“Bir kişi birisini küfürle itham ettiğinde, itham edilen Allâh ve Rasûlü’ne iman eden bir kişi ise, itham eden kâfir olur!” uyarısını yapan Nebiyullâhı bir değerlendirebilsek...
Ve olayın en muhteşem yanını bir görebilsek...
Nedir o yan?
Nefsimizden başlayıp, nefsimizin hakikatine yükselen “mi’râc” yollu Allâh adıyla işaret edilene uzanan yolculuk... Derûnumuzda...
Beynimizden başlayıp, doğa kanunları denilen, bedenimizin ve bedenimizin devamı olan ruhumuzun tâbi olduğu kanunları ve çalışma sistemini tanımakla devam eden ve evrensel gerçekleri fark ettiren dışsal yolculuk!
“Her şey gördüğümden ibarettir; göremediğim şey yoktur!” ilkelliğinden, çağ dışılığından arınabilsek!
“Dünya düzdür, gökte tanrı vardır, 3–5 kanatlı melekleriyle işlerini görüp, derdi, gücü, insanları ve cinleri cehenneme atmaktır; kâinatın merkezi dünyadır; her şey insana yaranmak için yaratılmıştır” dar görüşlülüğünden kurtulup...
Muhteşem Allâh Rasûlü’nün açıklamış olduğu “Sünnetullâh” isimli evrensel yaratılış sistem ve düzenini fark edebilsek...
“ALLÂH” adıyla işaret edilenin ve her zerrede isimlerinin özellikleriyle var olanın, tüm varlıktaki tasarruf ve tahakkümünün her birimin özünden gelen bir biçimde açığa çıkmak üzere var olduğunu kavrayabilsek!
İbadet denilen tüm çalışmaların, tanrıya yönelik değil; içsel yanı itibarıyla kişinin kendi hakikatini tanıması ve Allâh’a ermesi amaçlı; dışsal yanının da sonsuz yaşamını oluşturacak şartları hızla iyileştirmesi ve bunun için de kendindeki ilâhî bağış olan kuvveleri tanıyıp kullanılır hâle getirmesi gayesine dönük olduğunu fark edebilsek...
Hele hele... O muhteşem beynin Risâlet ve Nübüvvet kemâlâtını en kapsamlı biçimde kendinde açığa çıkarması sonucu, bize evrensel mekanizmayı, neyin, neyi, nasıl oluşturduğunu, neler yaşanacağını ve yaşanacak olanlara karşı neden ve nasıl tedbirler alınması zorunlu olduğunu fark ettirmek için, ne mücadeleler verdiğini fark edebilsek...
Kendisinde açığa çıkan ve bahşedilen evrensel sistem manueli mahiyetindeki o muhteşem Bilgi Kitabı’nın kapsadığı zaman üstü gerçeklikleri basîretimizle okuyabilsek ve böylece Kurân’ın “RUHU”na erebilsek!..
Ah dostlarım ah...
Hangi birini anlatayım size...
Hep konu başlıklarını anlattım sizlere...
Oysa bu konuların detaylarına girsem saatler boyu, aylar boyu anlatsam bitiremem müşahedelerimi...
Biliyor musunuz, gençliğimde Grundig TK 145’li makaralı teyplerimi söküp tamir ederdim, manueline bakıp kendi başıma… Sonraları lambalı TV’ler çıktı, onların lambalarını değiştirip tüp ayarlarını yapmaya başlamıştım... 1303 kaplumbağamın karbüratörünü de söküp temizler hava ayarlarını, süpap ayarlarını yapardım... Daktilo tamiri ise çocuk oyuncağıydı bana. Sonra bilgisayar geldi karşıma 2 megabayt hard diski olan o günün en gelişmiş PC’si ile başladım işe... Şimdi ise Türkiye’ye gelmeden önce ASUS P5AD2–e bordlu, 10 devirli hard diski olan SATA 4 gig ram’li sata bilgisayarımı yapıp onu getirdim buraya...
Hep kendi göbeğimi kendim kestim hayatım boyunca, elimden geldiği kadarıyla! Burnumu sokmadığım ne atom fiziği kaldı, ne kimya, ne tıp, ne psikiyatri... Hep “DİN”i daha iyi anlamak uğruna...
Düşündüm ki, Din ve Kurân’ı anlamak için tüm bu bilgilere ihtiyaç var. Zira Sistemde hepsi bir dişli bunların! Ve sonuçta sistem tümüyle entegre çalışan muhteşem bir mekanizma, Allâh’ın yarattığı!
Okumadığım hadis veya tasavvuf kitabı ne kaldı bilmiyorum...
Bunları anlaman için yaşamalısın diyen Ahmed Rufaî’ye, Bursevî’ye bakıp 90-120 günlük riyâzatlar, 3-5 günlük bağlamalı yani hiç iftar etmeden tutulan oruçlar mı yapmadım...
Anlayacağınız, yalnız yürüyüp, yanlızca Rasûlullâh’a tâbi olarak ilerlediğim hayat yolunda denemediğim pek az şey kaldı...
Kimler nelerle korkutmadı, vehmimi tahrik etmedi ki! Ama ben yalnızca Allâh’a inandım ve yalnızca Allâh’a güvendim.
Kimsenin anlayışı ile kendimi sınırlamadım... Hep yeniyi aradım... Herkesin görüşünü aldım, inceledim ama yalnızca kendi yolumda yürüdüm. Allâh’ın bana takdir etmiş olduğu yolda O’nun ilmi, iradesi ve kudretiyle...
Yeniye açık olmayanın yeniye erişme şansı asla yoktur!
Yeni şeyler daima yeni uygulamalar eşliğinde açığa çıkar!
Eski uygulamayla yeni şeyler üremez!
Burada sizlerle samimi bir sohbet yapıp, yeni uygulamalar olmaksızın yeniye ulaşılamayacağını anlatmaya çalıştım. Her yeni açığa çıkanın arkasında kesinlikle yeni bir uygulama vardır! Asla eski ile yeniyi elde etmek mümkün değildir kanaatimce!
Ayrıca düşünüyorum ki...
Düzenli ve sistemli bir çalışma ve dahi, ibadet süreci olmaksızın tasavvuf konuşmak, okumak, “hobi” olmaktan öteye gitmez. Felsefe olarak kalır!
Tasavvuf felsefesi okumak, tasavvuf felsefesi yazmak, tasavvuf ehli olmak değildir!
Dünün tekrarı ile dünden öteye gidilmez!
Şahı Velâyet Hz. Âli, “Çocuklarınızı yarına göre yetiştirin yaşadığınız güne göre değil!” derken...
Biz, kıyamete kadar yeniliğini ve orijinalliğini koruyup, o çağın insanına hitap edecek özellikler ihtiva eden Kutsal KİTABI; günümüzde, dünün tekrarıyla, dündekiler gibi anlayıp yorumluyorsak; vay hâlimize!
Bunları şunun için yazdım...
Yaşım gelmiş altmışa... Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın dünyayı terk ettiği altmış bir yaşına bir senem kalmış. Beyin ve akıl sağlığım yerinde ne kadar hayatta kalırım bilemem.
Ben ne bir şeyhim, mürşidim ne de izlenesi bir önder; ne de başka bir ünvan veya etiketi olan biri... Ne de başkalarından bir pâye bekleyen biri...