Evet, İhlâs Sûresi’nin vurguladığı TEKillik açısından ve Hz. Âli’nin açıkladığı “B” sırrı anahtarı ışığında, Kurân’ın satır aralarında gizli kalmış, fark edilmeyen bazı âyetlerine eğilelim şimdi de vaktimiz elverdiğince...
Fâtiha’dan sonra yer alan Bakara Sûresi’nin ilk âyetleriyle başlayalım konumuza...
“Eliif, Lâââm, Miiim. Zâlikel Kitâb’u lâ raybe fiyhi hüden lil muttekıyn” (2.Bakara: 1-2)
Daha önce de belirttiğim gibi Arapça’daki Kitap kelimesinin dilimizdeki işaret karşılığı BİLGİ demektir.
Yani âyetin anlamı;
“Hakkında şüphe edilmesi mümkün olmayan o Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi (KİTAP), korunmak isteyenlere gerçeği idrak etme kaynağıdır” demektir.
“Elleziyne yu’minûne Bil ğaybi ve yukiymûnas salâte ve mimma rezaknahum yünfikun” (2.Bakara: 3)
“İşte onlar gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate (Nefslerinin Allâh Esmâ’sının anlamlarının bir terkip - bileşimi şeklinde meydana geldiğine) iman ederler, salâtı ikame ederler (fiilen edâ yanı sıra anlamını yaşarlar) ve kendilerine verdiğimiz maddi - manevî yaşam gıdasından Allâh adına karşılıksız paylaşırlar.”
“Velleziyne yu’minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile min kabliK(E), ve Bil ahireti hum yûkınûn” (2.Bakara: 4)
“Onlar hakikatinden sana (boyutsal geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan kabul) hâlindedirler.”
“Ülâike alâ hüden min Rabbihim ve ülâike humul muflihûn” (2.Bakara: 5)
“İşte onlar, Rablerinden (nefslerini oluşturan Esmâ bileşiminden kaynaklanan) HÜDA (hakikati idrak) hâlindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir.”
Gelin şimdi bir de çoğunuzun duymuş olduğu, korunmak için okuduğunuz Âyet’el Kürsî’nin anlamına bakalım bizim pencereden…
Burada çok önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum... Âyet’el Kürsî, insan adı altında açığa çıkan ALLÂH isim ve sıfatlarının mertebelerini bize fark ettirmeye çalışmaktadır anlayışıma göre... Tâ insanın hakikati olan Ahadiyetteki Hüviyet mertebesinden başlayarak beden mertebesine kadar...
“Allâhu lâ ilâhe illâ HÛ*”
“Allâh O, tanrı yoktur sadece HÛ!”
“ElHayy’ül Kayyûm*”
“Hayy ve Kayyum (yegâne hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile ilminde oluşturan - devam ettiren)”
“Lâ te’huzuHÛ sinetün vela nevm*”
“O’nda ne uyuklama (âlemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışları kendi hâline bırakıp kendi Zâtî dünyasına çekilme) söz konusudur.”
“LeHÛ mâ fiys Semâvâti ve mâ fiyl Ard*”
“Semâlarda ve arzda (âlemlerdeki tümel ilim ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O’nundur.”
“Men zelleziy yeşfe’u ‘ındeHÛ illâ Biiznih*”
“Nefsinin hakikati olan Esmâ mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (Bi-iznihi) O’nun indînde kim şefaat edebilir...”
“Ya’lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm*”
“Bilir onların yaşadıkları boyutu ve algılayamadıkları âlemleri...”
“Ve lâ yuhıytûne Bi şey’in min ‘ılmiHİ illâ Bi ma şâ’*”
“O’nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihâta edilemez.”
“Vesi’a Kürsiyyühüs Semâvâti vel Ard*”
“Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rubûbiyeti}) semâları ve arzı kapsamıştır.”
“Ve lâ yeûduhu hıfzuhümâ*”
“Onları muhafaza etmek O’na ağır gelmez.”
“Ve HUvel Aliyy’ül Azıym”
“O Alîy (sınırsız yüce) ve Aziym’dir (sonsuz azamet sahibi).” (2.Bakara: 255)
İşte bu da bizim anlayabildiğimiz kadarıyla Âyet’el Kürsî’nin bireydeki zuhurla ilgili anlamı... Ayrıca aynı olayı evrensel boyut itibarıyla da değerlendirmek gereklidir. Zira her âyetin zâhiri vardır bâtını vardır, matlaı vardır Allâh Rasûlüne göre. Elbette siz çeşitli meâl ve yorumları araştırabilirsiniz, anlayışını paylaştığınız kişilerde...
Ekim 2005
(Expo Channel sohbetleri)