Faydalı ve faydasız ilim arasındaki fark şudur:
Ölümden sonraki yaşamda sana yararlı olacak ilim, yararlı ve faydalı ilim; ölümden sonraki hayatta geçerli olmayan ilim ise faydasız olan ilimdir!
Burada önemli olan nokta şu... “Faydalı olmayan ilimle uğraşma!” demekten murat, bilgiye ulaşmamak, bilgiyi almamak değil! “Ölüm ötesi yaşam için yararlı değilse, onunla sâbitlenip, bloke olma!” anlamında. Veritabanına girmesinde fayda var. Çünkü, hiçbir şey lüzumsuz ve gereksiz olarak sana, senin karşına gelmez!..
Yaratılmış olanın başına gelen her şey ona takdir olunan hedef ve programın bir parçasıdır! Gereksiz hiçbir şey yoktur sistemde! Sen yaratan tarafından hangi amaçla yaratılmışsan, onun gereği olan programla donatılmışsındır; ve o programın gereği olan şekilde yaşayacaksın! Bunu da asla değiştiremezsin!
Kendimden misal vereyim...
Bir zamanlar, kendimi düşündüm… Yani, o zaman için, 15-18 yaşlarında iken, kendimi kafası bir hayli çalışan bir insan olarak düşünüyordum!.. Allâh, kafası çalışan bir insan olarak beni, niye Avrupa’da, Amerika’da, gelişmiş bir ülkede dünyaya getirmedi de, İstanbul’da dünyaya getirdi?.. Beni, Mekke ve Medine gibi bir yerde de dünyaya getirmedi?.. Bunun hikmetini çok merak ettim!..
Uzunca bir zaman dilimi ertesinde bu sorunun cevabı bana şöyle açıldı… Mekke veya Medine’de dünyaya getirseydi beni, dinin sembol, misal anlatımında, hikâyesinde kalan bir kişi olarak kalırdım. Batı’da dünyaya getirseydi, bu kez, bir Karl Pribram, bir David Bohm olurdum belki!.. Bir bilim adamı olurdum ama, Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın getirdiği o muhteşem ilimden mahrum kalırdım!
Ama beni, “şark ile garb”ın birleştiği bir çizgide var etmiş, yani İstanbul’da... Doğu ile Batı’nın kesiştiği öyle bir yer ki; ben orada, hem Doğu’nun, Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın getirdiği o muhteşem ilmin suyuyla sulanmışım; hem de Batı’nın bütün bilimsel, teknolojik gelişmelerinin izleyicisi olarak; sonunda ortaya bir sentezle ortaya çıkmışım! Hani, biraz daha Doğu’da veya biraz daha Batı’da dünyaya gelsem, bu sentezi muhtemelen oluşturamayacaktım!
Demek ki Allâh, her birimi hangi amaç ve gaye için yaratmış ise, onu, o yaratış amacına uygun bir ortam, çevre ve insanlar var ederek, yaratılış amacına ulaşmasını sağlıyor!
Yukarıdaki bu anlatım, “Öz’den dışa” doğru bir bakışın ifadesidir!..
Olaya, ters bir kurgu ile, yani “dıştan Öz’e” doğru bakarsak...
Allâh, seni kimlerle bir arada bulunduruyor, ne ile meşgûl ediyorsa, onun sonucu bir amaç için yaratıldığının müjdesi veya felaket haberi var. Böyle düşününce, entresan şeyler geliyor insanın aklına!..
İşte bütün bunları kavradıktan sonra, “keşke” sözcüğünün anlamını kafanızdan silin!
Sana ulaşan her şey, senin hakkında takdir olunan şeydir ki, ulaşmaması mümkün değildir.
“Keşke bu hatayı yapmasaydım da bu sonuç olmasaydı!” demek boşuna... Hayır!.. Sen, o hatayı yapacaksın ve o sonuç olacak! Çünkü, ondan alınacak çeşitli dersler var. Sende mevcut olan bazı duygular böylece törpülenecek!.. Yaratılış amacındaki noktaya ancak öylece ulaşabilirsin, başka türlü mümkün değil!..
Yapılan hata ve günahlarda dersler ve ibretler vardır... Tövbe edersin, günah silinir gider. Ama, olandan ibret alırsın, ders alırsın!.. Çünkü yaşam, sadece ve sadece kişinin yaratılış gayesindeki hedefe, yoğrularak-yontularak, terbiye olarak ulaşması içindir!