşayarak farkında olmadığı melekî denen kuvvelere ermesi istenir. Ona bu hatırlatılmak üzere BİLGİ {KİTAP} yollanır! İşin doğrusunun bu olduğu ‘hatırlatılmaktadır’. Şuur ise bu bağlardan öte, hakikati Allâh ilmine uzanan melekî kuvve - nûrdur. Şuur, kalp veya daha deriniyle hakikati aksettirmesi itibarıyla ‘fuad’ (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcılar - kalp nöronları) diye anlatılır. Fuad adıyla işaret edilen hakikati kavrama özelliği ana rahminde 120. günde ya beyne aksettirilir o takdirde kişi “said” olarak nitelendirilir; ya da aksettirilemez ve beyinde bu açılım olmaz, bu defa da o kişi “şaki” diye tanımlanır. Bundan sonra o nöronların işlevi kopyalandığı beyinden devam eder. “Ayna nöronlar” konusunun bir kapsamı da bu olaydır tespitimize göre! Şuurun, eşi olarak kendisine geçici süre verilmiş olan beden ise, kâh maddeden meydana gelmesi itibarıyla ‘arzın dabbesi’, kâh bedendeki hayvanlarla ortak özellikler dolayısıyla ‘en’am’, kâh da şuurun melekî vasfını sınırlaması veya örtmesi fikrini beyinde tetiklemesi itibarıyla ‘şeytan’ diye tanımlanmıştır. “İnsan” diye tanımlanmış “şuur”, kendi orijin yapısını, bedende gözünü açması dolayısıyla da unutmuş, ‘hatırlamaz’ olduğu için ‘zikir - hatırlatıcı’ gönderilmiştir. Kur’ân bilgisi, ‘zikir’ yani ‘hatırlatıcı’dır. İnsana hakikatini hatırlatmak içindir. Beyin - beden kabulünün getirisi sınırlı - kayıtlı cehennemî bedensel yaşam; şuur boyutundaki melekî boyuttaki seyir ise cennet yaşamı olarak tanımlanmaktadır. Bütün bu olaylar ve cennet - cehennem tasvirleri bir kısım âyetlerde vurgulandığı üzere, tamamıyla misal yollu benzetme ve işaret yollu anlatımdır. Cennet şuur yaşamı ve şuurdan, El Esmâ özelliklerinin açığa çıktığı bir yaşam olduğu içindir ki; biyolojik - hayvansı beden var olmadığı ve dahi söz konusu olmadığı içindir ki; buna dair oluşlar da o boyutta yer almaz. Onun için cennetin gerçekte, çok algı dışı bir yaşam boyutu olduğuna işaret edilmiştir. Konunun detayları ayrı bir kitap mevzuudur. Ancak Kurân’daki işaretlerin yerli yerinde değerlendirilip anlaşılması için bu kadar bir özet anlayışımızı buraya eklemeyi uygun gördüm. Eksik veya yanlış müşahedem oluşmuşsa bağışlanma dilerim. Hakikatini bilen Allâh’tır. A.H.
-
İnne leke ella tecû’a fiyha ve lâ ta’râ;
“Oysa senin için onda (biyolojik - hayvansı - madde beden olmadığı için) ne acıkma (hissi) var ne de çıplak kalma!”
-
Ve enneke lâ tazmeü fiyha ve lâ tadhâ;
“Kesinlikle sen onda (yeni madde - biyolojik bedensiz yaratılışın dolayısıyla) ne susarsın ne de güneşten yanarsın!”
-
Fevesvese ileyhişşeytanu kale ya Ademu hel edüllüke alâ şeceretil huldi ve mülkin lâ yebla;
(Sonunda) Şeytan ona vesvese verip: “Ey Âdem, sana ölümsüzlük ağacını ve eskiyip yok olmaz mülkü bildireyim mi?” dedi.
-
Feekela minha febedet lehüma sev’atühüma ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenneti, ve ‘asa Ademu Rabbehu feğavâ;
İkisi de (şuur ve bilinç {beden}) ondan (ağacın, bedenselliğin meyvesinden) yediler! SEVAT’ları (bedenleri) hissedilir oldu da Cennet yaprağından (bedensellik duygusunu bilinçteki hissedişleriyle) örtmeye çalıştılar! Âdem, Rabbine âsi oldu da yaşayışı bozuldu.
-
Sümmectebahu Rabbuhu fetabe aleyhi ve heda;
Sonra Rabbi Onu seçti, arındırdı, Onun tövbesini gerçekleştirdi ve hakikatine erdirdi!
-
Kalehbita minha cemiy’an ba’duküm liba’din adüvv* feimma ye’tiyenneküm minniy hüden femenittebe’a hüdaye fela yedıllu ve lâ yeşka;
(Rabbi) dedi ki: “Birlikte (şuur ve daha sonra terk edilecek beden eşi) inin aşağı ondan! Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak! Benden size bir Hüda (hakikatinizi hatırlatıcı) geldiğinde, kim benim Hüdama (hatırlattığım hakikatine) tâbi olur ise, işte o sapmaz ve şakî olmaz!”
-
Ve men a’reda an zikrİY feinne lehu me’ıyşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a’ma;
“Kim zikrimden (hatırlattığım hakikatinden) yüz çevirir ise, muhakkak ki onun için (beden - bilinç kayıtlarıyla) çok sınırlı yaşam alanı vardır ve onu kıyamet sürecinde kör olarak haşrederiz.”
-
Kale Rabbi lime haşerteniy a’ma ve kad küntü basıyra;
(O vakit) dedi ki: “Rabbim, niçin beni kör olarak haşrettin, (dünyadayken) gözlerim görüyordu?”
-
Kale kezâlike etetke ayatuna fenesiyteha* ve kezâlikel yevme tünsa;
(Rabbi) dedi ki: “İşte böyle... Delillerimiz sana geldi de sen onları (değerlendirmeyi) unuttun. Bunun sonucu olarak bu süreçte unutulursun (mahrum kalırsın unutup hatırlamadıklarından)!”
-
Ve kezâlike necziy men esrefe ve lem yu’min Bi âyâti Rabbih* ve le azâbül ahireti eşeddü ve ebka;
(Halifelik istidadını açığa çıkarıcı ömrünü) israf etmiş ve Rabbinin hakikatindeki delillerine iman etmemiş kimse, sonuçlarını böylece yaşar! Gelecek azabı ise daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
-
Efelem yehdi lehüm kem ehlekna kablehüm minel kuruni yemşune fiy mesakinihim* inne fiy zâlike le âyâtin liülinNüha;
Helâk olmuş nice toplumun meskenleri üzerinde dolaştıkları hâlde, bu onlara gerçeği göstermedi mi? Muhakkak ki bunda ibret alacak kadar aklı olanlara nice delil vardır.
-
Ve levla kelimetün sebekat min Rabbike le kâne lizamen ve ecelün müsemma;
Eğer Rabbinden, önceden verilmiş bir hüküm ve tayin edilmiş bir ömür olmasaydı, azap (vefat derhâl) kaçınılmaz olurdu!
-
Fasbir alâ ma yekulune ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike kable tulu’ışŞemsi ve kable ğurubiha* ve min anailleyli fesebbih ve atrafen nehari lealleke terda;
Onların dediklerine sabret... Güneş’in doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbinin Hamdi olarak (sende Hamd’i açığa çıkaranı hissederek) tespih et! Gecenin bir kısmında (yatsı) ve gündüzün ortasında (öğle) da tespih et (hakikatinin yaşanması işlevini açığa çıkararak) ki; rıza (seyir) hâlini yaşayasın.
-
Ve lâ temüddenne ayneyke ila ma metta’na Bihi ezvacen minhüm zehretel hayatid dünya lineftinehüm fiyh* ve rizku Rabbike hayrun ve ebka;
Sakın gözlerini kaydırma, onlardan bir kısmına, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak (verilmiş) geçici fâni zenginliğe! Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha bâkîdir.
-
Ve’mur ehleke Bis Salâti vastâbir aleyha* lâ nes’elüke rizka* nahnu nerzükuke, vel ‘akıbetü littakva;
Yakınlarına salâtı (rabbine yönelişi) yaşamalarını emret; kendin de onda devamlı ol! Senden bir yaşam gıdası istemiyoruz; (aksine) senin yaşam gıdan bizden! Gelecek korunanındır.
-
Ve kalu levla ye’tiyna Bi ayetin min Rabbih* evelem te’tihim beyyinetü ma fiyssuhufil’ula;
Dediler ki: “Rabbinden bir mucize bize getirseydi ya!”... İlk bilgilerdeki açık deliller onlara ulaşmadı mı?
-
Ve lev enna ehleknahüm Bi azâbin min kablihi lekalu Rabbena levla erselte ileyna Rasûlen fenettebi’a âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ;
Eğer onlara daha önce azabı yaşatarak helâk etseydik, elbette şöyle derlerdi: “Rabbimiz; bir Rasûl irsâl etseydin de zillete düşüp rezil olmadan önce senin işaretlerine tâbi olsaydık.”
-
Kul küllün müterabbisun feterebbesu* feseta’lemune men ashabus sıratıs seviyyi ve menihteda;
De ki: “Herkes bekleyip gözetlemekte; siz de gözetleyin! Düpedüz yolun ehli kimmiş, hakikate eren kimmiş yakında bileceksiniz!”